Yükleniyor...
26 Aralık 2025 • Büyük Birlik Partisi Genel MerkeziBüyük Birlik Partisi

Genel Başkanımız Sayın Mustafa Destici, "Kocaeli Teşkilat Buluşması”nda konuştu

Genel Başkanımız Sayın Mustafa Destici, Kocaeli'nde “Teşkilat Buluşması” toplantısında katıldı. Büyük coşkunun olduğu buluşmada Sayın Genel Başkanımız, Büyük Birlik Partisinin her alanda haksızlığa, adaletsizliğe müsaade etmeyeceğinin altını çizerek, bu toplantı ve buluşmaların çok önemli olduğunu belirtti. Genel Başkanımız Sayın Mustafa Destici, ''Kocaeli Teşkilat Buluşması”nda konuştu

Kıymetli hanımefendiler, kıymetli beyefendiler, sevgili Kocaelililer, değerli vatandaşlarım, kıymetli kardeşlerim; öncelikle sizleri sevgiyle, saygıyla, hürmetle, muhabbetle selamlıyor; Kocaeli Büyük Mahalle Temsilcileri Toplantımıza "Hoş geldiniz, şeref verdiniz." diyorum.

Öncelikle sizlerle bizleri buluşturan Kocaeli İl Başkanımız başta olmak üzere tüm yöneticilerimize ve ilçe başkanlarımızın her birine; İzmit’e, Derince’ye, Körfez’e, Gebze’ye, Gölcük’e, Karamürsel’e, Kandıra’ye, Başiskele’ye, Kartepe’ye, Çayırova’ya, Darıca’ya ve Dilovası’na teşekkür ediyorum ve her birini ayrı ayrı sevgiyle, saygıyla ve muhabbetle selamlıyorum. Bugün gördüğümüz manzara Kocaeli’de Allah’ın izniyle Büyük Birlik Partisinin diriliş günü olmuştur. İnşallah bu diriliş tüm gücüyle devam edecek ve önümüzdeki genel seçimlerde de yerel seçimlerde de üstün bir başarıyla taçlanacaktır.

Kıymetli kardeşlerim, değerli Kocaelililer; mübarek Üç Aylar'ın içerisindeyiz. Dün de Üç Aylar'ın müjdecisi olan Regaip Kandili'ni idrak ettik. Bugün de mübarek cuma günü. Bir kez daha Üç Aylar'ınızı tebrik ediyorum. Dün gece idrak ettiğimiz Regaip Kandili'nizi tebrik ediyorum. Cumanızı bir kez daha hayırlıyorum. Cenab-ı Hak bu mübarek Üç Aylar'ın, bu mübarek gecelerin ve günlerin rahmetinden, bereketinden, mağfiretinden istifade eden kullarından eylesin cümlenizi inşallah diyorum. Salat ve selam Allah’ın Resulü, Cenab-ı Hakk’ın Habibi, son ilahi kitap olan Kur’an-ı Kerim’i bizlerle buluşturan, bizlere tebliğ eden son peygamber, son resul, son nebi Hz. Muhammed Mustafa (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Efendimizin üzerine olsun. Onun âli, ehlibeytinin, onun ashabının ve yeryüzündeki Ümmet-i Muhammed’in üzerine olsun inşallah diyorum. Doğu Türkistan’dan Filistin’e, Kafkaslardan Myanmar’a kadar Türk ve İslam coğrafyalarındaki bütün kardeşlerimize selam olsun. İşgal altındaki Türk ve İslam memleketlerinin bir an önce kurtuluşuna, bu mübarek günler ve gecelerde edilen dualar vesile olsun inşallah diyorum.

