Genel Başkanımız Sayın Mustafa Destici’nin Sakarya İl Başkanlığımızda yaptığı açıklama şöyle:
Kıymetli basın mensupları, değerli dava arkadaşlarım, değerli belediye başkanlarımız; öncelikle cümlenizi sevgiyle, saygıyla, hürmetle ve muhabbetle selamlıyor; hayırlı günler, sağlıklı ömürler diliyorum. Bu akşam Kocaeli'de iki bin kişilik il teşkilatımızın büyük bir organizasyonu var. Sivil toplum örgütü temsilcileri, muhtarlarımız, teşkilat mensuplarımızla biz de Kocaeli'ye giderken mutlaka Sakarya'mıza da uğrayalım; cuma namazını burada eda edelim dedik. Daha sonra biliyorsunuz sizlerle birlikte esnafımızı ziyaret ettik. Muhtarlar Federasyonu Başkanımız ve muhtarlarımızla, Adapazarı muhtarlarımızla bir çay içtik, onları dinledik. Akabinde Gaziler ve Şehit Aileleri Derneğimizi ziyaret ettik; Mustafa Başkan ve heyetiyle bir araya geldik. Ondan sonra da Erenler Belediye Başkanımızı ve belediyemizi ziyaret ettik.
Bugün tabii Hendek Belediyemizi de ziyaret edecektik ama bugün biliyorsunuz Sanayi ve Teknoloji Bakanımız Fatih Bey Hendek'teydi. Onun için biz o ziyaretimizi inşallah daha sonraki bir günde, çok geciktirmeden gerçekleştireceğiz. Bugün de sizlerle burada hem bugün yaptığımız faaliyetlerin kısa bir değerlendirmesini yapmak hem de yıl sonundayız; belediyelerimizle ilgili şu ana kadar yapılan hizmetleri, bundan sonra yapılacak hizmetleri, Sakarya'mızda bize iletilen meseleleri ve Türkiye gündeminden birkaç konuyu konuşmak için toplanmış bulunmaktayız. Katılımınızdan dolayı teşekkür ediyorum. Tekrar mübarek Üç Aylar'ınızı, dün idrak ettiğimiz Regaip Kandili'nizi ve bugün mübarek cuma, cumanızı tebrik ediyorum. Cenab-ı Hak bütün bu mübarek aylardan, günlerden, gecelerden cümlenizi; hem rahmetinden hem bereketinden hem feyzinden istifade eden kullarından eylesin inşallah diyorum.
Sakarya İl Başkanlığımızın yeni hizmet binasındayız. İnşallah buranın tefrişatı, düzenlemesi tam olarak bitirildiğinde, gerçekleştiğinde burayla ilgili de yüksek katılımlı bir açılış programı da düzenleyeceğiz. Ama arkadaşlarımız fedakârlık yapmışlar; 750 metrekarelik bir binayı il teşkilatımıza kazandırmışlar. Binaların fiziki yapısı, büyüklüğü önemlidir ama önemli olan içinin dolması ve burada millete, memlekete, Sakarya'ya faydalı hizmetler yapılmasıdır. Ben hayırlı olsun diyorum; inşallah bizden zaten hayır dışında bir şey çıkmaz. Burada inşallah arkadaşlarımız da Sakarya'mız için ve ülkemiz, milletimiz için hayırlı işler yapacaklardır. Kendilerini hem böyle güzel bir il binasına teşkilatımızı kavuşturdukları için tebrik ediyorum hem de çalışmalarında üstün başarılar diliyorum.
BÜYÜK BİRLİK BELEDİYELERİ
Değerli arkadaşlar; 31 Mart 2024 seçimlerinde işte Sivas ili ve başta Erenler ve Hendek Sakarya belediyelerimiz olmak üzere Büyük Birlik Partisi olarak 20 belediye kazandık. Ve elhamdülillah 20'si ile yolumuza birlikte devam ediyoruz. Tam 21 ay oldu; yani birkaç gün sonra 21 ay dolmuş olacak. Geride daha 3 yıl 3 ay gibi bir süresi var; yerel seçimlere kadar böyle bir süre var. Ama bu 21 aylık süreye baktığımızda, belediyelerimizin olağanüstü bir başarı yakaladıklarını görüyoruz.
