Yükleniyor...
9 Kasım 2025 • Büyük Birlik Partisi Genel MerkeziBüyük Birlik Partisi

Genel Başkanımız Sayın Mustafa Destici, Mersin İl Kongresi'nde konuştu

Genel Başkanımız Sayın Mustafa Destici, Büyük Birlik Partimizin Mersin Olağan İl Kongresi'nde partililerimize ve vatandaşlarımıza hitap etti. Genel Başkanımız Sayın Mustafa Destici, Mersin İl Kongresi'nde konuştu

Mersin Olağan İl Kongresi'nde konuşan Genel Başkanımız Sayın Destici, Türkiye ve dünya gündemine ilişkin değerlendirmelerde de bulundu.

Sayın Genel Başkanımızın yaptığı konuşma şu şekilde:

Yarın 10 Kasım. Öncelikle Kurtuluş Savaşımızın başkomutanı, Gazi Meclisimizin ilk başkanı, Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü rahmet ve saygıyla yad ediyorum. Bu vesile ile onunla birlikte Kurtuluş Savaşı’nda mücadele eden, şehit düşen aziz şehitlerimizi, ilk meclisimizin üyelerini ve Kurtuluş Savaşımızın kahraman komutanlarını, kahraman askerlerini rahmetle, minnetle, şükranla yad ediyorum. Ruhlar şad olsun, mekanları cennet olsun. Onlar bizlere hür, müstakil, bağımsız, güzel bir vatan bıraktılar. Bize düşen bu emanete sahip çıkmak ve çocuklarımıza gelecek nesillere hür, müstakil, bağımsız, güçlü, müreffeh bir Türkiye devretmek olacak.

KOCAELİ DİLOVASI’NDAKİ FACİA

Dün Kocaeli'de üzücü bir hadise yaşandı. Dilovası'nda bulunan bir parfümeri deposunda çıkan yangında maalesef 6 hanım kardeşimiz -ki ikisi 18 yaşından küçük- hayatını kaybetti. Öncelikle çok üzgünüz. Allah'tan rahmet diliyorum. Mekânları cennet olsun. Bir ağır altı yaralımıza da Cenab-ı Hak'tan şifa niyaz ediyorum.

Hayatını kaybedenlerin ailelerine, yakınlarına başsağlığı ve sabır niyaz ediyorum. Onlar evlerine ekmek götürmek ailelerinin geçimine katkı sağlamak için orada çalışıyorlardı. İnanıyorum ki cennete gittiler. Üzgünüz. Tüm ülkemiz adına üzgünüz. Aileleri adına üzgünüz. Kadınlarımız adına üzgünüz. Cenab-ı Hak bir daha böyle acılar milletimize yaşatmasın diyorum.

Tabii bu hadisede işletme sahiplerinin ya da başka birisinin bir ihmali, hatası, yapması gereken bir yatırımı yapmadığı için bu yangın çıkmışsa, alması gereken bir tedbiri almadığı için bu yangın çıkmışsa ve bu sebeple bu hanımefendi kardeşlerimiz, kızlarımız hayatını kaybetmişse, buna sebep olanlar da en ağır şekilde cezalandırılmalıdır. Basına düşen haberlerde iş yeri sahibinin kaçmaya çalışırken yakalandığı ifade edildi. Demek ki bir açığı var ki kaçmaya çalışıyor. Oğlu hâlâ kayıpmış. O da bulunacaktır elbette. Onun için bir kez daha hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet, yaralılara Cenab-ı Hak'tan şifalar niyaz ediyorum.

AZERBAYCAN

Azerbaycan biliyorsunuz bizim soydaş ülkemiz. Kardeş ülkemiz. Ama Azerbaycan'la Türkiye öyle yüksek düzeyde iş birliğine sahip ki, biz iki ayrı devlet olsak da tek millet olarak hareket ediyoruz. Ve bunun gerekleri de bu dönemde en üst düzeyde gerçekleştiriliyor.

Bundan büyük memnuniyet duyuyorum. Geçtiğimiz hafta Azerbaycan'a 5 günlük bir ziyaret gerçekleştirdik. Yeni Azerbaycan Partisi'nin davetlisi olarak, resmî olarak gittik. Öncelikle kendilerine teşekkür ediyorum.

Burada hem resmi temaslarda bulunduk, hem de Karabağ'ı ziyaret ettik. Ağdam'ı, Hocalı'yı, Hangendi'yi, Şuşa'yı ziyaret ettik. Ermenilerin nasıl bir soykırım yaptığını, nasıl bir mezalim yaptığını yerinde gördük. Kadın, çoluk, çocuk demeden Hocalı'da yüzlerce kişiyi katlettiler.

Sırf Türk ve Müslüman oldukları için soykırıma tabi tuttular. Ve bir Ermeni yetkili ‘Neden savunmasız insanlara karşı böyle bir katliam yaptınız?’ dediğinde ‘Diğerlerine örnek olsun, savaşmadan kaçsınlar diye yaptık.’ dediler. Bu kadar vicdansızlar, bu kadar ahlaksızlar insanlıktan nasiplerini almamışlar. Halbuki bu millet bu topraklarda onları 800 sene komşu olarak baktı, öyle bildi.