BU ÜLKEYE NÜFUS KAĞIDIYLA DEĞİL, KALBİYLE DE BAĞLI OLANLARIZ

Kıymetli kardeşlerim, kıymetli dava arkadaşlarım ve değerli vatandaşlarım; Büyük Birlik Partisi 29 Ocak 1993’te Şehit Liderimiz Muhsin Başkanımızın, Muhsin Yazıcıoğlu’nun liderliğinde kuruldu. Bu önümüzdeki ocağın 29’unda 33. yılını tamamlamış olacak. Bu 33 yıllık zaman zarfı içerisinde Allah’a hamdolsun ki hep devletimizin varlığının yanında, ülkemizin bütünlüğünün yanında; Kürdüyle, Türkmeniyle, Çerkeziyle, Boşnağıyla, Muhaciriyle, Lazıyla, Alevisiyle, Sünnisiyle bütün milletimizin birliğinin yanında, kardeşliğinin yanında durduk. Bundan sonra da durmaya devam edeceğiz. Biz bu ülkeye nüfus kâğıdıyla değil aynı zamanda kalbiyle de bağlı olanlar topluluğuyuz. Ve bunu da her dem her yerde göstermiş ve ispat etmiş bir hareketin mensuplarıyız.

Kıymetli vatandaşlarım, kıymetli kardeşlerim; bu süre zarfı içerisinde Büyük Birlik Partisi doğru kimden gelirse gelsin onun yanında durmuş, yanlış da kimden gelirse gelsin onun karşısında olmuştur. Bundan sonra da aynı tavrını "Kim ne der?" diye bakmadan devam ettirecektir Allah’ın izni ve sizlerin desteğiyle elbette. Kıymetli hanımefendiler, kıymetli beyefendiler; Büyük Birlik Partisi olarak millete hizmet için çıktığımız bu davada her türlü zorluğa rağmen var olduk ve güçlenerek var olmaya devam ettik. Bundan sonra da inşallah daha da güçlenecek ve milletin muktedir iktidarını hep birlikte gerçekleştireceğiz.

SUNİ GÜNDEM VE HALKIN GÜNDEMİ

Kıymetli kardeşlerim, kıymetli hanımefendiler, kıymetli beyefendiler; bir suni gündem var, bir de sizin gündeminiz var. Halkın gündemi var, vatandaşımızın gündemi var. Akşam televizyonlara baktığınızda bazen saatlerce Trump konuşulur; kiminle görüşmüş, kiminle gülüşmüş, kimi azarlamış, kimle şakalaşmış... Bazen saatlerce Putin konuşulur. Bazen saatlerce birtakım operasyonlar konuşulur. Elbette yeri ve zamanı geldiğinde önemi kadar bunlara yer verilebilir. Ama her gün ve saatlerce bunların konuşulmasını biz doğru bulmuyoruz. Biz halkın gerçek gündeminin konuşulmasını istiyoruz. Türkiye’nin konuşulmasını istiyoruz. Türk milletinin konuşulmasını istiyoruz. Vatandaşımızın taleplerinin konuşulmasını istiyoruz. Onların taleplerinin karşılanması için çareler ve çözümler üretilmesinin konuşulmasını istiyoruz. Biz istiyoruz ki aile konuşulsun. Biz istiyoruz ki ekonomi konuşulsun. Biz istiyoruz ki gelir dağılımındaki adaletsizlik konuşulsun ve ortadan kaldırılsın.

AİLE YAPISI TEHDİT ALTINDA

Bakın aile yapımız ciddi tehdit altında. Boşanmalar son yıllarda inanılmaz bir şekilde artmış vaziyette. Buna karşılık evliliklerin azaldığını görüyoruz. Daha da kötüsü çocuk sayısının hızlı bir şekilde aşağıya doğru düştüğünü görüyoruz. Son 7 yılda, sadece son 7 yılda yani 2017 yılında çocuk doğum oranı aile başına 2,1 iken bugün 1,4 seviyelerine gelmiş. Tam üçte biri kaybolmuş. Dünya ortalaması 2,1; olması gereken bu. Ama biz bugün onun çok altındayız. Ve tedbir alınmazsa, eyleme geçilmezse, sadece konuşmada kalırsa korkarım ki aşağı doğru gitmeye devam ediyoruz. 2017 yılında sadece üç ilimizde aile başı doğum oranı bir buçuk ve altı iken bugün altmışın üzerinde ilimizde bir buçuğun altına düşmüştür. Bu Türkiye için ve Türk milleti için büyük bir tehdittir. Çünkü nüfus varsa toplum vardır. Nüfus varsa millet vardır. Millet varsa devlet vardır. Eğer biz bu coğrafyada, Anadolu’da demografik olarak azınlığa düşersek maazallah ne devletimizi bırakırlar ne ülkemizi bırakırlar ne de milletimizi bırakırlar. Onun için buna çare üretmek zorundayız. Bunun için aileleri desteklemek zorundayız. Özellikle geliri düşük aileleri; yani tek asgari ücrete mahkûm kalan haneleri, tek emekli maaşına mahkûm kalan haneleri, küçük esnafımızı, küçük çiftçimizi desteklemek zorundayız. Emekli maaşlarımızı 2023 Ocak seviyesine getirmek zorundayız. Asgari ücreti en azından açlık sınırının üstü olan 33 bin liranın üzerinde taşımalıyız.

KADIN ÇALIŞANLAR

Bunları defalarca dile getirdik. Tabii sadece bunlar yeter mi? Yetmez. Özellikle ailenin en önemli ögesi olan anneyi, kadını rahatlatmamız gerekir. Özellikle çalışan kadınlarımıza kolaylıklar getirmemiz gerekir. Biz şu teklifi yaptığımızda bazı çevreler burun kıvırsalar da yaptığımız saha çalışmalarında halkımızın yüzde yetmişinin bunu desteklediğini gördük. O da nedir? Biz dedik ki: "Çalışan kadınlarımız işe bir saat geç gitsin, bir saat erken gelsin. Cumartesi, pazar çalışmasın. Yarım gün tatiller kadınlarımız için tam gün olsun ki ailesine, çocuğuna yeteri kadar vakit ayırabilsin." Çünkü çalışan kadınlarımızın yükü çok ağır. Bir taraftan aynen erkekler kadar mesai harcayacak ama evde yemek onu bekleyecek, çocuk onu bekleyecek, çamaşır onu bekleyecek, bulaşık onu bekleyecek... Bu kadınlarımıza bir haksızlık. Onun için çalışma saatleri yeniden düzenlenmeli ve kadınlarımız günde altı saat çalışmalıdır. Bunda biz ısrarcıyız. Ve bunun aile hayatına ve çocuk doğum oranına da büyük bir katkı getireceğini düşünüyoruz. Aynı şekilde evliliği, yuva kurmayı teşvik etme adına bir şey daha söyledik. Neydi? Eşitler arasında; ehliyetliler ve liyakat eşitliği durumunda özellikle kamuda ve belediyeler gibi kurumsal yapılarda ya da şirketlerde evli olanlara, evli olanlar içinde de çocuğu olanlara öncelik verilsin dedik. Kim ne derse desin biz bunları söylemeye devam edeceğiz. Çünkü doğruyu söylüyoruz. Allah razı olsun, sizler var oldukça hep birlikte yürüyeceğiz. Asla durmayacağız.

AMERİKA’DA, FİNLANDİYA’DA, JAPONYA’DA ŞERİAT MI VAR?

Şimdi bir şey daha söyledim, ona da burada açıklık getirmek istiyorum. Dedim ki: "Japonya’da kadın üniversitesi var, bizde de olsun bir tane." Zaten 200 tane normal üniversite var, bir tane de kadın üniversitesi olsun. İki; Amerika’da, Finlandiya’da kadın hastanesi var, bizde de olsun. Şehir hastanelerinin bir bölümü kadın hastanesi olsun. Ankara’da Şehir Hastanesi var, 11 tane kule var; bir tanesi kadın hastanesi olsun. Şimdi biz bunu söyleyince "Vay efendim bu laikliğe aykırıymış, bu şeriat özlemiymiş." bunları söylüyorlar. Kardeşim Amerika’da şeriat mı var da kadın hastanesi var? Finlandiya’da şeriat mı var? Ya da Japonya’da şeriat mı var da kadın üniversitesi var? Bu insani bir gereksinim. Şunu kabul edelim; örf ve âdetlerimiz var. Bazı bölgelerimiz ya da insanlarımız, ailelerimiz bu konuda daha hassas. Mahremiyet konusunda bazı kadınlarımız daha hassas. Buna saygı göstermeliyiz. Herkesin tercihine saygı göstermeliyiz ve kim hangi hastanede tedavi olmak istiyorsa ona bir tercih sunmalıyız. Bu vatandaşı öncelemektir. Bunun ideolojiyle alakası yoktur.

Peki bunları söyleyenlere bakıyorsunuz; bakın açıkça söylüyorum: Bu çocuk sayısına direnenler, evlilik yerine evlilik dışı hayatı özendirenler; bunlar açıkça Türk toplumunun ve Türk milletinin düşmanıdır. Açık ve net söylüyorum. Bunlar bizim inançlarımızın düşmanıdır, bunlar bizim kültürümüzün düşmanıdır. Kim evlilik yerine, aile kurumu yerine evlilik dışı hayatı ve LGBT gibi sapkın olan yaşam tarzlarını savunuyorsa açıkça söylüyorum, teröristten farkı yoktur. Terörist silahla savaş açmıştır; bunlar da fikirle, düşünceyle işte böyle ahlaksız yaşam tarzlarını özendirerek bu Müslüman Türk toplumunun ahlakına, inancına, kültürüne savaş açmışlardır. Onun için biz var olmak istiyorsak, mutlu olmak istiyorsak, huzurlu olmak istiyorsak, güvende olmak istiyorsak kimliğimize, dilimize, inancımıza ve kültürümüze, ahlakımıza sahip çıkmak zorundayız. Kim ki bu değerlerimize karşı saygılı değilse ve bizi bu değerlerimizden uzaklaştırmaya çalışıyorsa bilin ki o bizim ve bizim değerlerimizin düşmanıdır. Sıfatı ne olursa olsun, ismi ne olursa olsun, makamı ne olursa olsun durum budur.

UYUŞTURUCU, FUHUŞ, ZİNA, BAHİS…

Kıymetli kardeşlerim; bakın biz "önce ahlak ve maneviyat" diyen bir hareketiz. Şu anda Anadolu’yu geziyorum bir bir. Son iki ay içerisinde Mardin’e gittim, Sivas’a gittim, Balıkesir’e gittim, Bursa’ya gittim, Kırşehir’e gittim, Çorum’a gittim, Mersin’e gittim, Samsun’a gittim. Sakarya’dan geliyorum buraya, Sakarya’daydım. Şimdi Kocaeli’deyim, yarın Hatay, öbür gün de Adıyaman’dayım. Ve sadece kongrelerimizi yapmıyoruz; halkla buluşuyoruz, vatandaşı dinliyoruz. Her gittiğim ilde ve ilçede ne söyleniyor biliyor musunuz? "Başkanım bizim buralarda uyuşturucu arttı. Başkanım bizim burada bahis oynayanlar arttı, yasa dışı bahis oynayanlar arttı. Bizim burada zina arttı, fuhuş arttı. Ensest ilişkiler arttı, sapık yaşam tarzları arttı." Bütün bunlar söyleniyor. Her yerde söyleniyor bu; sadece Batı'da değil, Doğu'da da söyleniyor, İç Anadolu’da da söyleniyor, Marmara’da da söyleniyor. Kumar arttı. Onun için bunlara karşı mücadelemizin de artması ve kesintisiz, kararlı bir şekilde sürmesi gerekiyor.

İNFAZ DÜZENLEMELERİ

Eğer bir suç önlenemiyorsa ya da artıyorsa —önlenmeyi bir kenara bırakın daha da fazlalaşıyorsa— o zaman ilk bakmamız gereken noktalardan bir tanesi o suçlara verilen cezaların yeterli olup olmadığıdır. Maalesef bizde suçun karşılığı verilmiyor. Mahkemede verilse bile daha sonra birtakım yargı paketleriyle, infaz düzenlemeleriyle maalesef suçlular suçun gerçek cezasını çekmeden salıveriliyor. İşte son yargı paketinde de elli binden fazla mahkûm salındı. Elbette bu tür düzenlemeler yapılabilir ama biraz önce de söylediğim gibi suçta caydırıcılığı yok ediyorsa bu düzenlemelerin faydası değil zararı vardır. Eğer biz geçmişte idamı kaldırmayıp uygulasaydık; teröristbaşı başta olmak üzere, Öcalan başta olmak üzere onlarca bebeği, öğretmeni katleden, binlerce askerimizi, polisimizi katleden, bombalar patlatıp yüzlerce vatandaşımızı birden şehit eden teröristleri idam etseydik bugün o teröristlerin adı konuşuluyor olacak mıydı? Olmayacaktı. Ama şimdi biri İmralı’dan konuşuyor, öbürleri çıkartıldı, şehir şehir gezdirilip devlete meydan okumaya devam ediyorlar. Açıkça silahlı terör çağrısı yapıyorlar. Açıkça bu devleti yıkmaktan, bu ülkeyi bölmekten bahsediyorlar. Asla geri adım atmış değiller.

TERÖRSÜZ TÜRKİYE SÜRECİ

Şu yaşanan bütün süreçler... Hepimiz isteriz terörsüz Türkiye olsun. Hepimiz isteriz bu ülkede bir tek silah patlamasın, bir tek kişinin canı yanmasın. Ama bir de gerçek var karşımızda. Karşımızda 41 yıldır devletimizi yıkmaya, ülkemizi parçalamaya, milletimizi bölmeye çalışan kanlı ve hain bir terör örgütü var. Bunlar emellerinden asla vazgeçmiş değiller çünkü kendi iradeleri yok. Bunların ipi emperyalistlerin ve siyonistlerin elinde. Bunların tasması ABD ve İsrail’in elinde. Onun için biz diyoruz ki, Büyük Birlik Partisi olarak diyoruz ki; başından itibaren şartsız, pazarlıksız, müzakeresiz silah bırakacaklarmış, bıraksınlar. Bundan kimse rahatsız olmaz. Kendini feshedecekmiş, etsin; ne bekliyor? Ama konuşulanla gerçek aynı değil. PKK şu anda silah bıraktı mı? Bırakmadı. 10-15 kişi geldi kazanın içine silah attı, döndü geri gitti. Gerçek silah bırakmış olsaydı —bugün bir vatandaşımız da Sakarya’da söyledi— silahı kazanın içine attıktan sonra gidip Türk adliyesine teslim olup yargıya kendisini emanet etmesi gerekirdi. Ama geri mağaralarına gittiler. Orada başka silahları yok mu yani, sadece bu silahlar mı var? Şimdi İran’daki yapı devam ediyor, Irak’taki yapı devam ediyor, Suriye’deki yapı devam ediyor. Kendilerini feshettiler mi? Feshetmediler.

TÜM UNSURLARIYLA SİLAH BIRAKMADAN VE FESHETMEDEN OLMAZ

Ne diyor haklı olarak AK Parti raporunda ve sözcüsü? Ve biz de aynı şeyleri söylüyoruz: Tüm unsurlarıyla silah bırakmadan, tüm unsurlarıyla kendini feshetmeden herhangi bir yasal adım atılamaz. Evet, atılmamalıdır. Onlar da ne diyor? "Siz önce yasaları çıkartın, biz sonra silahları bırakırız." Öyle yağma yok! Önce silahlarınızı tüm gruplarla birlikte, tüm unsurlar —sadece Türkiye’de yok zaten şu anda— İran’daki de Irak’taki de Suriye’deki de bırakacak. Avrupa dâhil hepsi kendini feshedecek. Ondan sonra gelir konuşulur. Demokratik düzlemde herkes fikrini söyleyebilir. Bizim kırmızı çizgimiz neresidir? Terör ve şiddettir. Teröre ve şiddete bulaşmadan herkes fikrini ve düşüncesini söyleyebilir, herkes talebini dile getirebilir. Demokrasi budur ama elinde silahla kimse bunu yapamaz. Bizim kırmızı çizgimiz budur. Dün de böyleydi, bugün de böyle, yarın da böyle olacak.

KIRMIZI ÇİZGİ OLMAZSA, DEVLET OLMAZ!

Bakın ne diyor PKK’nın partisinin eş başkanı? "Kırmızı çizgiler olmamalı" diyor, "Kimsenin kırmızı çizgisi olmamalı" diyor. E, kırmızı çizgi olmazsa devlet olmaz. Onlar zaten devlet olmasın istiyorlar. Kırmızı çizgi olmazsa ülke olmaz, ülkenin bütünlüğü olmaz. Onlar zaten bu ülke parçalansın istiyorlar. Yani bizi saf mı sanıyorlar? Ne diyor Suriye’deki terör örgütünün elebaşısı? "Dört parçayı birleştireceğiz" diyor. Dört parça dediği neresi? İran’ın güneybatısı, Irak’ın kuzeyi, Suriye’nin kuzeydoğusu ve Türkiye’nin Güneydoğu Anadolu’su. Yani biz bunu anlamıyor muyuz? Ya da yine bir DEM Parti milletvekili, hainliği tescillenmiş birisi ne diyor? Irak’taki özerk yapı için "Güney Kürdistan" diyor. Peki bunun kuzeyi neresi? Hemen üstü Türkiye. Kuzeyi Türkiye. Yani bunların bakmayın siz öyle dillerinde barış, birlik, kardeşlik... Bunlar asla bölücü emellerinden vazgeçmiş değiller. Ya bir tarafta Türk bayrağı var Ay Yıldızlı, rengini şehit kanlarından almış; bir tarafta PKK paçavrası var, SDG paçavrası var, özerk bölgenin bayrağı var. Türk bayrağı yerine onu tercih ediyor. Türkiye’yi savunmuyor, PKK’nın Suriye yapılanmasını savunuyor. Ama cebinde Türkiye Cumhuriyeti nüfus cüzdanı var. Eğer beğenmiyorsan bu devletin vatandaşı olmayı, beğenmiyorsan kendini buraya ait hissetmiyorsan ver kimliğini kardeşim, ver pasaportunu; defol çık sınırın dışına! Kimin kimliğini taşımak istiyorsan onun kimliğini taşı.

BAŞKA BAYRAK ÖZLEMİ ÇEKENLER…

Aslında devletimizin de bunu yapması lazım. Bu devletin bayrağını asmaktan imtina eden, İstiklal Marşı'nı okumayan ve Ay Yıldızlı Al Bayrak yerine başka bayrak özlemleri çekenlerin alacak kimliklerini; atacak vatandaşlıktan, sınırın ötesine koyacak. Ne hâli varsa görsün.

KÜRTLER BİN YILDIR BİZİM KARDEŞİMİZ

Kardeşlerim, değerli vatandaşlarım... Bakın bir şey daha söyleyeceğim. Biz ne diyoruz? Bu PKK bizden değil, Kürt'ten de değil. Çünkü bizim Kürtler bizim kardeşimiz; bin yıldır. Şu anda akrabayız. Kız alıp kız vermişiz, komşularımız var. O bölgede yaşayandan çok İstanbul'da, Ege'de, Marmara'da yaşayan Kürt kökenli kardeşlerimiz var. Onun için Kürtlerin de temsilcisi değiller. Zaten 40 yıldır uğraştılar; aramıza nifak sokamadılar, sokamayacaklar da. Çünkü biz kardeşiz, biz Allah'ın emriyle birbirimize bağlanmışız. Bizim tarih birliğimiz var, inanç birliğimiz var, kültür birlikteliğimiz var. Bakın bunların İslami hassasiyeti de yok; çünkü Marksist, sosyalist. Ne diyor? Aynı grup başkanvekili —kadın olan— "Kürtçe" diyor "okunmalı Kur'an" diyor. Sanki Kur'an okuyor da, yani sanki Kur'an'ı biliyor da, sanki Kur'an'ı okuyor da, sanki hayatında Kur'an var da... Sanırsın beş vakit namaz kılıyor, sanırsın hatim yapıyor. "Kur'an Türkçe okunmalıymış." Bir kere sana ne? Bir Müslüman istediği dilde okur Kur'an'ı.

İDAM GERİ GELSİN DİYE 2 MİLYON İMZA TOPLAMIŞTIK

Milletimiz bize yetki verseydi çoktan çekmiştik ipini, çoktan. Bunu sözde bırakmadık. Bakın 2011-2012 yılında iki milyon imza topladık idam geri gelsin diye. Meclis Dilekçe Komisyonu'nda üç günde iki milyon imza... 2013-14'te referandum yaptık bütün bölgelerde; yüzde 97 çıktı "İdama evet". İki suç için: Bir; işte bu teröristler için, bizzat silah sıkan ve sonu ölümle biten terör eylemleri için. İki; çocuklarımızı, kızlarımızı, kadınlarımızı kaçırıp tecavüz ettikten sonra öldüren sapık katiller için. 2018'de Meclis'e girdiğimde ilk verdiğim anayasa teklifi bu oldu; idamın geri getirilmesi oldu. Onun için milletimiz bize yetkiyi versin; biz Allah'ın izniyle gereğini yaparız.

KUR’AN-I KERİM’İN KÜRTÇE OKUNMASI ÇAĞRISINA CEVAP

"Kur'an Kürtçe okunsun." Ve kendi bölgelerinde bir sonraki sözleri şu olacak: "Ezan Türkçe okunsun." Şimdi bu geçmişte denendi Türkiye'de; Türkçe olarak denendi ama milletimiz bunu kabul etmedi. Kur'an'ın bir lafzı, dili var. Bütün Müslümanların ortak dilidir Kur'an dili. Ezan dili; ona sadece Arapça diye bakamazsınız. O, o dille vahyedilmiştir; Kur'an dilidir. Ve siz mesela; hepimiz Arapça bir şarkıdan, türküden etkilenmeyiz ama hangi Müslüman Kur'an'ı dinlerse ondan etkilenir, manevi bir haz alır. Arabistan'da da dinleseniz etkilenirsiniz, Mısır'da da dinleseniz etkilenirsiniz, Türkiye'de de dinlerseniz etkilenirsiniz. Ezan da böyledir. Çünkü o kendine has bir dilidir, lafzı vardır. Onun için bakın bunlarla bile oynamaya kalkıyorlar. Çünkü dediğim gibi bunlar bizden değil, bunlar milletimizden değil, bunlar bizim inancımızın, kültürümüzün kişileri ya da şahısları değil.

Onun için yapılacak iş bellidir. Zaten kahraman ordumuz, devletimiz terörü, PKK'yı yenmiştir; ülkemiz içinde hiç kalmamıştır. Onun için kahraman ordumuzla, kahraman askerimizle, polisimizle, güvenlik korucularımızla gurur duyuyoruz. Şehitlerimizi rahmetle ve şükranla yâd ediyoruz. Ölen gazilerimize rahmet diliyoruz, yaşayanları da hürmetle selamlıyoruz. Şehitlerimizin ailelerine de hürmetlerimizi ve saygılarımızı sunuyoruz. Hiç şüpheleri olmasın; Büyük Birlik Partisi ve Alperenler olduğu sürece, işte bu aziz milletimiz var olduğu sürece onların katillerine af yüzü göstermeyecektir.

