Kıymetli hanımefendiler, kıymetli beyefendiler, değerli misafirlerimiz, değerli dava arkadaşlarım, çok kıymetli Adıyamanlılar, Adıyamanlı kardeşlerim... Anadolu'nun, Türkiye'nin en temiz, tertemiz insanlarının yaşadığı güzel Adıyaman'ımızın güzel insanları; cümlenizi sevgiyle, saygıyla, hürmetle, muhabbetle selamlıyorum. Adıyaman Olağan İl Kongremize hoş geldiniz, şeref verdiniz diyorum. Adıyaman'da bize böyle muhteşem bir kongre yapma şerefi bahşettiğiniz için, katılımınızdan dolayı her bir kardeşime, her bir Adıyamanlı arkadaşıma, salonu dolduran siz kıymetli hanımefendilere, beyefendilere ve gençlerimize şahsım ve Büyük Birlik Partisi camiası adına "Allah razı olsun" diyorum.
DEPREM FELAKETİ VE KAYIPLAR
Kıymetli hanımefendiler, kıymetli beyefendiler; 6 Şubat 2023’te yaşadığımız o asrın felaketinin acısı hâlâ yüreğimizde. Bu felakette, bu depremde en çok etkilenen, en çok kayıp verdiğimiz illerimizin başında da Adıyaman gelmektedir. Onun için Adıyaman aynı zamanda depremden sonra bir hüzün şehrine dönüşmüştür. Öncelikle depremde hayatını kaybeden tüm kardeşlerimize bir kez daha Cenab-ı Hak'tan rahmet diliyorum. Mekânları cennet olsun, makamları âli olsun. Tüm Adıyamanlılar gibi bizim de kayıplarımız oldu. Dönemin İl Başkanı arkadaşımız Nihat Komşu’yu, yine gençlerimizden, eğitimcilerimizden Mehmet Kırban hocamızı ve onun gibi pek çok arkadaşımızı da depremde kaybettik. Onları da hassaten, başta İl Başkanımız Nihat Komşu olmak üzere hepsini huzurunuzda bir kez daha rahmetle, minnetle ve şükranla yâd ediyorum. Acıları yüreğimizde, unutmadık ve Allah'ın izniyle bu can bu bedende olduğu sürece de asla unutmayacağız. İl Başkanımızın sevgili kızı Nilsu aramızda, evladı Semih kardeşimiz aramızda, yine diğer evladı Soner kardeşimiz, diğer deprem şehitlerimizin aileleri aramızda; onlara bir kere daha sizlerin huzurunda başsağlığı ve sabır dileklerimi iletiyorum. Tabii ki biz vefalı bir hareketiz. Şehitlerimizin geriye bıraktığı aileleri, evlatları; tıpkı terör şehitlerimiz gibi, tıpkı 15 Temmuz şehitlerimiz gibi, tıpkı Kıbrıs şehitlerimiz gibi deprem şehitlerimizin evlatları, aileleri de bize emanettir. O emanet başımızın tacıdır, o emanete her zaman sahip çıkmaya devam edeceğiz.
DEPREM SONRASI İMAR VE İHYA ÇALIŞMALARI
Kıymetli kardeşlerim, değerli Adıyamanlılar; depremden bugüne yaklaşık iki yıl gibi bir zaman geçti. Bu zaman zarfı içerisinde devletimiz, hükümetlerimiz, Cumhur İttifakı'mız, partimiz, Cumhurbaşkanımız; bağlı kuruluşlarıyla birlikte olağanüstü bir çaba gösterdiler. Yerel yönetimlerimizin hizmetlerini de göz ardı edemeyiz. Her şehre sahip çıkma gayreti içerisinde olundu. Ve bu süre içerisinde de şahsımın ve arkadaşlarımızın en çok ziyaret ettiği illerin başında, her fırsatta Adıyaman'a gelmeye çalıştık. Hem ziyaretler gerçekleştirdik halkımızı, esnafımızı hem de çalışmaları yerinde inceleme fırsatı bulduk. İndere başta olmak üzere Adıyaman'ın depremden etkilenen tüm bölgelerinde büyük, hummalı bir çalışma gerçekleştirildi ve şu anda elhamdülillah bu çalışmalar tamamlanma aşamasına geldi. Dün Hatay'da Sayın Cumhurbaşkanımızla birlikte katıldığımız 455 bininci konut tesliminde de bunu bizzat müşahede etmiş olduk. Ben bu çalışmalardan dolayı başta Cumhurbaşkanımız ve Çevre Bakanımız olmak üzere tüm emeği geçenlere, ilgili bakanlarımıza, yerel yönetimlerimize ve tabii ki bu süreçte emek veren tüm insanlarımıza, tüm kardeşlerimize sizlerin huzurunda bir kez daha teşekkür ediyorum. Sağ olsunlar, var olsunlar diyorum.