Dün Sivas'taydık; Sivas Belediye Başkanımızla birlikte, diğer il protokolüyle birlikte Sivas'ta kazandırılan ve yıllık her yıl belediyenin cebinden 250-300 milyon paranın çıktığı bu taş işinde kendi fabrikalarını kurdular. 100 milyonluk bir yatırımla ve bir sezonda, yani 10 ayda kendini amorti ediyor, finanse ediyor. Bir kale projesi var; 36 yıl önce başlamış, daha adeta hiçbir şey yapılmamış ve olağanüstü bu kısa sürede çok büyük mesafe alınmış. Ve inşallah önümüzdeki yıl o da açılacak. Pek çok proje var; şimdi onları dün konuştuk.
Burada da iki belediyemiz var; iki belediye başkanımız; Hendek'te İrfan Püsküllü Bey sağımda ve Şenol Dinç Bey Erenler'de solumda, iki belediye başkanımız var. Gerçekten ikisiyle de gurur duyuyoruz; açık yüreklilikle ve samimiyetle ifade ediyorum. Hem duruşlarından dolayı; dürüst, çalışkan, hizmet odaklı, vatandaş odaklı bir belediyecilik anlayışı sürdürdükleri için hem de seçimlerden önce vaat ettiklerinin önemli bir kısmını da bu kadar kısa süre içerisinde tamamladıkları için... Yani Erenler'imizin de Hendek'imizin de bu dönemde belediye başkanlarımızın açık bir başarı hikâyesi var; bundan dolayı kendilerini kutluyorum. Ve bir bahane üretmiyorlar; yani sonuç odaklı çalışıyorlar. Mutlaka vadettiklerini yapmak adına ya da vatandaştan gelen talepleri çözme adına bahane üretmeden çalışmalarını sürdürüyorlar.
Tabii biz de ihtiyaç olduğunda Ankara'da diyelim Çevre Bakanlığının desteği gerektiğinde ya da Cumhurbaşkanlığının ya da diğer ilgili kurum ve kuruluşların; bizzat ben genel başkan olarak, Yerel Yönetimler Başkanlığımız, diğer arkadaşlarımız hepimiz elimizden gelen gayreti gösteriyoruz. Ve Allah'ın izniyle de yardımcı oluyoruz. Bundan sonra inşallah daha yüksek düzeyde; hem vaatler tamamlanacak hem de vatandaştan gelen talepler; yatırım ister altyapı olsun ister üstyapı olsun ister sosyal yardımlar olsun ya da sosyal faaliyetler olsun; yani belediyemizin yükümlülüğünde olan yerel hizmetler inşallah bundan sonra da eksiksiz bir şekilde yerine getirilmeye devam edilecektir.
Tabii yerel yönetimlerin avantajları olduğu gibi dezavantajları da vardır. Onlardan bir tanesi nedir? Vatandaş sizle direkt temas kurduğu için, belediye başkanıyla yerelde bazen merkezi hükümetin sorumluluğunda olan işleri de sizin çözmenizi istemektedir. Kendi ailesiyle bir iş olduğunda, çocuğuyla ilgili bir iş olduğunda, ilçeyle ilgili bir iş olduğunda... Biz bu konuda da belediyelerimiz olan yerlerde, belediyelerimiz olmayan yerlerde teşkilatımız —çünkü o zaman da bize o problemleri ya da o talepleri taşıyor— oralarda da biz yine Büyük Birlik Partisi olarak çözüm odaklı çalışıyoruz. Asla hiçbir talebe duyarsız kalmıyoruz. Siz de gözlemlediniz; bugün çarşıda gezerken vatandaşlarımız gelip ya birisi cebime not kağıdı veriyor ya birisi durdurup anlatıyor; kendim dinliyorum, kendim dinleyemediğimi de hemen yanımızdaki görevli arkadaşa dinletip onun taleplerini alıyoruz. Haklı taleplerin tamamında çözümü için elimizden gelen gayreti gösteriyoruz ve büyük oranda da çözüyoruz. Ben bir kez daha her iki belediye başkanımıza da şahsım, camiam ve tabii ki yönettikleri, hizmet ettikleri Hendek ve Erenlerli kardeşlerimiz adına da teşekkür ediyorum. Kendileriyle gurur duyduğumuzu, başarılarından dolayı kendilerinden çok yüksek düzeyde memnuniyet duyduğumuzu ifade ediyorum ve bir kez daha sizlerle birlikte başarılarından dolayı kendilerini alkışlıyor ve başarılarının artarak devam etmesini istiyorum.
