Kıymetli dava arkadaşlarım, değerli basın mensupları, çok kıymetli vatandaşlarım; öncelikle cümlenizi sevgiyle, saygıyla, hürmetle ve muhabbetle selamlıyorum. Bir haftalık olağan basın toplantımızın daha hayırlara vesile olması dileğimle Üç Aylarınızı tebrik ediyorum. Hoş geldiniz, şeref verdiniz.
Bugün aramızda Sivas Merkez İlçe Teşkilatımız var. Kısa bir süre önce olağan kongrelerini gerçekleştirdiler ve şimdi yeni ilçe başkanımız Şükrü Şanlı kardeşimiz, yönetimiyle birlikte bugün bizleri ziyarete geldiler. Kendilerine "Hoş geldiniz." diyor ve hayırlı olsun niyazımızla birlikte üstün muvaffakiyetler ve başarılar diliyorum.
Türkiye genelinde Büyük Birlik Partimizin çalışmaları, gayretleri; esnaf ziyaretlerimiz, halk buluşmaları; önce ilçe kongrelerimiz, şu anda il kongrelerimiz ses getirmeye ve partimize, davamıza olan ilgiyi artırmaya devam ediyor. Son yapılan kamuoyu araştırmalarında da bunu çok net bir şekilde müşahede ediyoruz. Ama burada tabii ki her zamanki gibi yıldızımız Sivas. Dolayısıyla da Sivas'a, Sivaslı kardeşlerimize; il başkanımıza, ilçe başkanımıza, belediye başkanımıza, belediye meclis üyelerimize, il genel meclisi üyelerimize, kadın kollarımıza, Alperen Ocaklarımıza, velhasıl tüm teşkilatımıza buradan bir kere daha teşekkürlerimi ve en önemlisi de tebriklerimi sunuyorum.
İnşallah yarın Sivas'ta olacağız. Sivas Belediyemizin bu kadar kısa süre içerisinde yapmış olduğu önemli hizmetlerden ve Sivas'a kazandırdığı önemli yatırımlardan birisinin açılışını hep birlikte gerçekleştireceğiz. Yapılan kamuoyu yoklamalarında Sivas'ta Büyük Birlik Partisi belediyemizin, belediye başkanımızın beğeni oranının yüzde yetmişlerin üzerine çıkmış olması gerçekten hepimizi gururlandıran, sevindiren ve mutlu eden çok güzel bir gelişmedir. Sivas'ta yapılan hizmetleri, diğer ilçelerimiz ve belde belediyelerimizde yapılan hizmetleri biz Türkiye kamuoyuna tam olarak yansıttığımızda; inanın çok farklı bir yükselişle, anketlerde ve seçimlerde de çok farklı sonuçlarla, yani yüksek sonuçlarla karşılaşacağımıza yürekten inanıyorum ve bunu da başaracak güçteyiz. Allah'ın izniyle ve sizlerle birlikte başaracağız.
Arkadaşlarımız bazen bizim söylediklerimizle ilgili toplumun farklı kesimlerinden gelen olumsuz değerlendirmeleri, açıklamaları ya da kasıtlı olarak yapılan itibarsızlaştırma haberlerinden —ki onlara operasyon dememiz gerekiyor— operasyonlarından olumsuz etkilenebiliyorlar. Bence buraya dikkat etmemiz lazım.
Bakın, biz son günlerde kamuoyunda dört beş konuyu çok dillendirdik. Bunlardan bir tanesi neydi? Aile yapımız, nüfus oranımızın giderek düşüyor olması; buna karşı almamız gereken tedbirler. İşte işe alımlarda ehliyet ve liyakat eşitliğinde; evli olanların, evli olanların içinde çocuk sahibi olanların tercih edilmesi; kadınların çalışma hayatının kolaylaştırılması, aileye ve çocuğa da daha fazla zaman ayırabilmesi adına bir saat işe geç gitmeleri, bir saat işten erken çıkmaları; işte yarım günlük tatillerin kadınlara tam gün olması, hafta sonları kadınların çalıştırılmaması, ağır işlerde kadınların çalıştırılmaması gibi ve bir de ne demiştik: İşte kadın hastaneleri kurulması, efendim kadın üniversiteleri kurulması... Bununla ilgili olumsuz itibarsızlaştırma gayretlerine muhatap olduk. Biz "kadın hastanesi" diyoruz, sanki bütün hastaneleri böyle yapacağımız gibi bir algı oluşturuyorlar. Örnek de veriyoruz; işte burada Bilkent Şehir Hastanesi. On bir tane kule var, on bir kule; yani on bir ayrı hastane var. Onu dursun durduğu yerde, bir tanesini de kadın hastanesi yapalım diyorum. Ya Anadolu'da burada örfümüzden, âdetimizden, inancımızdan kaynaklanan bir hassasiyet var; mahremiyeti gözeten önemli bir kitlemiz var. Dolayısıyla da bunların da talebi karşılanmalı diyoruz.