BÜYÜK BİRLİK BELEDİYELERİ

Kıymetli kardeşlerim, son olarak sizlerle şunları paylaşmak istiyorum. Zamanınızı da fazla aldım. Büyük Birlik Partisi olarak girişte de ifade ettiğim gibi kurulduğumuz günden beri hep milletimizi önceledik. Ancak bugüne kadar milletimizden gerekli desteği aldığımızı söyleyemem; hem Şehit Liderimizin sağlığında hem bu dönemde. Bakın biz son yerel seçimde yirmi belediye aldık; bir il Sivas Belediyesi, 14 ilçe ve geri kalanı belde olmak üzere. Dün Sivas'taydım. Sivas'ta belediyemiz tarihi bir başarıya imza atıyor; seçimi 45’le aldık, şu anda beğeni ve destek yetmişlere gelmiş vaziyette. Sakarya'dan geliyorum buraya. İki büyük ilçemiz var: Erenler ve Hendek. Aynı durum orada da geçerli. Kırk beşler civarında seçimi almışız; şu anda beğeni ve destek altmış beşlerde. Bu partimizin genel oyuna da yansıyor; orada da ciddi bir yükselişi son yapılan saha çalışmalarında görüyoruz. Milletimiz bize güç verirse, milletimiz bize destek verirse biz milletimizin taleplerinin bir bir yerine getirilmesi noktasında kararlı bir şekilde üstümüze düşeni yaparız.

EMEKLİ MAAŞLARI VE ASGARİ ÜCRETLER

Açıkça söylüyorum: Eğer Büyük Birlik Partisi bugün bir grupla Meclis'te temsil ediliyor olsaydı emeklinin maaşı 3 senede %30 azalmazdı; buna müsaade etmezdik. Asgari ücret enflasyonun altında verilmezdi; buna müsaade etmezdik. Etmedik geçmişte, etmedik. Hatırlatayım; 96 yılında 8 milletvekilimiz vardı Muhsin Başkanımızla birlikte. Refahyol hükümetine destek verdik. Hiçbir karşılık almadan; bakanlık, genel müdürlük, ihale hiçbir şey almadık. Ve askerin ve bazı zinde güçlerin Refahyol hükümeti üzerinde baskısı vardı; asker her an darbe yapacak hissiyatı oluşturuyorlardı. Bu sebeple, bu endişelerle zam dönemi geldiğinde Merhum Başbakanımız Necmettin Erbakan askerin maaşına %100 zam yaptı. Diğer kesimlere de —memurlara da, öğretmenlere, imamlara, doktorlara— hepsine de %50 zam verdi. Hatırlayalım o günleri.

O zaman çıktı, Muhsin Başkan şöyle dedi: "Ya diğer memurlara da askere verdiğin gibi yüzde yüz verirsin ya da hükümetten desteğimi çeker ve sizi düşürürüm." dedi. Çünkü bizim sekiz milletvekiliyle kurulmuştu. "Size bir hafta süre." dedi. Önce ciddiye almadılar; "Yapmaz" dediler. Bir gün kala tekrar açıklama yaptı: "Eğer bu gece bunu açıklamazsanız sabah dokuzda gidip gensoru vereceğim ve hükümeti düşüreceğim." dedi. Gece yarısı açıklama yapıldı ve diğer memurların maaşları da yüzde yüze getirildi artış oranı. Bunu Büyük Birlik Partisi yaptı. Milletimiz Büyük Birlik Partisi'ne o yetkiyi, o gücü versin; yine yaparız. Ne emekli maaşında ne asgari ücrette ne de başka bir alanda asla bir haksızlığa, adaletsizliğe müsaade etmeyiz.

Evet, onun için bu toplantılar çok kıymetli, bu buluşmalar çok önemli. Her birinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Ama sadece bu toplantıyı yapıp buradan dağılmayalım. İl teşkilatımız, il başkanımız, arkadaşlarımız emek vermişler; büyük çaba sarf ettiler. Onun için onların... Biz, siz buraya gelerek büyük bir katkı sağladınız. Her birinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Her birinize şükranlarımı sunuyorum. Allah sizden razı olsun diyorum.

Galeri