TELEVİZYONLARDAKİ GÜNDEM İLE VATANDAŞIN GÜNDEMİ AYNI DEĞİL
Değerli basın mensupları, kıymetli kardeşlerim; tabii televizyonlarda izlediğimiz gündemle vatandaşın gündeminin aynı olmadığını görüyoruz. Televizyonlarda 24 saatin belki 20 saatine yakın zamanında aslında milletin gündeminde olmayan konular konuşuluyor. Efendim Trump kimle görüşmüş? Trump o görüşmede ne demiş? Ondan sonra ne açıklamış? Saatlerce bu anlatılıyor mesela. Ya da efendim işte Rusya ile ilgili ya da başka dış gelişmelerle ilgili... Diğer taraftan Türkiye'de yine son günlerin gündem maddelerinden bir tanesi işte bu yasa dışı bahis, efendim uyuşturucu, fuhuş, zina; her ne derseniz deyin... Bunlarla ilgili; bunların tamamını reddediyoruz. Biz zaten kökünden, Büyük Birlik Partisi olarak kumarın her türlüsünün yasaklanmasını savunuyoruz. Bunun yasalısı, yasa dışısı diye de ayırt etmiyoruz. Aynı şekilde uyuşturucunun hangi cinsi; ister kokain olsun ister hap olsun ne olursa olsun bunların hepsinin de yasaklanmasını, bunları kullanan özellikle temin edenlerle ilgili kanunlarımız açık zaten; bunlarla mücadelede yine Büyük Birlik Partisi olarak çok kesin ve keskin düşüncelere sahibiz. Aynı şey fuhuşla ilgili, zinayla ilgili... Bunun mutlaka suç olması gerektiğini söylüyoruz. Tekrar ceza kanunumuza girmesini söylüyoruz. Bütün bunları ifade ediyoruz. Ama bunların gece gündüz televizyonlarda onlarca saat konuşulması, incine cincine kadar konuşulmasının da biz vatandaşımızda bir memnuniyet ortaya çıkarmadığını görüyoruz. Vatandaş kendi meselesinin konuşulmasını istiyor. Evet, bir suç varsa orada elbette ki savcılarımız gereğini yapacaktır; elbette ki hukuk gereğini yapacaktır. Ama bütün Türkiye gündemini buraya çekmek bence israftır diye düşünüyorum her anlamda ve vatandaşın beklentilerini karşılamamaktır.
Vatandaş bakın işte biz sokaktayız; bir kimse onlardan bahsetmiyor. Putin'den bahsetmiyor, efendim Trump'tan bahsetmiyor, Esad'dan bahsetmiyor. Neden bahsediyor? Emekli diyor ki: "Benim bir maaşım üç sene içinde buharlaştı, bu ne olacak?" diyor haklı olarak. Asgari ücretli diyor ki: "Ben bununla nasıl geçineceğim?" diyor haklı olarak. Esnafımız kendi sıkıntısını söylüyor. Şimdi dul, yetim, kimsesiz aylığı alanlar; bunlar biliyorsunuz on bin liranın altında maaş alıyorlar. Bunlar maaşlarının iyileştirilmesini istiyorlar haklı olarak. Yani vatandaşın, bizim de yaptığımız kamuoyu saha çalışmalarında vatandaşın birinci gündem maddesi ekonomi. Çünkü gelir dağılımında adaletsizlik var; bunun düzeltilmesi lazım. Bugünden yarına bu meseleler düzelir mi? Düzelir; kararlı bir irade konusuyla düzelir.