İşte "Terörsüz Türkiye" süreciyle ilgili duruşumuz... Bütün bunlarla ilgili biz saha çalışmaları yapıyoruz. Mesela bu kadınların çalışma saatleriyle ilgili teklifimize destek oranı kaç biliyor musunuz? Yüzde altmış beş. Yüzde altmış beş destekliyor. Bu saha çalışması sonucu, kamuoyu anket çalışması sonucu; yakında bu saha çalışmasını tüm sonuçlarıyla birlikte paylaşacağız. Efendim işte bu evli ve çocuklu olanların işe alımlarda öncelik tanınması; halkımızın %50'ye yakın kısmı bunu destekliyor. Hakikaten kadın hastaneleri ve kadın üniversiteleriyle ilgili mesele aynı şekilde. İşte biz "İmralı'ya gidilmesin." dedik, halkımızın %70'i "Gidilmesin." diyor. Yani biz bütün bu söylediklerimizi halkımızın düşüncelerine, hislerine tercüman olarak söylüyoruz ve bundan sonra da doğruları söylemeye devam edeceğiz.
"TERÖRSÜZ TÜRKİYE" SÜRECİ
Aslında sıralamam böyle değildi ama konu buraya geldi. Raporlar sunuldu, şu anda da komisyon toplantısı devam ediyor Mecliste. Bu "Terörsüz Türkiye" süreciyle ilgili biliyorsunuz ve şu anda ne konuşuluyor, gündem ne? Normalde yıl sonu itibarıyla komisyonun çalışmalarını tamamlaması gerekiyordu. İşte "Tamamlansın mı, yoksa biraz daha çalışmalarına devam etsin mi, süre uzasın mı?"; bugün muhtemelen bunun kararı verilecek.
Şimdi biz de buradan Büyük Birlik Partisi olarak diyoruz ki: PKK tüm unsurlarıyla birlikte —sadece Türkiye PKK'sı değil; Irak'taki de, İran'daki de, Suriye'deki de— silahlarını bırakmadan ki şu anda bırakmadılar, silahlı bir şekilde varlıklarını devam ettiriyorlar; iki, söyledikleri gibi, söylenen gibi ya da taahhüt ettikleri gibi yine tüm uzantılarıyla birlikte kendini feshetmeden —yani Türkiye'deki de, İran'daki de, Irak'taki de, Suriye'deki SDG de ve Avrupa'daki de kendini feshetmeden— artık bu komisyon çalışmalarını sonlandırmalı ve katiyen bir süre uzatımına gitmemelidir.
Bizim görüşümüz budur. Önce silahlarını bıraksınlar, kendilerini feshetsinler; ondan sonra komisyon çalışmalarına devam etmek isterse edebilir. Ama bu şartlarda komisyonun çalışmalarına devam etmesi onlara cesaret verecektir. Bakın, Suriye'nin kuzeyinde PKK varlığında bu süreç başladıktan itibaren en ufak bir gerileme, bir geri adım oldu mu? Olmadı. Tam tersi; Amerika ve İsrail desteğinde, Amerika'nın açık desteği, İsrail'in örtülü desteğinde varlıklarını devam ettiriyorlar. Güçlendirerek devam ettiriyorlar. Suriye merkezî hükûmetine kafa tutuyorlar, Halep'e saldırıyorlar, Halep kırsalında katliamlar gerçekleştiriyorlar. Türkiye'ye tam kafa kaldırmaya cesaret edemiyorlar ama bizi de oyalama taktiği içerisindeler. Örtülü olarak İsrail'le iş birliği yaptıkları çok kesin. Çünkü sözün arasında İsrail'i de bazen ağızlarından kaçırıyorlar ya da kasıtlı olarak dillendiriyorlar ve söylüyorlar.