Allah'tan 1915'te Gazi Namdar, Şehid-i Ala, Ömer Paşa ve Talat Paşa bir karar alarak bunları memleketten sürdü de biz refaha erdik. Yoksa bugün tıpkı bu PKK ve onun uzantıları gibi bir de Hınçak, Taşnak çeteleri başımıza bela olacaktı. Otuz yıl boyunca işgal ettikleri Karabağ'da bir taş üstüne bir taş koymamışlar. Yani bir bina yapmamışlar. Bir okul yapmamışlar. Hiçbir şey yapmamışlar.

Tam tersine var olanları ya yıkmışlar ya götürmüşler. Mesela Ağdam, Azerbaycan'ın işgalden önce ikinci büyük şehriydi. En güzel şehirlerinden bir tanesiydi. Çok güzel binaları, camileri, statları, tiyatroları vardı. Hiçbiri kalmamış. Taşlarına kadar götürmüşler. Ağaçlarına kadar, demirlerine kadar götürmüşler.

Hocalı da aynı şekilde. Şuşa da benzer. Ama elhamdülillah şimdi Azerbaycan Devleti o bölgeyi kalkındırıyor. Müthiş yollar, altyapı, binalar, tarihe, dokuya uygun olarak kendilerini tebrik ediyorum. Çünkü Ermeniler şunu biliyordu, niye yapmadılar? Çünkü o topraklar onların değil.

Bir gün Azerbaycan'ın onu alacağını biliyordu. Onun için bir şey yapmadı. Ama bak Azerbaycan alır almaz şimdi o bölgeye milyarlarca dolar para harcıyor. Tam 10 buçuk milyar dolar ayırmış bölgenin inşaatı için. Şimdi Karabağ Zaferi’nin 5. yıl dönümü.

Bakü'de Azerbaycan'ın davetlisi olarak Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ve Pakistan Başbakanı Şahbaz Şerif de vardı. Ve çok güzel bir birliktelik ortaya kondu. Diğer devletlerden de temsilciler vardı. Cenab-ı Hakk'a şükürler olsun. Cenab-ı Hak bu birlikteliğimizi daim eylesin. Kardeş can Azerbaycan'ın Karabağ Zaferi’nin 5. yıl dönümünü. Bütün kalbimizde kutluyor, destekliyoruz. Şehitlerimizi rahmetle, minnetle ve şükranla anıyoruz, Azerbaycan'ın Karabağ Zaferi; kutlu olsun Türkiye. Azerbaycan kardeşliği, yaşasın Türk Milleti ve Türk Devleti diyorum.

Bugün de Azerbaycan'ın bayrak günü. Azerbaycanlı kardeşlerimizin bayrak gününü de gururla ve gönülden kalpten kutluyorum.

TÜRKİYE EKONOMİSİ

Bir vatandaşın gündemi var, bir de siyasetçilerin, devleti yönetenlerin gündemi var. Ben önce vatandaşın gündeminden başlamak istiyorum. O da şudur. Vatandaşın birinci gündemi ekonomi. Maalesef halkımızın vatandaşlarımızın önemli bir kısmının ekonomik sıkıntıları var. Hayat pahalı, pazar pahalı, market pahalı. Gıda fiyatları pahalı. Elbise fiyatları pahalı. Araba fiyatları pahalı. Kira fiyatları çok pahalı.

(Partililerin ‘emeklilerin durumu’ hatırlatması) Oraya da geleceğim. Oraya da geleceğim. Benden başka var mı emekliyi konuşan? Her toplantıda konuşuyorum. Şimdi elbette ki nüfusumuzun az bir kesimi bundan etkilenmiyor. Çünkü onların gelir düzeyleri yüksek. Ama başta düşük maaş alan emeklilerimiz, asgari ücretlilerimiz, küçük esnafımız, küçük çiftçimiz, üreticimiz buradan olumsuz bir şekilde etkileniyor. Bakın gelirken arkadaşlara söyledim. Dedim ki, Mersin'de portakal kaç lira? Ankara'da kaç lira? Erzurum'da kaç lira? İstanbul'da kaç lira? Bana verilen bilgi Mersin'de bahçede portakal 12 lira. Mandalina bahçede 2 lirayla 5 lira arası. Ve dalda kalmış.

Şimdi Antalya'da portakal kaç lira? 50 lira. Mardin'de 45 lira. İstanbul'da 80 lira. Ankara'da 100 lira portakal. Burada 12 lira. Bahçede Ankara'da 100 lira. İzmir'de 40 lira. Trabzon'da 75 lira ve Erzurum'da 55 lira. Eğer nakliye diyorlarsa Erzurum Ankara'dan iki kat daha uzak. Nasıl orada 55 lira da Ankara'da 100 lira? Demek ki burada bir dengesizlik var. Bahçede 12 lira olan nasıl oluyor da Ankara'da 100 lira oluyor? Bunu kim yapıyor? Ve daha da önemlisi buna kim müsaade ediyor? Kim göz yumuyor? Ya da kim dur demiyor? Hepsi suçludur. Açıkça söylüyorum.

Üretici burada hakkını alamıyor. Tüketici pahalı alıyor. Arada kim kazanıyor kardeşim? Bu işi yetiştiren, bu ürünü yetiştiren kazanmayacaksa, aradaki bu 12 lirayla 100 lira arasındaki 78 lira parayı kim kazanıyor? Bu kimin cebine gidiyor? Şimdi dolayısıyla da buradan bir kere daha sesleniyorum: Artık bu dursun. