Değerli Basın Mensupları,
Hafta sonu İstanbul’daydık.
Başkanlık Divanımızla yaptığımız ve 3 güne yayılan çalışmada, 2023 Seçimlerine yönelik hazırlıklarımızı planladık.
Önümüzdeki dönemde, Türkiye’nin, siyasette, 2 ana gündemi olacak:
2023 bütçesi ve yine 2023 yılında yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili Genel Seçimleri.
Siyasete dair tüm gelişmeler, artık bu iki ana başlıkla birlikte değerlendirilecek.
Yine bu iki gündem maddesinin etrafında şekillenecek gelişmeler, dünyada;
“Avrupa’da devam eden savaş”;
“Savaşın dünyayı sürüklediği kutuplaşmalar” ve
Yine önce pandeminin, sonrasında savaşın derinleştirdiği, “küresel ekonomik kriz”in neden olduğu iklimde gerçekleşecek.
Aslında tüm dünyada, özellikle de Avrupa’da, pek çok ülkede rastladığımız siyasi sarsıntılar, siyasi krizler, yönetim değişiklikleri, önemli ölçüde bu etkilerle şekilleniyor.
Değişik vesilelerle daha önce de ifade ettim. Dünyadaki tüm gelişmeler, 1. Ve 2. Dünya Savaşlarının öncesindeki şartlarla önemli ölçüde benzerlik gösteriyor.
Bu noktada başta ‘siyasetçiler’ ve ‘sivil toplum örgütlerinin yöneticilerinin’, adım adım ilerlediğimiz felaketi önlemek için, ‘daha sorumlu’ davranmaları gerektiği kanaatindeyim.
Değerli Basın Mensupları,
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, PKK/YPG'nin sözde yayın organına yaptığı açıklamalar nedeniyle, Türk Tabipleri Birliği Başkanı Şebnem Korur Fincancı hakkında soruşturma başlattı.
Başsavcılıktan yapılan açıklamaya göre, soruşturma, "terör örgütü propagandası yapmak" ve "Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, devletin kurum ve organlarını aşağılama" suçlarından açıldı
Öncelikle ifade edelim: Türk Silahlı Kuvvetleri’nin terörle mücadelesinde her hal ve şartta yanında olmakla birlikte, yine konuyla ilgili Milli Savunma Bakanlığımız tarafından yapılan, "Silahlı Kuvvetlerimiz, uluslararası hukuk ve anlaşmalarca yasaklanmış mühimmat kullanmamaktadır. Bu tür mühimmat TSK envanterinde bulunmamaktadır" açıklamasını destekliyor, açıklamanın dışında herhangi bir yorum yapmaya gerek duymuyoruz.
Konunun “terörle mücadele” ve “Türkiye’deki bazı meslek kuruluşları ve sivil toplum örgütlerinin durumu” olmak üzere ayrı ayrı değerlendirilmesi gereken iki boyutu var.
Bu tip iddialar, Mehmetçiğimizin kahramanca ve şerefle sürdürdüğü terörle mücadeleyi lekelemek için zaman zaman gündeme getiriliyor.
Dezenformasyon gayretleri, ‘terörün’, ‘terörün hizmet ettiği uluslararası çıkar çevrelerinin’ ve ‘bu çevrelerin doğrudan ve dolaylı olarak yönlendirdikleri işbirlikçileri’ tarafından, ortak amaç ve endişelerle köpürtülüyor.
Değerli Arkadaşlar,
Türkiye’nin, maalesef, bir ‘meslek odaları problemi’ var.
Türkiye’deki durum ‘bize özgü’ ya da ‘istisnai’ bir problem değil. Geçmişten bugüne, yüzyılları bulan bir süreçte, emperyalizmin hedefi olan ülkelerde, bir kuralmış gibi, benzer örneklerle, her dönemde ve dünyanın her yerinde karşılaşıyoruz.
Türkiye’nin işgal edildiği günlerde ve Milli Mücadele döneminde bile, milletçe, bir yandan cephede işgalcilerle savaşırken, diğer yanda, benzer zihniyetteki benzer yapılarla mücadele ettik.
Bugün de mücadele ediyoruz.
Elbette meslek odalarını kapatmayacağız.
Ama bir şekilde meslek örgütlerinin yönetimlerini ele geçirenlerin, bu kuruluşları Türkiye’ye savaş açmış odakların oyuncağı haline getirmelerine izin veremeyiz.
Söz konusu açıklamanın, yıllardır süregelen Türkiye ve Türk Milleti’ne yönelmiş düşmanca ‘densizlik’ ve ‘boşboğazlık’ların yeni bir örneğinden ibaret olduğu kadar iyimser değilim.
Türkiye’nin savaş şartlarındaki ‘tarafsız’ ve ‘onurlu duruşu’;
Türkiye’nin bölgesinde milli çıkarlarının, insan haklarının ve uluslararası hukukun takipçisi olması;
Son dönemde, bu durumdan kaynaklanan, ABD talimatı ve yönlendirmesiyle, Yunanistan’ın Ege adalarının, Türkiye’nin tarafı olduğu anlaşmalara ve uluslararası hukuk aykırı bir şekilde silahlandırılması;
Bu durum karşısında hem dünya ülkelerinin hem de adı geçen ülkelerin kendi kamuoylarında tepkilerin yükselmeye başladığı günlerde, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin iftiralarla itibarsızlaştırılmaya çalışılmasını,
‘tesadüf’ olarak görmüyoruz.