Bütün bunlar olup biterken daha birkaç gün önce biliyorsunuz Dışişleri Bakanımız, Millî Savunma Bakanımız ve Millî İstihbarat Teşkilatı Başkanımız, MİT Başkanımız Suriye'ye bir ziyaret gerçekleştirdiler. Suriye Devlet Başkanı'yla, Suriye Dışişleri Bakanı'yla, Suriye Millî Savunma Bakanı'yla ve İstihbarat Başkanı'yla görüşmeler gerçekleştirdiler ve özellikle SDG konusunda mutabık olduklarını açıkladılar. Mutabık olunan şey nedir? Suriye PKK'sının, şimdiki adıyla SDG'nin, Suriye hükûmetine ve silahlı güçlerinin de Suriye ordusuna entegrasyonu. Ama ayak diriyor biliyorsunuz; SDG ayak diriyor. Bu ayak diremeyi de haklı olarak bizim Dışişleri Bakanımız Sayın Hakan Fidan yaptığı açıklamalarda ortaya koyuyor ve açıkça, çok açık ve net bir şekilde SDG'yi ve onun arkasındaki güçleri de uyarıyor. Ne diyor? Şimdi orada ne görüyoruz? Önce ona bakalım. Suriye'de şu andaki SDG adını kullanan terör örgütü PKK-YPG'nin, daha önce taahhüt ettikleri gibi Suriye yönetimine diyalog ve uzlaşma yoluyla entegre olma, Suriye'de güven ortamının sağlanmasıyla ilgili herhangi bir ilerleme kaydetmeye niyeti olmadığını söylüyor Dışişleri Bakanımız. Yine Suriye'nin istikrarının Türkiye'nin istikrarına doğrudan etkileri olduğunu söylüyor. Yine SDG'nin faaliyetlerini İsrail'le koordinasyon içerisinde götürdüğünü ifade ediyor ve bu gerçekleri söylüyor.
Bunlar sadece Sayın Hakan Fidan'ın görüşleri midir? Bunlar aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin, bu aziz Müslüman Türk milletinin ve kahraman Türk ordusunun görüşüdür. Şimdi bakıyoruz, bu görüşlere karşı hem DEM Parti içerisinden —ki onu anlıyoruz— ama aynı zamanda AK Parti içerisinden de tek tük de olsa ağır eleştiriler görüyoruz. Yani Türkiye Dışişleri Bakanı kendi fikirlerini mi söylüyor? Hayır, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin fikirlerini söylüyor, Türk milletinin fikirlerini söylüyor. Ama SDG'ye yönelik yani PKK'ya yönelik sözlerinden dolayı DEM'liler rahatsız oluyor, PKK'lılar rahatsız oluyor. Efendim Cengiz Çandar rahatsız oluyor, Gülistan rahatsız oluyor; efendim Pervin Buldan, Duran Kalkan rahatsız oluyor. Peki Galip Efendi, sen niye rahatsız oluyorsun?
Sen niye rahatsız oluyorsun? Maaşınızı bu ülkeden alıyorsunuz, ülkenin pasaportunun kimliğini taşıyorsunuz. Bu ülkenin sayesinde lüks içerisinde, zaten ağasınız da paşalar gibi yaşıyorsunuz. Her türlü imkânından faydalanıyorsunuz ama iş sınıra geldiğinde sınırın öbür tarafını savunuyorsunuz. Ya sınırın öbür tarafını savunuyorsanız buyurun sınırın öbür tarafına geçin. Sizi tutan mı var? Sizi tutan mı var? Buyurun sınırın öbür tarafına geçin. Evet.
BUGÜN DE AYNI İHANETLERLE KARŞI KARŞIYAYIZ
Türk milleti olarak tarihin her döneminde ihanete uğradık, içeriden vurulduk. Bugün de aynı ihanetlerle karşı karşıyayız. Cumhuriyet öncesi ve cumhuriyet hemen kurulduktan sonra bölgede yaşanan isyanlar sebebiyle Musul Vilayeti'ni kaybettik, Halep Vilayeti'ni kaybettik. Milyonlarca Türkmen kardeşimiz, soydaşımız sınırlarımız dışında kaldı. Türkiye önemli enerji kaynaklarından mahrum edildi. Bugün bizim dış ticaret açığımız doksan-yüz milyar dolar. Nereden kaynaklanıyor? Tamamına yakını enerji ithalatımızdan ve Çin ile olan ticaretimizden kaynaklanıyor. Bugün bizim kendi kendimize yetecek doğal gazımız ve petrolümüz olmuş olsaydı, bugün biz tam tersi bir dış ticaret yaşıyor olacaktık. Yani bugün 260 milyar dolar ihracat, 360 milyar dolar ithalat yapıyorsak; bugün biz kafa kafaya bir ithalat ihracat dengesine sahip olacaktık. Turizm gelirleri ve diğer gelirlerle de en az 70-80 milyar dolarlık bir cari fazlamız olacaktı, bütçe açığımız olmayacaktı ve bugün yaşadığımız enflasyon gibi, yüksek faiz gibi, hayat pahalılığı gibi problemleri de yaşamıyor olacaktık. Onun için o gün o isyanlar bastırılmıştır; devletin varlığı, ülkenin bütünlüğü ve milletin kardeşliği muhafaza edilmiştir. Aynı şekilde bugün de isyanlar bastırılmalı; devletin varlığı, ülkenin bütünlüğü, milletin birliği, dili ve kimliği muhafaza edilmeli.
RUM’DAN, YUNAN’DAN BİZE İYİ KOMŞU OLMAZ
Kıymetli kardeşlerim, değerli vatandaşlarım; bakın atalarımızın güzel bir sözü var: "Su uyur, düşman uyumaz." Biz ne kadar "dost" desek, biz ne kadar "kardeş" desek, biz ne kadar "komşu" desek düşman düşmanlığını yapıyor. Ermenileri biz 800 yıl, 8 asır topraklarımızda yaşattık. Adeta koynumuzda yaşadılar, "Millet-i Sadıka" ünvanı verdik. Ama ilk fırsatını bulduklarında ne yaptılar? İhanet ettiler, 1915'li yıllarda. Şimdi biz istediğimiz kadar "komşu" diyelim; yani Rum'dan, Yunan'dan bize dost olmaz, bize iyi komşu olmaz. Rus'tan bize iyi dost, iyi komşu olmaz. Ermeni'den olmaz. Olmaz yani, bunlar bir gerçek. Bulgar'dan olmaz. Olmaz. Ne kadar uğraşırsanız uğraşın, olmaz. İkili ilişkiler devletler arası sürdürülebilir, mütekabiliyet esasları çerçevesinde ama her zaman bunlardan dost olmayacağını bilmemiz gerekir. Ellerine geçen ilk fırsatta bizi boğmaya ve yok etmeye kalkışacaklarından hiçbirimizin şüphesi olmasın. Bunu Kıbrıs'ta yaşadık mı? Yaşadık. Bunu Kırım'da yaşadık mı? Yaşadık. Bunu Halep'te yaşadık mı? Yaşadık. Daha dün Karabağ'da yaşadık mı? Yaşadık. Mora'da yaşadık mı? Yaşadık. Balkanlarda yaşadık mı? Yaşadık, Bulgaristan'da... Daha otuz sene önce bile yaşadık mı? Yaşadık. Onun için bunlara karşı her zaman teyakkuzda olmalıyız ve tedbirli olmalıyız.
TÜRKİYE’YE KARŞI VERİLEN ÜÇLÜ FOTOĞRAF
Bakın dün bir fotoğraf paylaşıldı uluslararası kamuoyuyla. Terörist ve siyonist İsrail'in katil ve soykırımcı başbakanı Netanyahu ortada; sağında Yunanistan başbakanı, solunda Kıbrıs Rum kesimi başkanı. Üçlü bir fotoğraf verdiler. Bu fotoğraf kime karşı verildi? Türkiye'ye karşı verildi. Dolayısıyla da biz kimlerin kimlerle ittifak ettiğini, amaçlarının ve gayelerinin ne olduğunu hiç asla vekata unutmamamız gerekiyor. Amaçları ne? Türkiye'yi Doğu Akdeniz'deki, daha doğrusu ve Ege'deki bütün hidrokarbon yataklarından, yani enerji kaynaklarından uzak tutmak. Türkiye'yi zayıflatmak, parçalamak; Kıbrıs'ın tamamını almak ve adalarda kendi durumlarını tahkim ederek ellerinde olmayan diğer adaları da ele geçirmek. Yani Türkiye'yi kuşatmak; bu açık, net. Buna göre tavır, buna göre tedbir almak durumundayız. Özellikle devletimiz, hükûmetimiz ve başta Türk Silahlı Kuvvetlerimiz olmak üzere tüm kurum ve kuruluşlarımız elbette ki bu işin ciddiyetinin farkındalar. Bugün yaşadıklarımızın da bundan ayrı düşünülmemesi gerektiğini açıklığıyla, açık yüreklilikle ifade ediyorum.