EKONOMİK ZORLUKLAR VE DEPREM BÖLGESİNE HARCANAN KAYNAKLAR
Kıymetli kardeşlerim, Türkiye güçlü bir devlettir dedim biraz önce. Ama biliyorsunuz deprem hemen pandeminin arkasından geldi. Rusya-Ukrayna savaşı... Bütün bu süreçler dünya ekonomisini etkilediği gibi Türkiye ekonomisini de ciddi bir şekilde etkiledi. Bizim zaten kırılgan bir ekonomimiz var. Ama bütün bu ekonomik zorluklara, darlıklara rağmen devletimiz bu bölgeye, yani deprem bölgesine tam 100 milyar dolar para harcadı. Helali hoş olsun. Elbette ki bölgemiz, bölge insanımız çok daha fazlasını hak ediyorsunuz ve daha fazlasının yapılması için de biz her fırsatta söylüyoruz ve söylemeye devam edeceğiz. Yani bu 100 milyar takriben 4 trilyon 250 milyar gibi bir para yapmaktadır. Yani bizim bütçemizin, bütün Türkiye bütçesinin neredeyse dörtte birine tekabül etmektedir. Yani her dört liranın bir lirası bu bölgeye harcanmıştır, daha da harcanacaktır. Çünkü yapılması gereken daha işler vardır.
İSTİHDAM VE SANAYİCİNİN DESTEKLENMESİ
İstihdam alanları gibi elbette ki yapılması gereken pek çok daha yatırım ve tesis bulunmaktadır. Özellikle depremden sonra yüz binlerce insanımız deprem bölgelerini, tabii ki Adıyaman'ı da terk etmiştir. Şimdi büyük ölçüde dönüşler başlamıştır. Bu dönüşlerin tam anlamıyla gerçekleşmesi için işte esnafımızın desteklenmesi gerekmektedir, sanayicilerimizin desteklenmesi gerekmektedir. Ve her şeyden önce yeni istihdam alanları, yani iş alanları kurularak buradaki gençlerimiz başta olmak üzere vatandaşlarımızın işsizliği ortadan giderilmeli ve işsizliğe son verilmeli. Bugün en çok dillendirilen ve bize de gelen taleplerin başında işsizlik gelmektedir. Aynı şekilde tekstil üretimi başta olmak üzere dara giren, zora giren pek çok sanayicimizin daha güçlü bir şekilde elinden tutulması gerekmektedir. Diğer bölgelerimize nazaran bu bölgeye pozitif anlamda ve olumlu anlamda pek çok ayrıcalıklar tanınmıştır. Ama şu ana kadar bu tanınan ayrıcalıkların vatandaşımızın talebini tam anlamıyla karşılayabildiğini ifade etmek de kolay değildir. Onun için bu ayrıcalıkların ve bu pozitif ayrımcılığın tam anlamıyla bölgede hissedilmesi; bölgenin başta depremin yaraları sarılmak üzere kalkınma politikalarına ağırlık verilmesi, istihdam politikalarına ağırlık verilmesi öncelikli işler arasında yer almaktadır ve yer almalıdır. Biz de Büyük Birlik Partisi olarak depremin ilk gününden itibaren başta Alperen Ocaklarımıza bağlı Alperen Arama Kurtarma ekiplerimizle ve daha sonra çevre illerimiz, teşkilatlarımız başta olmak üzere hep birlikte Adıyaman'daydık, deprem bölgesindeydik. Bu bizim hem insani hem İslami hem de kardeşlik vazifemizdir. Bu vazifemizi dün yaptık, bugün yapıyoruz; yarın da yapmaya ve sizlerle birlikte olmaya devam edeceğiz.
CARİ AÇIK VE YERLİ ENERJİ ÜRETİMİ
Kıymetli kardeşlerim, değerli dava arkadaşlarım; biraz önce de bahsettim. Ekonomimiz kırılgan, ekonomimizin zorlukları var. Bunun iki sebebi var: Birincisi bütçe açığı, ikincisi cari açık. Bütçe açığı nereden oluşur? Bütçenin gelir-gider kalemlerinden oluşur. Türkiye bütçe açığı verene kadar bu bütçe açığının Türkiye'ye başta dış-iç borç faizi ve enflasyon olarak bir maliyeti olmaya devam edecektir. İkincisi cari açık. Cari açık nereden kaynaklanır? Dış ticaret açığınızdan kaynaklanır. Bizim dış ticaret açığımızın iki temel sebebi vardır: Birincisi enerji ithalatı ki buna mecburuz. Çünkü kendi ülkemizde kendimize yetecek kadar petrol ve doğal gaz üretemiyoruz. Allah'a şükür yine Adıyaman'ımızda, Batman'ımızda, Şırnak'ımızda, Diyarbakır'ımızda, yani bölgemizde Türkiye'nin ihtiyacını karşılayacak kadar olmasa da önemli miktarda petrol çıkarılmaktadır. Bu anlamda da TPAO’ya, TPİC’e ve buralarda çalışan kardeşlerimize de sizlerin huzurunda teşekkürlerimi sunuyorum. Sağ olsunlar, var olsunlar. Adıyaman'a teşekkür ediyorum.