Problemlerimizi ‘hukuk’ yoluyla çözeceğiz. Suçlular muhakkak cezalandırılmalı, içimizde, yasalardaki boşlukları kullanarak ülkemize ve milletimize düşmanlık edenlerin faaliyetlerini sürdürmelerine izin verilmemelidir.
Yine, özellikle meslek kuruluşlarının, ‘üyelerinin haklarını korumak’, ‘mesleğin verdiği hizmet kalitesini artırmak’, ‘bir bütün olarak mesleğin ve meslek mensuplarının gelişimini sağlamak’ gibi asli görevlerine döndürülmesiyle ilgili yasal düzenlemeler bir an önce hayata geçirilmelidir.
Değerli Basın Mensupları,
Maalesef başörtüsü üzerindeki tartışmalar devam ediyor.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun konuyu “çözülmesi gereken bir problem” olarak dile getirmesi; sonrasında anayasa değişikliği önerimizi reddederek “Konu artık gündemimizde değil.” sözleri, bir ikiyüzlülük göstergesi olarak önümüzde duruyor.
2008 yılında, evlatlarımızın, kadınlarımızın, başörtüsü nedeniyle yaşadıkları insan hakları ihlallerinin anayasa değişikliği ve güvencesiyle önlenmesine, CHP, Anayasa Mahkemesi’ne dava açarak engel olmuştu.
Bugün, kendisinin ifade ettiği, “Başörtüsüne yasa çıkararak özgürlük sağlayalım.” önerisine, anayasa değişikliği gerektiği yönündeki kanaatlerimize itiraz ediyor, artık konunun gündemlerinde olmadığını söylüyor.
Konu, CHP için bir “hukuk” ve “insan hakları” meselesi değil, 6’lı masadaki “sözde milliyetçi muhafazakar” ortaklarını rehabilite etme malzemesidir.
Teklifimiz çok net:
Bu tip utanç tablolarının yaşanmaması; insan hakları ve hukukun, siyasetin istismar sahası olmaması için; problemi anayasa değişikliğiyle çözüme kavuşturalım.
Buna da milletimiz karar versin.
Anayasa değişikliği referandumla gerçekleşsin.
Değerli Basın Mensupları,
Markalaşma ve üretim anlamında önemli adımların atıldığı, Türkiye'nin vizyon projesi Togg'un seri üretiminin gerçekleştirileceği Gemlik Kampüsü, 29 Ekim'de açılacak.
Projeyi ve projenin üretime geçmesini pek çok açıdan önemli buluyoruz:
Bunlardan biri, ülkemizin ithalatının, dolayısıyla cari açığın en öneli unsurlarından biri olan otomotiv sektöründe, ‘kendi markamızla’ üretici ve ihracatçı durumuna geliyor oluşumuz.
Diğeri, ulaşımda dünyanın en önemli trendi olan elektrikli araçlar sektöründe, uluslararası rekabetin aktörlerinden biri haline gelme şansını yakalamamız.
Diğeri, fosil yakıtların her gün önemli ölçüde zarar verdiği çevreyle ilgili, sağlam ve kalıcı bir adım atıyor oluşumuz.
Diğeri, dünyanın elektrikli araçlara dönüşüm hızıyla doğru orantılı olarak, ithalatçısı olduğumuz petrolün, ekonomimiz üzerindeki olumsuz baskısının hafifleyecek olması.
Bir parantez olarak; bu, aslında ayrı bir değerlendirme ve planlama konusu.
Dünya siyasetini, önemli ölçüde, 100 yılı aşkın bir süredir, dünyadaki en değerli ticari meta olan petrol şekillendiriyor. Mevcut tablonun değişme yoluna girmiş olmasının, Türkiye’nin enerji alanındaki pozisyonunu, dolayısıyla dünyadaki ekonomik dengeler içerisindeki konumunu da değiştireceğini düşünüyoruz.
Diğer unsur, özet halinde bahsettiğimiz maddelerin hepsini kapsayacak bir şekilde, eskisi gibi dünyadaki gelişmeleri artık uzaktan izlememenin mutluluğunu ve gururunu yaşıyor oluşumuz…
Projeye emeği geçenlere ayrı ayrı teşekkür ediyorum.
Başta bugünkü gelişmeleri şekillendiren vizyonu için Sayın Cumhurbaşkanımıza;
Projeyi yürüten girişimcilerimize;
TOGG’un ortaya çıkarılmasında katkıda buluna tüm mühendis ve emekçilerimize ayrı ayrı teşekkür ediyorum.
Açılışla ilgili Sanayi Bakanlığımız tarafından gönderilen davetiyeyi aldık.
İnşallah törene katılacağız. Töreni, biraz önce maddeler halinde ifade ettiğim, projenin ülkemize ve milletimize sağlayacağı katkılar için önemli buluyorum.
Her siyasi partinin, konuya aynı hassasiyetle yaklaşmasını dilerdim.
Maalesef, CHP’nin, projeyi ve açılış törenini, “politik rekabet” üzerinden değerlendirdiğine şahit oluyoruz.
Mutluyuz.
Projenin, ülkemiz ve milletimiz için hayırlı olmasını diliyorum.