HAYMANA’DA DÜŞEN LİBYA UÇAĞI
Ve dün akşam Ankara İstanbul Havalimanı'ndan Trablus'a gitmek üzere saat 20.10'da havalanan; içerisinde Libya Genelkurmay Başkanı Orgeneral Muhammed Ali el-Haddad, Libya Kara Kuvvetleri Komutanı Korgeneral Faturi Gribel, Libya Askerî İmalat Kurumu Komutanı Tuğgeneral Mahmud el-Katavi, Libya Genelkurmay Başkanı Danışmanı Muhammed el-Assawi, Diyav Genelkurmay Başkanlığı Fotoğrafçısı Muhammed Ömer Ahmet Mahcup'un ve üç mürettebatın bulunduğu jet, biliyorsunuz henüz sebebi açıklanamayan bir nedenle düştü, patladı. Ve maalesef bu uçağın içerisinde olan başta kardeş Libya devletinin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Muhammed Ali el-Haddad olmak üzere toplam sekiz kişi hayatını kaybetti. Öncelikle hayatını kaybeden Libyalı kardeşlerimize; Genelkurmay Başkanı olmak üzere Kara Kuvvetleri Komutanına, Libya Askerî İmalat Kurumu Komutanına, Libya Genelkurmay Başkanı Danışmanına, fotoğrafçı kardeşimize Allah'tan rahmet diliyorum. Ruhları şad olsun, mekânları cennet olsun. Kardeş Libya halkına ve Libya Silahlı Kuvvetlerine de ayrıca şahsım ve Büyük Birlik Partisi camiası adına başsağlığı ve sabır dileklerimizi iletiyorum.
Hadiseyle ilgili henüz ortada ulaşılmış net bir bilgi yok. Fakat toplantıya girmeden önce İçişleri Bakanımız Sayın Ali Yerlikaya'nın açıklamalarını dinledim; uçağın ses kayıt cihazının ve kara kutusunun bulunduğunu açıkladı. İnşallah bu ses kayıt cihazı helikopterin içinde yapılan konuşmaları, kara kutusu da uçağın düşme sebebini ortaya koyacaktır. İnşallah ondan sonra daha net bir yorum yaparız, yapmalıyız diye düşünüyorum.
TÜRKİYE-LİBYA İLİŞKİLERİ Mİ HEDEF ALINIYOR?
Tabii şunu da ifade etmeyi istiyorum: Tarih boyunca benzer hadiselerde, konjonktürün ve ilgili ülkelerdeki yönetimlerin değişmesinden sonra hep yaşananların kaza olmadığı yönünde pek çok örnekte farklı sonuçlara ulaşıldı. Bu hadise ve Türkiye-Libya ilişkileriyle ilgili konuya; Amerika Birleşik Devletleri, İsrail, Yunanistan ilişkisi ve bu ülkelerin Doğu Akdeniz'de oluşturmaya çalıştıkları kurguyu bir tarafa bırakarak bakamayız. Bu kurguyu mutlaka dikkate almak zorundayız. Türkiye ve Libya arasındaki diyalog ve iş birlikleri, hiçbir provokasyonun etkilemesine izin verilmeden elbette geliştirilerek devam ettirilmelidir. Orta Doğu'da petrolün ekonomik değerinin keşfedilmesinden sonra yaşananların benzeri gelişmelerine bu kez Doğu Akdeniz ekseninde şahit olmaktayız. Türkiye'nin kırk yılı aşkın süredir yaşadığı terör belasının bugün Irak, Suriye, İran hatta Filistin'deki gelişmelerin; tüm Orta Doğu'nun yüz yılı aşkın süre boyunca yaşadığı acıların bu gerçekler dışında değerlendirilmesi mümkün değildir. Bu gerçekleri görmeden yapacağımız değerlendirmeler bizi sağlıklı sonuçlara ulaştırmaz. Küresel emperyalizmin bölgemizde bir kez daha benzer acıları ve yıkımı yaşatmaması için hepimize, özellikle Müslüman ülkelere önemli sorumluluklar düştüğünü bir kez daha hatırlatıyor; bir kez daha bu uçak düşme hadisesinde hayatını kaybeden Libyalı kardeşlerimize Cenab-ı Hak'tan rahmet diliyorum. Allah rahmet eylesin. Mekânları cennet olsun ve bir kez daha da kardeş ve dost Libya'ya, Libya halkına da başsağlığı ve sabır dileklerimizi iletiyorum.
2026 ASGARİ ÜCRET
Kıymetli basın mensupları, değerli dava arkadaşlarım; dün akşam saatlerinde 2026 yılı asgari ücreti açıklandı. Açıklanan rakam yüzde 27’lik bir artışla 28.075 TL olarak belirlendi. Biliyorsunuz biz bu hususla ilgili bu takvimde görüşümüzü, yüzde 50 artış yapılması gerektiği noktasında açıklamıştık. Bunu da temellendirerek, gerekçelendirerek söylemiştik. O da şuydu: 2024 yılı enflasyonu 2025 yılında asgari ücretliye verilmemişti. 45-46 enflasyon üstüne yüzde üç değerlendirme oranı; yaklaşık yüzde 50 oranda bir zam almaları gerekirken yüzde 30 almışlardı. Bu kaybın bu sene verilmesini —çünkü ara zam da yapılmadı— ve 2025 yılı enflasyonunun da yüzde 31 civarında beklendiğini (yüzde 31-32 aralığında) ifade etmiştik. Dolayısıyla yüzde 50’lik bir zammı biz adaletli olur, hakkaniyetli olur diyerek teklif etmiştik. Fakat böyle olmadı ve yüzde 27’lik bir zam açıklandı. Yani bir kere daha bakacak olursak 28.075 lira... Bir kere şunu ifade edeyim açık yüreklilikle: Asgari ücret bir sadaka değildir; asgari ücret bir alın teridir. Açıklanan rakam bu alın terinin karşılığı olmamıştır ve değildir; bunu açıkça ifade ediyorum. Açıklanan rakam kesinlikle asgari ücretlinin alın terinin karşılığı değil.
Dün akşam açıklanan asgari ücret rakamı, milyonlarca işçinin ve ailesinin gerçek geçim şartlarını karşılamaktan çok uzaktır. Büyük Birlik Partisi olarak en başından beri açıkça ifade ettik: Asgari ücret bir lütuf değildir, bir yardım değildir; çalışanın, işçinin, emekçinin alın terinin karşılığıdır. Ortaya konulan ve açıklanan bu rakam bu karşılığı asla vermemektedir.
EKONOMİ, KAĞIT ÜZERİNDE DEĞİL; EVLERDE, PAZARDA, MARKETTE YAŞANIYOR
Kıymetli kardeşlerim, açıklanan ücret bizim teklifimizin gerisinde kaldığı gibi açıklanan açlık sınırı rakamlarının da altında kalmıştır. Şunu yine açıkça ifade ediyoruz: Bugün bu ülkede ekonominin kâğıt üzerinde yaşanmadığını bir kere herkesin bilmesi lazım. Ekonomi kâğıt üzerinde değil, komisyon toplantılarındaki tutanaklarda değil; evlerde yaşanıyor rakamı. Sokakta yaşanıyor, pazarda yaşanıyor, markette yaşanıyor. Akşam mutfağa giren annenin gözünde, çocuğunun ihtiyacını karşılayamayan babanın sessizliğinde yaşanıyor rakamı. Ve bakın, bütün çevremizde bu kadar hadiseler olup biterken, işte bir süreç yürütülürken bugün vatandaşa "Türkiye'nin en önemli sorunu ya da sizin en önemli sorununuz ne?" dendiğinde yüzde 70 "ekonomi" deniyorsa işte bunun sonucudur. İnsanlar çalışıyor ama ay sonunu getiremiyor. Maaş cebine girmeden eriyor. Kiraya, pazara, faturaya yetiştiremeyen milyonlarca insanımız var. Türkiye'nin yüzde 20’sinden fazlasının hane gelirinin asgari ücretin altında olduğu çıkıyor yapılan araştırmalarda. İşte bu yüzden ekonomi kuru bir rakam değildir; ekonomi alın teridir, emektir ve kul hakkıdır. Bir insan çalıştığı hâlde evinin geçimini sağlayamıyorsa, ailesinin huzurunu koruyamıyorsa burada sadece bir ekonomik sorun yoktur; burada vicdanları yaralayan bir haksızlık vardır.