KAMU TAŞERON İŞÇİLERİNİN KADRO TALEBİ
Tabii buradaki işçilerimizin girerken bizden bir talebi oldu; özellikle taşeron olarak çalışan kardeşlerimiz. Biliyorsunuz geçtiğimiz yasama döneminde pek çok kesimin talebi karşılandı: 3600 ek gösterge, taşeron işçilerin kadroya alınması, emeklilikte yaşa takılanların (EYT) erken emekliliği, emeklilik hakkına kavuşturulması gibi temel kesimlerimizin talepleri karşılandı. Orada bir kesim eksik kalmıştı; o da kamuda çalışan taşeron işçiler. Aslında bunların sayısı, mesela direkt diğer kadroya geçiren milyonlarca taşeron işçinin yanında yüzde üç, yüzde dört gibi bir orana tekabül etmekte. Ama ne hikmetse bunlar bir türlü kadroya geçirilmedi. Hâlbuki ilk önce geçirilmesi gereken bunlardı. Neden? Çünkü bunlar nitelikli personel. Kimi TPAO'da çalışıyor, kimi Karayolları'nda çalışıyor, kimi şeker fabrikalarında çalışıyor, kimi Devlet Su İşlerinde çalışıyor. Yani nitelikli elemandır bunlar. Ama bir türlü kadroya geçemediler, geçirilmediler. Biz Büyük Birlik Partisi olarak geçmişte de bunu dillendirdik. Bu kamuda çalışan taşeronların anasının ak sütü gibi helaldir kadroya geçmek. Bunların da bir an önce geçmesi gerektiğini buradan bir kere daha ifade ediyor ve bu konuda çalışıyoruz. Çalışmaya da devam edeceğimizi buradan ilan ediyorum.
TARIM, SULAMA VE GAP PROJESİ
Tabii bölgemiz aynı zamanda bir tarım bölgesi. Ve gelirken gördük; özellikle Atatürk Barajı'ndan, yani GAP projesinden Adıyaman'ımızın çevre iller kadar istifade edemediğini biliyoruz. Bu bilgiyi de Adıyamanlılardan öğreniyoruz. Bu konuda da gerekli yatırımların yapılarak Adıyaman topraklarımızın da sulanarak verimli hâle getirilmesi ve çiftçimizin, tarım üreticimizin emeğinin karşılığını almasını da arzu ettiğimizi; bu yatırımların da bir an önce yapılması gerektiğini Adıyaman'dan, siz kıymetli Adıyamanlı kardeşimizin huzurunda ifade ediyorum. Burada özellikle bazı bölgelerde barajlarımızın onarılması ya da yeniden sulama barajları yapılması... Bu konularda da Adıyaman halkının isteklerinin takipçisi olacağımı buradan ifade ediyorum. Yolda gelirken İl Başkanımız bana bunları anlattı, bunları gösterdi. Kendileriyle de irtibatlı olacağız ve ilgili kurumlarımız nezdinde girişimleri başlatarak Adıyaman'ımıza daha fazla sizlerle birlikte hizmet edeceğiz inşallah.
TÜTÜN ÜRETİCİLERİNİN SORUNLARI
Tabii burada Adıyaman deyince akla gelen ürünlerin başında tütün gelmektedir. Tütün üreticilerimizin problemlerini ve yine tütün üreticilerimizin taleplerini biliyoruz. Geçtiğimiz yıllarda bununla ilgili taleplerle ilgili Meclis olsun, diğer ilgili kurumlara olsun; sizlerin taleplerini, üreticimizin lehinde düzenlemeler yapılmasının ya da üreticimizin aleyhinde düzenlemeler yapılmaması noktasında da en büyük gayreti gösteren Büyük Birlik Partisi olmuştur. Bugün de bize iletilen nedir? Tütün üreticilerimizin, fiyatların güncellenmemesinden dolayı, yani tütünü alan tüccarların fiyatları güncellememesinden dolayı tütün üreticilerimizin kayıp ve mağduriyet yaşadığını öğrenmiş olduk. Bu konunun da takipçisi olacağız ve tütün üreticilerimizin ve diğer üreticilerimizin mağduriyet yaşamaması ve ürettiğinin hakkını alması için ne gerekiyorsa Allah'ın izniyle onu yapacağız.