BÜTÇE AÇIĞI
Bunun iki yolu var. Yani bugün bizim içinde bulunduğumuz ekonomik tablonun, yani kötü ekonominin ya da istikrarsız ekonominin ya da işte bu asgari ücretliyi, düşük maaş alan emekliyi, küçük esnafı, küçük çiftçiyi ezen ekonominin iki temel nedeni var: Biri bütçe açığıdır. Bu sene de işte bir hafta önce bütçe görüşmeleri bitti; 2 trilyon 500 milyar gibi bir bütçe açığı var; yani aşağı yukarı 60 milyar dolar. Bir de cari açık; dış ticarete bağlı olan cari açık. Bunların ikisi kapatılmadan biz bu ekonomik problemleri yaşamaya devam ederiz. Onun için buralara yönelik çalışmalar yapılması lazım. Biz bu konuda çok uzatmak istemiyorum, çok net önerilerde bulunduk. Mesela cari açık için Çin ile olan ticaretimizi dengelesek yetiyor; başka bir şeye gerek yok. Çünkü Rusya ile olanı dengeleyemeyiz ya da Azerbaycan ile olanı ya da İran ile... Çünkü oradan petrol alıyoruz, doğal gaz alıyoruz; onları almak zorundayız çünkü bizde yok. Ama Çin'den daha çok bizde olanları alıyoruz, bizim üretebildiklerimizi alıyoruz.
SAVUNMA, SAĞLIK VE GIDA BEKLEMEZ
Ya da bütçe açığıyla ilgili baktığımız zaman; denk bir bütçe yapıldığı zaman... Acil değilse birtakım yatırımlar bekleyebilir. Beklemeyecek olan nedir? Savunma sanayisidir; sağlıkla ilgili olandır; aşı, ilaç gibi ve gıdadır, temel gıda maddeleridir. Bunun dışındakiler bekleyebilir. Yol bu sene yapılmaz, öbür sene yapılır. Tünel bu sene yapılmaz, iki sene sonra yapılır. Köprü bu sene yapılmaz, üç sene sonra yapılır; bunlar bekleyebilir. Beklemeyecek üç kalem vardır: Sağlık, gıda ve savunma. O zaman da denk bütçe yapılır. Onun için diyorum; yani borçlanmadan bir bütçe yapmaktır. Bu enflasyonu da düşürecektir, faizi de düşürecektir. Bak ne dedi bir vatandaşımız: "Çocuğumu evlendireceğim, kredi kullanmak istedim; 100 bin lira. 100 bin lira, 24 ay için benden 98 bin lira faiz istediler." dedi. Yani 100 bin lira alacak, 198 bin lira ödeyecek. Dedim devletin yardımı var; dedi ki: "O 30 yaş altı için; benimki 37 yaşında." Bak, geç evlenince böyle zararları da oluyor; hatırlatma yapıyorum. Bir an önce erken evlenmek gerekiyor, çoluk çocuk sahibi olması gerekiyor.
ENFLASYON YÜZDE 30 İSE FAİZ NEDEN YÜZDE 50?