AÇIKLANAN ASGARİ ÜCRET, VİCDANLARI YARALAMIŞTIR
Dün açıklanan bu asgari ücret rakamı vicdanları yaralamıştır. Çünkü asgari ücret yalnızca bir kişinin maaşı değildir; asgari ücret bir hanenin, bir ailenin geçim rakamıdır. Bir babanın evine başı dik girebilmesidir, bir annenin çocuğuna mahcup olmamasıdır. Bugün açıklanan rakam ailelerin yaşadığı geçim sıkıntısını hafifletmemekte, aksine bu sıkıntıyı derinleştirecektir. Bu durum aile birliğini de çatırdatmaktadır. Bir kez daha açıkça ifade ediyoruz: Asgari ücret sadaka değildir, işçinin alın teridir; açıklanan rakam kabul edilebilir bir oran değildir, bir rakam değildir. İşçinin, emekçinin hakkını verecek, aileyi ayakta tutacak bir ücret mutlaka sağlanmalıdır. Bizim talebimiz yüzde 50 artıştır; gerekçeleriyle söyledik. En azından bu bir nebze de olsa insanca yaşayabilmenin asgari bir şartıdır diyoruz.
UYUŞTURUCU, FUHUŞ, BAHİS, KUMAR
Uyuşturucu, fuhuş —ister yasal olsun ister yasal olmasın— bahis, kumar; bunların hepsinin yasaklanması lazım. Bir kere netiz, bu konuda netiz. "Efendim devlet gelir elde ediyormuş." Ne kadar gelir elde ediyor? 150 milyar. 150 milyar kaç lira yapıyor? Yani 3 milyar dolar, 3 milyar avro yapıyor. Yani bu kadar ailenin mahvolmasına, bu kadar gencin uyuşturucu müptelası olmasına, yüz binlerce ailenin yuvanın dağılmasına değer mi? Bunlara değer mi? Peki bahis için, uyuşturucu için, kumar için Türkiye'den çıkan para ne kadar? 3 milyar dolar vergi alıyorsun; çıkan para ne kadar? Çıkan para bunun on beş katı, yirmi katı. Yani 100 milyar dolar, 150 milyar dolar. Yani hem ahlaki açıdan hem manevi açıdan hem de ekonomik açıdan değerlendirdiğimiz zaman zarardayız; külliyen zarardayız. Onun için kökünden kesmek ve yasaklamak lazım. Bizim görüşümüz net, Büyük Birlik Partisi olarak.
UCU NEREYE KADAR GİDİYORSA GİTSİN, OPERASYONLAR SÜRDÜRÜLMELİDİR
Elbette ki bu yapılan operasyonlar bu çerçevede tabii ki masumiyet karinesini gözeteceğiz. Yani bir kişinin suçu kesinleşmeden toplum nezdinde hiç kimseyi suçlu ilan edemeyiz, itibar suikastında bulunamayız. Ama ister bir televizyonda olsun, ister bir gazetede, ister bir kurumun başında, ister bir futbol spor kulübünün başında; e bunları da korumak zorundayız, kurumları da korumak zorundayız. Dolayısıyla da bu tür suçlar üzerine atılan ya da işte Adli Tıpça ya da mahkemelerce uyuşturucu kullandığı ya da işte fuhuş yaptığı ya da efendim işte bahis oynadığı ortaya çıkan kişiler elbette ki kendi itibarlarını korumalıdırlar; buna da bir şey demiyoruz. Biraz önce söylediğim gibi masumiyet karinesine hepimiz özen göstermeliyiz ama çalıştıkları ya da başında bulundukları kurumların itibarını da herkes kendilerinden önce gözetmelidir. Dolayısıyla da milyonlarca izleyicisi ya da okuyucusu olan ya da on milyonlarca taraftarı olan kulüpleri hiç kimsenin itibarsızlaştırmaya hakkı yoktur. Kulüplerin ya da o kurumların, gazetelerin, televizyonların ya da başka kurumların başlarında herkes kendi kurumunun başında itibarlı insanlar ister, saygın insanlar ister; yüzlerini yere düşürecek, kurumların itibarını zedeleyecek kimseleri istemezler. Onun için herkesin de buna göre hareket etmesi gerektiğini düşünüyorum. Ama bir kere daha söylüyorum: Bu operasyon başlamıştır, bu operasyonlar sürdürülmelidir. Ucu nereye kadar gidiyorsa gitsin, sürdürülmelidir. Ne kadar genişleyebiliyorsa genişlemelidir ve bu batağın içinde olanlar ortaya çıkarılmalıdır. Suç işleyenler bu suçun karşılığı olan cezalarını çekmelidirler. Ama daha da önemlisi, sinekleri öldürmekle bataklık kurutulamaz. Onun için önce bataklığı kurutmak gerekiyor. Dolayısıyla da uyuşturucuyla da kumarla da sanal, yasal ya da yasa dışı bahisle de fuhuşla da devletimizin elbette ki emniyet kolluk güçleri marifetiyle ve adli makamlarımız marifetiyle mücadelesini sonuna kadar götürmelidir. Ve bir nokta daha; cezalar artırılmalıdır. Fuhuş bu ülkede yasal olarak yasaklanmalıdır.