HAYAT PAHALILIĞI VE GELİR DAĞILIMI
Şu anda ülkemizde vatandaşımıza sorduğumuzda; ülkenin en büyük problemi ya da sizin en büyük probleminiz ne dediğimizde, açık ara ekonomi çıkıyor. Açık ara hayat pahalılığı çıkıyor. Açık ara emeklilerimizin ücretlerinin düşüklüğü çıkıyor haklı olarak. Asgari ücretin düşüklüğü ortaya çıkıyor, gelir dağılımındaki adaletsizlik... Ama sesini yükseltirken bunu temellendirerek ifade eden, anlatan, asla popülist bir politika yapmayan; yani niyeti bağcıyı dövmek değil üzüm yemek olan bir anlayış olarak, bu anlayışı temsilen konuşuyoruz. Gittiğim her vilayette esnafları da geziyorum. Manava gidiyorsun; örneğin mandalina elli lira, portakal altmış lira. Tarladan kaç liraya alınıyor, bahçeden? En fazla on liraya alınıyor. Peki, niye pazarda elli lira, manavda altmış lira, yetmiş lira? Bunun bir standart ortalaması var. Bunun dünya ortalaması iki katıyla üç katı arasında değişiyor. Bizde niye on katı bu? Bu on katı olunca ne oluyor? Bir; üretici ürettiğini alamıyor, hakkını alamıyor. Adam üretiyor, her türlü emeği o veriyor; o on liraya satıyor, pazarda elli liraya satılıyor, manavda yetmiş liraya satılıyor. Yani üretici belki kilo başı birkaç lira kazanıyor; aradaki pazarcı ya da manav kilo başına yirmi lira kazanıyor. Hadi diyelim on lira kazanıyor, aracı on lira kazandı... Buraya mutlaka bir düzenleme getirilmesi lazım. Hal Yasası'nın bir an önce çıkarılması lazım. Her hâlde Tarım Bakanlığımızın ya da Tarım Kredi Kooperatifi'nin bir şubesi olması lazım ki bunları denetlemesi lazım. Yani hem tüketici korunmalı hem üretici korunmalı. Üretici ürettiğinin hakkını almalı, diğer taraftan da tüketici, yani vatandaşımız korunmalı ve tüketici de pahalı ürün almak zorunda bırakılmamalıdır. Bütün alanlarla ilgili bu böyledir. Gıda için de bu böyledir, hırdavat için de bu böyledir, özellikle şimdi burada inşaat çok fazla, inşaat malzemeleri için de bu böyledir. Maalesef fırsatçılar var. Bu fırsatçılara devlete düşen görev fırsat vermemeli ve gözlerini açtırmamalıdır.
ASGARİ ÜCRET VE FIRSATÇILIKLA MÜCADELE
Şimdi asgari ücrete bir zam geldi. Bizim teklifimiz yüzde elliydi. Niye? Popülist bir politika olarak söylemedim. 2024 enflasyonu kırk beş-kırk altı çıktı. Ama o zaman asgari ücrete yüzde otuz zam yapıldı, yani bu yılın başında, 2025 başında. Diğer bütün çalışanlar bu kırk beşi aldı, kırk altıyı aldı; asgari ücret otuz zamda kaldı. E bu senede, yani oradan bir on beş-on altı alacağı kaldı yüzde. E şimdi de asgari ücret otuz bir-otuz iki bekleniyor; on altı eklediğinde kırk yedi-kırk sekiz yapıyor. Üç puan da her görüşmede bir yuvarlama ya da değerlendirme oranı vardır, bunu eklediğinizde yüzde elli yapıyor. Maalesef yüzde yirmi yedi artırıldı. Ama buna rağmen bakıyorsunuz asgari ücret artırıldı diye hemen etiket değiştirenler var, fiyatlarında neredeyse bu oranda zam yapmaya kalkanlar var. Hâlbuki diğer ürünlere zam falan gelmiş değil. Petrole gelmiş değil, elektriğe gelmiş değil, doğal gaza gelmiş değil... Bunların hiçbirine gelmiş değil şu anda. Ama hemen zam yapıyor fırsatçı. İşte devlet yasa çıkararak bunlarla mücadele edecek ve fırsatçılığı yapanlara hapis dâhil en ağır cezayla cezalandıracaksın ki bir daha buna cesaret edemeyecekler.