Enflasyonun 30 açıklandığı ülkemizde faiz niye yüzde 50? Birisinin bunu bize izah etmesi lazım. Bu çok kötü bir şey, çok yanlış bir şey. Yani Hazine ve Maliye Bakanımızın bunu izah etmesi lazım ya da buna müsaade etmemesi lazım. Yani 100 bin lira çocuğunu evlendirmek için kredi alan bir baba, 198 bin lira ödeyeceğini söylüyor. Ya bence yaş sınırını kaldırmak lazım; evlilik kredisi alınıyorsa bundan herkesin aynı oranda istifade etmesi gerektiğini de bu vesileyle anlatmak istiyorum. İşte manavda karşılaştık yine; dalında, bahçesinde 10 lira olan mandalina 50 lira... "Sana kaç liraya geliyor?" dedim; "35 liraya, 50 liraya satıyorum." Yüzde 48 koymuş üstüne; yüzde 48 de toptancı koyuyor, bir de nakliyeci koyuyor; 10 liraya çıkan mal 50 lira oluyor. Bu çok yüksek bir oran; yani beş katına satılıyor. Bunun dünya ortalaması üç katıdır; yani maksimum otuz lira olması lazım en yüksekten. Ama maalesef burada kim kaybediyor? Bir, üretici hakkını alamıyor, emek veriyor. İki, tüketici çok yüksekten tüketmek zorunda kalıyor. Mandalina böyle, çilek alırsan 250 lira, ayva 150 lira... Burası bir de ayva memleketi, ona da hayret ettim yani. Evet, yok diye böyle pahalı satıyorlar işte; fırsatçılık oluyor. Ya bunun bir maliyeti var; yoksa yok, maliyeti kaç liraysa ona satmak gerekiyor.
11. YARGI PAKETİ
Evet, şimdi bir başka hususu sizinle paylaşmak istediğim... 11. Yargı Paketi biliyorsunuz kabul edildi. Biz daha önce de şunu söyledik ilkesel olarak…
Geçen hafta yaptığımız kamuoyu araştırmasında —geniş bir kamuoyu araştırması yaptırdık— iki belediyemiz için de Erenler'deki toplantıda da söyledim; aldıkları oyun yirmi puan fazlasıyla beğeni oranları var, memnuniyet oranı var. Onun için de kendilerini tebrik ediyorum. Yani belediyeyi 40'la 45'le almışlarsa şu anda vatandaş memnuniyetleri 60-65 seviyesinde. Şimdi orada yine yaptığımız kamuoyu araştırmasında; "Büyük Birlik Partisinin en önemli özelliği nedir?" diye sorduğumuzda gelen en yüksek cevaplardan birisi "ilkeli duruşu" diyor.
Yani işte biraz sonra kullanacağım cümleler de bu ilkeli duruşa ait şeyler. Nedir yargıyla ilgili? Bir, hukukun üstünlüğünün olması, her şeyin demokrasi, hukuk ve adalet içinde yürütülmesi... Ticari hayatında da efendim işte mahkemelerde de... İki, masumiyet karinesinin korunması. Üçüncüsü; mesela son kanunla ilgili söyleyecek olursak; biz diyoruz ki eğer bir suçu önleyemiyorsanız o suça verilen cezalara bakmamız gerekiyor. Demek ki orada bir eksiklik var, bir caydırıcılık meydana gelmiyor. Bunun için mesela sokak çeteleri... Tamam suçu işleyenin yaşı 18'in altında ama onu kullanan birileri var; o silahı onun eline veren birisi var. Ve hepimiz de biliyoruz ki aslında 15 yaşından sonra bütün çocuklar ya da gençler ne yaptığının farkında; bilincinde, idrakinde... Dolayısıyla cezaların hem kullananlar hem kullanılanlar açısından yeniden düzenlenmesi gerekir diyoruz.
DEVLET BAŞKALARINA KARŞI İŞLENEN SUÇLARI AFFEDEMEZ
İki; biz, evet devlet infaz yasası çıkarabilir, devlet affedebilir, cezasını indirebilir; kendine karşı işlenen suçlarda bunu yapabilir. Ama kişilerin kişilere karşı işlediği suçlarda bize göre devletin af ya da ceza indirimi asla olmaması gerekir. Bu hem genel suçlar için söylüyorum hem de terör suçlarıyla ilgili söylüyorum. Ya da bu süreçte konuşulan işte terörist başından başlayarak dağdaki bütün teröristlere kadar uygulanacağı ya da talep edildiği açıklanan aflar için de söylüyorum. Onu şehit ailelerine sormak lazım. Ya da birisinin çocuğu öldürülmüşse o babaya sormak lazım; çocuğun annesi öldürülmüşse ona sormak lazım. Bizim ilkesel bir duruşumuz var; bu ilkesel duruşumuzu da muhafaza ediyoruz ve muhafaza edeceğiz. Çünkü vatandaşımızın dediği gibi bizim en önemli tarafımız ilkesel duruşumuzdur.