UYUŞTURUCU
Uyuşturucu addenin her türlüsünü sadece satmak, üretmek, aracı olmak değil; kullanmak da yasaklanmalı. Aynı şekilde kumar, aynı şekilde bahis yasaklanmalıdır. Net. Büyük Birlik Partisi ant olsun milletimiz bize yetki versin, bunların tamamını yasaklayacağız ve kökünü kurutacağız.
Eğer biz, milletimiz son seçimde bize Mecliste bir grupla temsil edilmeyi ve denge olma imkânını verseydi işte biz bunların hepsini yapacaktık. Hepsini yapacaktık. Geçmişte bunları yaptı Büyük Birlik Partisi sekiz milletvekiliyle. Büyük Birlik Partisi'nin işte dengeli bir grubu olsaydı Mecliste asgari ücret böyle açıklanamazdı. 1996’da yaşanan o hadiseyi paylaşayım sizinle son olarak: Biliyorsunuz o zaman Refahyol Hükûmeti kurulduğunda; partimizin de şehit liderimiz Muhsin Başkan'ımızın da içinde bulunduğu sekiz kişilik Meclis grubunun desteğiyle Refahyol Hükûmeti üzerinde, özellikle de merhum Necmettin Erbakan başbakanımız üzerinde büyük bir baskı vardı biliyorsunuz. Sadece asker baskısı değil; o dönemin iş adamları, önde gelen basın kuruluşları, işte sendikalar, yargı... O dönemki yargı, hepsinin bir baskısı vardı. Ve bu baskıyı biraz hafifletmek için, arayı biraz düzeltmek için merhum Erbakan Hoca hükûmeti o zaman askere yüzde 100 zam verdi. Diğer memur kesimlerine yüzde 50 zam verdi. Bu yaşandı, bu belgelerde var. Bunun üzerine rahmetli Muhsin Başkan bir açıklama yaptı. Dedi ki: "Ya diğer memurların da maaş zammını askerinkine denk getirirsiniz yoksa gensoru verir ve hükûmeti düşürürüz." dedi. "Size bir hafta süre." dedi. Bunlar önce bunu çok ciddiye almadılar. Sürenin dolmasına bir gün kala akşam tekrar açıklama yaptı: "Yarın sabah dokuza kadar bunu açıkladınız açıkladınız; açıklamazsanız sabah gidiyorum ve gensoruyu veriyorum." dedi. Ondan sonra gece geç saatlerde memur zamları da diğer askere yapılan zam gibi yüzde 100 oranına çıkartıldı. Yani Büyük Birlik Partisi bunu geçmişte yapmıştır. Gücü olduğunda haksızlıklara geçit vermemiştir, adaletsizliklere geçit vermemiştir.
Bugün de 2023 Ocak en düşük memur maaşı, en düşük kamu işçisi maaşı 11 bin-12 bin; en düşük emekli maaşı 7 bin 500. Yani emekli, çalışanın üçte ikisini alıyor. Bugün 50 bine 16 bin 800; üçte bir. Bir maaşı yok olmuş emeklilerin, tam bir maaşı. İşte biz olsaydık buna kesinlikle müsaade etmezdik arkadaşlar. Onun için milletimize gideceğiz, bunları anlatacağız ve önümüzdeki seçimlerde güçlü bir grupla Allah'ın izniyle Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde var olacak ve milletimizin derdine çare üretecek ve derman olacağız.
Genel Başkanımız Sayın Mustafa Destici, Uşak il binamızın açılışını gerçekleştirdi