SİYASETİN GÖREVİ VE EMEKLİ MAAŞLARINDAKİ ADALET
Bizim siyasetçi olanların ve ülkeyi yönetenlerin birinci görevi insanımızı korumaktır. Diyoruz ya; "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın." İnsanı yaşatmaktır. İnsanı nasıl yaşatırsın? Güvenliğini sağlayarak yaşatırsın. İnsanı nasıl yaşatırsın? Huzurlu ve mutlu bir hayat sağlayarak yaşatırsın. İnsanı nasıl yaşatırsın? Refah, yani en azından kendisini ve ailesini geçindirecek bir gelire kavuşmasını sağlayarak insanı yaşatırsın. İnsanı nasıl yaşatırsın? Adaleti hâkim kılarak yaşatırsın. Eşitliği hâkim kılarak yaşatırsın. Onun için bizim önceliğimiz her zaman insanımızı yaşatmamız olmalıdır. Bakın aynı şeyi emekliler için de söyledik. Henüz emeklilerin zam oranı açıklanmadı. Ben emeklilerimizin maaşı otuz bin liranın üzerine çıksın derken bunu da popülist bir anlayışla söylemiyorum. Neye dayanarak söylüyorum? 2023 Ocak ayına gidelim; 2023 Ocak... En düşük emekli maaşı kaç lira? Hatırlayan var mı? Kaç lira? Emekliler var burada... 2023 Ocak, daha bundan iki sene önce; yedi bin beş yüz. Yedi bin beş yüz TL. Yani yeni zam gelmiş, yedi bin beş yüz lira oldu 2023 Ocak. Peki, en düşük memur ve en düşük kamu işçisi maaşı ne kadar? On bir bin lira. Yani emekli, çalışanın üçte ikisini alıyordu, idi, idi... Bugün, bugün en düşük memur maaşı elli bin, en düşük kamu işçisi maaşı altmış bin. Peki, en düşük emekli maaşı kaç? On altı bin sekiz yüz. Oran üçte ikiden nereye gelmiş? Üçte birden aşağıya gelmiş. Yani emeklinin tam bir maaşı buharlaşmış. Şimdi dolayısıyla biz işte bunun emekliye verilmesini adalet adına istiyoruz, hak adına istiyoruz. Efendim işte EYT çıktı, yeni üç milyon emekli geldi; efendim işte ekonomik sıkıntılar var, bütçe açık veriyor, bütçe buna imkân vermiyor... Şimdi yönetenlerin işi, biraz önce ne dedim; denk bütçeyi yapmaktır. Ve ücretler konusunda da adaleti sağlayarak herkesin hakkını vermektir. Eğer bütçeniz imkânsızsa, bunu sağlayamıyorsa o zaman bütçeyi ona göre oluşturmak gerekiyor ve bu yükü sadece emeklilerin sırtına yüklememek gerekiyor. Külfet varsa bunu hep birlikte paylaşmamız gerekiyor.
TERÖRÜN EKONOMİK MALİYETİ
Kıymetli kardeşlerim, değerli dava arkadaşlarım, değerli vatandaşlarım... Bakın Türkiye'nin ekonomisinin bugün bu zorlukları yaşamasının sebebi terör örgütü PKK'dır ve onların arkasındaki güçlerdir, emperyalistlerdir. Neden? Çünkü tam kırk yıldır bizim terörle mücadeleye harcadığımız para iki trilyon doların üzerindedir. Bu nasıl bir rakam biliyor musunuz? Şimdi biz depreme kaç dedik? Yüz milyar dolar harcadık dedik. Bu ne yapıyor? İki trilyon doların yirmide biri yapıyor. Yirmi katını biz terörle mücadeleye harcamışız. Daha iyi anlaşılsın diye bir örnek daha veriyorum: 102 yıllık Türkiye Cumhuriyeti'nin iç-dış, kamu-özel; yani hem devletin borcu hem tüccarın, iş adamlarının borcu... Hem dışarıya hem içeriye ne kadar? Beş yüz elli milyar dolar civarında. Peki, terörle mücadele bunun tam dört katı; dört! Bu para Türkiye ekonomisine harcansaydı bugün çok daha farklı bir Türkiye vardı. İşte bugün biz savunma sanayi başta olmak üzere gıdada da, enerjide de, sağlıkta da çok daha büyük yatırımları yapmış olacaktık. Bugün bütçesi açık veren değil, bütçesi fazla veren bir ülke olacaktık. Bugün cari açık değil, cari fazlası veren bir ülke olacaktık. Bugün devleti, milleti borçlu olan değil, alacaklı olan bir ülke olacaktık. İşte bu sebeple; elbette ki biz hepimiz, bu salondakiler, Türkiye'de derdi vatan, millet, insan olanlar; elbette ki terörsüz Türkiye ister. Elbette ki terörün Türkiye'den sökülüp atılmasını ister. Hepimiz bunu istiyoruz.
SİLAH BIRAKMA ÇAĞRISI VE SAMİMİYET
Geçmiş dönemlerde de bu hususla ilgili pek çok adımlar atıldı ama maalesef geldiğimiz noktada neyle karşı karşıya kaldık? Şununla karşı karşıya kaldık: Terör örgütü ve uzantıları hiçbir dönemde verdikleri sözleri tutmadılar ve neticede milleti değil, bölgeyi değil, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni değil; kendi tasmalarını elinde tutan, iplerini elinde tutanları dinlediler ve onlara göre hareket ettiler. Biz Büyük Birlik Partisi olarak bugün de aynı endişeyi taşıyoruz ve bunu dillendiriyoruz. Ne dendi baştan? Efendim silah bırakacak; şartsız, müzakeresiz, pazarlıksız PKK tüm unsurlarıyla birlikte sadece Türkiye'deki değil; Irak'taki de, Suriye'deki de, İran'daki de nerede varsa silahlarını bırakacak. İki; yine tüm unsurlarıyla birlikte Türkiye'dekiler de, İran'dakiler de, Irak'takiler de, Suriye'dekiler de hatta Avrupa'dakiler de kendini feshedecek. Kendini feshedecek, demokratik bir döneme geçecek. Ama şu ana kadar neredeyse bir yıla yakın bir zaman oldu, bunu gördük mü? PKK silah bıraktı mı? Bırakmadı. Sadece yirmi beş-otuz silah göstermelik olarak yakıldı; silahları attılar kazanın içine, yine döndüler mağaralarına gittiler. Orada silah yok mu? Orada binlerce, yüz binlerce silah var. Yirmi beş-otuz kişi Türkiye'den çıkıyormuş gibi bir görüntü yaptı ama bütün unsurlarıyla duruyorlar. Avrupa'daki de duruyor, Suriye'deki de duruyor, Irak'taki de duruyor; Türkiye'deki yapıları da duruyor.
MİLLİ SEMBOLLER VE VATANDAŞLIK BAĞI
Bakın Adıyaman'dan sesleniyorum: Bazı partiler var, DEM Parti başta olmak üzere; ilçe, il binalarına Türk bayrağı asmıyorlar. Bu Türk bayrağı neyi temsil ediyor? Bu Türk bayrağı Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni temsil ediyor. O hilal neyi temsil ediyor? İslam'ı temsil ediyor, inançlarımızı temsil ediyor. Yıldız bağımsızlığımızı temsil ediyor. Hep beraber Kürt'üyle, Türkmen'iyle, Arap'ıyla, Çerkez'iyle, Boşnak'ıyla... Eğer bir kimse ya da bir grup ya da bir kurum bu Türk bayrağını asmıyorsa, onu eline alıp sallayamıyorsa, bizim bağımsızlığımızın timsali olan İstiklal Marşı'mızı okumuyorsa kendini buraya ait hissetmiyor demektir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni değil de her meselede Türkiye'nin karşısında olanların; Ermenistan'la problem yaşadığımızda Ermenistan'ın safında, Yunanistan'la problem yaşadığımızda Yunanistan'ın safında, Amerika'yla problem yaşıyoruz Amerika'nın yanında, İsrail'le problem yaşıyoruz İsrail'in safında yer alıyorsa bir kişi ya da bir kurum, bir parti; o zaman Türkiye'nin, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin vatandaşı ya da kurumu olamaz, olmamalıdır. Onun için kendini eğer Türkiye'ye ve bu milletin bir parçası olmaya kabul etmiyorsan kardeşim, sınır yakın; hemen çık dışarıya. Hangi devletin vatandaşı olmak istiyorsan, kimliğini pasaportunu da bırak, çık hemen sınırın dışına; hangi bayrağın özlemini yaşıyorsan, hangi devletin özlemini yaşıyorsan çık orada yaşa kardeşim. Çık orada yaşa!
KARDEŞLİK HUKUKU VE BÖLÜNMEZ BÜTÜNLÜK
Bizim bakın, kırk yıldır terör örgütü mücadele ediyor bir Türk-Kürt kavgası çıkarmaya; bu milleti birbirine düşürmeye gayret ediyor. Ama elhamdülillah bugüne kadar bunu başaramadılar, bundan sonra da başaramayacaklar. Bir; neden başaramayacaklar? Çünkü biz kardeşiz. Biz Allah'ın emriyle birbirimize bağlanmışız. "İnnemel mü'minüne ıhvetün" diyor Cenab-ı Hak; "Muhakkak ki inananlar, Müslümanlar kardeştir." Ben buna bakarım. Ben Kürt'müş, Arap'mış, Çerkez'miş, Alevi, Sünni bakmam; ben Allah'ın emrine bakarım. Her Müslüman'ı kardeşim olarak görürüm, zerre ayrım yapmadan. Yine farklı inançlara sahip olsa da farklı mezhebi anlayışlara sahip olsa da Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni kendi devleti olarak kabul eden, ay yıldızlı al bayrağımızın altında bir ve beraber yaşama iradesi ortaya koyan herkesi de yine ülkemin birinci sınıf vatandaşı ve o manada kardeşim olarak görürüm. Çünkü bizim en kuvvetli yanımız birliğimizdir, beraberliğimizdir, kardeşliğimizdir. Bu birliğimizi ve kardeşliğimizi kimsenin bozmasına bugüne kadar müsaade etmedik, Allah'ın izniyle bundan sonra da müsaade etmeyeceğiz.
DEM PARTİ'NİN RAPORLARI VE SURİYE'NİN KUZEYİ
Bakın Mecliste komisyon çalışıyor, aylardır çalışıyor. Şimdi baktığınız zaman partiler raporlarını sundu. Her partinin raporu kendi duruşunu, siyasi görüşünü ve bu meseleye bakışını ortaya koymaktadır. Ama benim gördüğüm şudur: PKK ve onun uzantısı DEM Parti'nin raporuna baktığımızda asla uzlaşma gibi; asla efendim Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin vatandaşlığı, ay yıldızlı al bayrağın gölgesinde bir ve beraber yaşama iradesi ortaya koyduklarını görmüyoruz. Kırk yıldır PKK neyi savunmuşsa, yani hangi siyasi bölücülük taleplerinde bulunmuşsa DEM Parti'nin raporunda bütün bu bölücü talepleri yine görürüz. Mecliste bulunan, hangi siyasi görüşe sahip olursa olsun partilerimiz bunu kabul etmeyeceklerdir. Böyle taleplere hiçbirisi onay vermeyecektir. Dolayısıyla da buradan söylemek istediğim şudur: Biz vatandaşımızla birliğimizi, beraberliğimizi, kardeşliğimizi; terörle de terör örgütleriyle de nasıl mücadele ederek Türkiye'den terörü söküp atmışsak, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin gücü sınırlarımızdan hemen ötesinde olan terör örgütlerini de imha etmeye yetecektir Allah'ın izniyle. Ama biz öncelikli olarak ne diyoruz devlet olarak? Diyoruz ki; "Gel silahını bırak, Türkiye Cumhuriyeti Devleti adaletine kendini teslim et, kendini feshet ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin onurlu bir vatandaşı olarak yaşa" diyoruz. Bunu kabul edenler gelirler, katılırlar; kabul etmeyenlerin de hakkından devletimiz gelmesini bilir. Aynı şey Suriye'nin kuzeyi için geçerlidir. Kıymetli kardeşlerim; Suriye'de her şey süt liman değildir. Suriye hemen karışmaya ramak kalan bir ülkedir. Amerika bir taraftan, İsrail bir taraftan, diğer Batılı güçler ve en çok da PKK... Suriye'nin üçte birini kendisine istemektedir, orada bir bölge, orada bir devlet kurmak istemektedir. Dolayısıyla da bizim bölgemizde yeni bir terörist İsrail gibi bir devlete onay vermemizi hiç kimse beklemesin. Bakın bir İsrail bile bölgemizde yüz binlerce masum insanı katletti; her gün katliam, her gün... Peki, SDG —PKK'dan evrilme SDG— kimin desteğiyle ayakta duruyor? Kimin desteğiyle Suriye'nin üçte birini kontrol ediyor? ABD. Yani dolayısıyla da İsrail'in tasması kimdeyse ya da İsrail tersinden Amerika'yı da yönetiyor olabilir; bugün SDG'nin tasması da ABD'nin elindedir, bazı Avrupalı ülkelerin elindedir. Meseleye böyle bakmak gerekir. Biz meseleye asla etnik temelli bakmıyoruz, asla mezhebi anlayıştan bakmıyoruz; biz meseleye devletin varlığı, ülkenin bütünlüğü, milletin birliği penceresinden bakıyoruz. Bin yıldır nasıl kardeşçe yaşamışsak kıyamete kadar da kardeşçe yaşama arzusu içinde bakıyoruz.
DİNÎ HASSASİYETLER VE KÜRTÇE KUR'AN-EZAN TALEBİ
Bakın bu ülke geçmişte Türkçe ezan, Türkçe namaz garabetlerini yaşadı ama ne oldu? Yine esasına döndü. Çünkü millet ne isterse olur. Ne kadar zulmederseniz edin, sonunda milletin dediği olur; elbette Allah'ın dediği olur. Şimdi çıkmış PKK'nın partisinin eş başkanlarından birisi diyor ki; "Kürtçe Kur'an istiyoruz, Kürtçe ezan istiyoruz" diyor. Şimdi bunlar neden bunları söylüyor? Çünkü bunların asla İslami hassasiyetleri yok. Bunlar sosyalist, Marksist, ateist bir düşünceye sahipler; bunu bilelim, bu açık ve net. Bu tartışmasız. Onun için bölgedeki kardeşlerimizin, dindar kardeşlerimizin —ki bölgenin tamamına yakını dindardır, Müslüman'dır, birlikten beraberlikten yanadır— işte kimlerin güya sözde Kürtlerin temsilcisi olduğu iddiasında olduğunu görmesi gerekir. Biz asla öyle görmedik, bu millet asla öyle görmedi, Kürtlerin temsilcisi olarak görmedi. Görseydi zaten iş farklı noktalara giderdi. Görmedi ve görmeyecek. Ama vatandaşlarımızın da bu konuda uyanık olması gerekiyor ve bunlara asla prim vermemesi gerekiyor.