ÖRGÜTLÜ SUÇLAR VE SUÇA SÜRÜKLENEN ÇOCUKLAR
Bu paketin içerisinde tabii ki olumlu gördüğümüz şeyler de var. Mesela örgütlü suçlar, örgüt yöneticiliğinin suçları bu yargı paketiyle artırıldı. Örgüt kurma cezası 5 yıldan 10 yıla çıkarıldı, üyeliğin cezası da 4 yıldan 5 yıla yükseltildi. Bunlar olumlu şeyler. Bir önemli başka düzenleme; bu suçlar bakımından artırım sebebi sayılan haller var. Bu da Ceza Kanunu'muza ilk kez giren bir husus oldu. Çocukların korunmasıyla ilgili, suça sürüklenen çocuklarda caydırıcılığı artırmaya yönelik ayrıca bir çalışma yapılıyor Mecliste. Trafikte yol kesip araç durduranlar için 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası geldi. Yani paketin tümüne olumsuz demiyoruz; olumlu şeyler var. Ama bize göre olmaması gereken şeyler var. Biz doğruya doğru, yanlışa yanlış siyasetimizi devam ettiriyoruz ve bundan sonra da ettireceğiz.
TERÖRSÜZ TÜRKİYE SÜRECİ
Tabii bu süreçle ilgili; yani kamuoyunda "Terörsüz Türkiye" süreci diye bilinen ya da efendim işte Mecliste bir komisyon var tırnak içinde barış, kardeşlik falan filan... Elbette ki hepimiz terörsüz Türkiye isteriz. Kim terör ister memleketinde? Hele vatansever, milletperver olanlar... Ama biz orada da başından beri ilkesel duruyoruz ve diyoruz ki; bunlar söylendiği gibi tamamen silahı bırakıp bütün unsurlarıyla kendini feshederse hâlâ hiçbirimiz bir şey demiyoruz. O zaman demokratik taleplerde de bulunabilirler; onların her talebi karşılanacak diye bir şey yok. O bir şey söyler, sen bir şey söylersin, ben bir şey söylerim; işte burada oylama yapılır Mecliste —yani buradan kastım çünkü zaten demokrasi çoğunluk rejimidir. Orada millet kararını verir; halka gidilir, halk kararını verir. Bunlar konuşulur o zaman ama elinde silah olanla biz konuşmayız ve konuşulmasını da doğru bulmuyoruz silahı bırakmadıktan sonra. Açık ve net... Bu da bizim ilkesel bir duruşumuzdur; bunu da muhafaza ediyoruz.
Şimdi bakın ne diyor DEM Parti sözcüsü: "Kırmızı çizgiler yerine gelin böyle çizgiler koymayalım" diyor. Yani Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin ya da partilerin, bizlerin kırmızı çizgisi olmayacak, onlar istedikleri gibi at koşturacaklar... Böyle bir şey yok! Kırmızı çizgimiz var bizim. Nedir? Bizim kırmızı çizgimiz kimliğimizdir. Nedir? Dilimizdir. Nedir? Devletimizdir; devletimizin adıdır. Nedir? Sınırlarımızdır, üniter yapımızdır. Bunlardan elbette vazgeçmedik ve vazgeçmeyiz; herkes bunu böyle bilmesi gerekir. Bunları ifade edelim. Biz ne diyoruz bir de başından beri? Bunlar asla bizim Kürt kardeşlerimizin temsilcileri değil; Müslüman Kürtlerin temsilcileri değil bunlar.