GÜLBEN ERGEN VE TOPLUMSAL DEĞERLER
Değerli dava arkadaşlarım, kıymetli kardeşlerim, kıymetli vatandaşlarım... Bakın biz sadece bunları söylemiyoruz, önümde bir not daha var. Ne diyor? Bir sanatçı, Gülben Ergen, Adıyaman'da bir etkinliğe katıldı. Vatandaşlarla halay çeken Ergen, yanındaki kişinin tesettürlü olduğunu görünce elini bıraktı. Tesettürlü kadın, ben izledim videoyu, elini tekrar tutmaya çalışıyor; o, elini tekrar itiyor ve elini tutmuyor. Ama öbür tarafta açık olan kadının elini tutuyor ve onunla halay çekiyor. İşte bunların anlayışı bu değerli arkadaşlar. Bunlar bizden değil. Aslında ben şunu söylemek isterdim; daha fazla konuşmak istemiyorum ama bu adı geçen kişinin hayatı ortada. Hayatı ortada... Daha doğrusu hayatsızlığı ortada. Her türlü ahlaksızlığı yaşamış hayatı boyunca. Aslında bizim bacılarımızın, analarımızın onun elini tutmaması, hatta onu halaya sokmaması gerekiyor.
TRAFİK KAZALARI VE TAZİYE
Kıymetli kardeşlerim, kıymetli dava arkadaşlarım; son olarak şunu ifade etmek istiyorum. Tabii her acı bizim acımızdır, her şehit bizim evimizin şehididir, ülkemizdeki her ölüm bizim evimizin ölümüdür. Maalesef ülkemizin kronik hastalıklarından bir tanesi de bu trafik kazaları. İstanbul Esenyurt'ta işçi servisinin şarampole yuvarlanması sonucu kazada dört işçi kardeşimiz hayatını kaybediyor; üçü ağır, yedi yaralımız var. Bu kazada hayatını kaybeden ve tüm kazalarda —bugün, dün yaşanan kazalarda— hayatını kaybeden kardeşlerimize Allah'tan rahmet diliyorum. Mekânları cennet olsun, yaralılara da acil şifalar niyaz ediyorum.
KAPANIŞ VE TEŞEKKÜR
Değerli Adıyamanlılar, kıymetli kardeşlerim; bugün İl Kongremizde bizlerle birlikte oldunuz. Öncelikle sizlerle bizleri bir araya getiren Adıyaman İl Başkanımız Basri Atçı kardeşimize, yönetimine, ilçe başkanlarımıza, ilçe yöneticilerimize, kadınlarımıza, Alperenlerimize ve siz salonu dolduran kıymetli vatandaşlarımıza, kıymetli dava arkadaşlarımıza ve değerli misafirlerimize; Belediye Başkanımıza, AK Parti İl Başkanımıza, Yeniden Refah Partisi ve diğer parti temsilcilerimize, Memur-Sen İl Başkanımız başta olmak üzere sivil toplum örgütü temsilcilerimize, eski il başkanlarımıza, özellikle eski ilçe başkanlarımıza, haziruna şükranlarımı sunuyorum. Bugünkü tablo, Adıyaman'da da Büyük Birlik Partisi'nin yeni bir diriliş hareketi başlattığının göstergesi olmuştur. İl Başkanımızı ve ekibini, sizleri kutluyorum. Sizlere bir kez daha şahsım ve camiam adına şükranlarımı sunuyorum. İl teşkilatımız; üye kayıtlarıyla, ilçelerde teşkilatlarımızla, belde teşkilatlarımızın tamamlanmasıyla, mahalle ve köy teşkilatlarımızın, temsilcilerimizin kurulmasıyla inşallah Adıyaman'da daha farklı, çok daha önemli ve çok daha yüksek bir noktaya gelecektir. Adıyaman, kurulduğundan beri Büyük Birlik Partisi'nin güçlü bir şekilde var olduğu illerimizden bir tanesi olmuştur. Her zaman Büyük Birlik Partisi'ne hem Şehit Liderimiz Muhsin Başkanımızın döneminde hem bizim dönemimizde en güçlü desteği veren illerimizden olmuştur. Onun için vefa hareketiyiz biz aynı zamanda. Bir kez daha tüm Adıyaman halkına ve özellikle emeği geçen kardeşlerimize teşekkür ediyorum. Kuruluşundan bugüne hayatını kaybeden tüm dava arkadaşlarımı da rahmetle, minnetle ve şükranla yâd ediyorum. Sizleri bir kez daha sevgiyle, saygıyla, hürmetle, muhabbetle, Cenab-ı Hakk'ın selamıyla selamlıyor; kongremiz hayırlı olsun diyor, hepinizi Allah'a emanet ediyorum. Sağ olun, var olun, Allah'a emanet olun.
Genel Başkanımız Sayın Mustafa Destici, Hatay’da 455 bininci afet konutu anahtarını verdi