DEM PARTİ EŞ BAŞKANI’NIN “KÜRTÇE KUR’AN” ÇAĞRISI
Bakın ne diyor DEM Parti Eş Başkanı... Ne diyor? "Kürtçe Kur'an çağrısı." DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, Mezopotamya İslami Araştırmalar Federasyonu Kongresi'nde kamusal alanda Kürtçe Kur'an okunması ve vaaz verilmesi çağrısı yaptı. Bizde de bir dönem biliyorsunuz ezan Türkçe okundu, Kur'an Türkçe okunmaya ya da namazda Türkçe meali okunarak namaz kılınmaya çalışıldı. Ama bunun doğru olmadığını, inancımıza göre de doğru olmadığını hep ifade ettik. Ve neticede tekrar hem ezan aslına dönerek —yani Kur'an diliyle okunmaya başlandı— hem de surelerimiz namazdaki, efendim Fatiha başta olmak üzere bunlar tekrar Kur'an lafzıyla okunmaya başlandı. Doğrusu bu... Şimdi bunlar bunu hortlatmaya çalışıyor.
VER KİMLİĞİNİ, ÇIK SINIRIN DIŞINA, NEREYE GİDİYORSAN GİT
Yani işte bunlar, bak açık söylüyorum; bunlar asla bizden değil. Ne inanç olarak bizden ne kimlik olarak bizden... Bunlar sosyalist, Marksist, Maocu bir güruh. Zaten geçmişleri de bu; ve tasmaları, ipleri Amerika'nın elinde, İsrail'in elinde. Zaten sıkışınca ne diyorlar? "İsrail ile beraberiz, Amerika ile beraberiz." Bunlar hain yani... Dolayısıyla bunlardan bir şey çıkmaz; yani bunlar barış marış, bu hikâyeler... Ya kardeşim Türkiye; burada Türkiye var. Burada da diyelim ki Irak'taki Bölgesel Yönetim var, Barzani'nin başında olduğu, Talabani'nin... Burada da Suriyelilerin SDG'si var. Şimdi bunlara soruyorsun; bunlar Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni, bayrağını savunmuyor. Onu savunuyor, onun yanında; SDG'nin yanında. E senin cebinde ne kimliği var? Türkiye Cumhuriyeti Devleti. Beğenmiyorsan ver kardeşim benim kimliğimi, ver! Sen pasaportunu da ver. Sen bu kimliğe göre burada yaşıyorsun, iş buluyorsun, çalışıyorsun, para kazanıyorsun; özgürce bütün dünyayı geziyorsun. Memnun değilsen Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşı olmaktan, ver kimliğini; çık sınırın dışına nereye gidiyorsan git. SDG'de mi yaşamak istiyorsun, efendim Irak'ın kuzeyinde mi yaşamak istiyorsun; git orada yaşa! Yani bunlara denecek söz bu, işin doğrusu bu.
Yani bu milletin 85 milyonun her biri devletin sahibidir, bu ülkenin sahibidir. Biz Kürt, Türkmen, Çerkez, Boşnak, Muhacir falan bakmıyoruz. Ama sahiplenirse sahibidir; burayı aidiyet hissederse sahibidir; devleti kendi devleti olarak görürse, ülkeyi kendi ülkesi olarak görürse, Ay Yıldızlı Al Bayrağı kendi bayrağı olarak görürse, İstiklal Marşı'nı kendi İstiklal Marşı olarak görürse bu devletin ortağıdır, sahibidir; ya da bu ülkenin sahibidir. Ama bunlar böyle görmüyor; yani bütün mesele bu. Bizim de tam söylemek istediğimiz bu.
Sivas Belediyemizin Tecer Taş Kırma ve Eleme Tesisi açıldı
ÖNCEKİ HABER
Genel Başkanımız Sayın Mustafa Destici, "Kocaeli Teşkilat Buluşması”nda konuştu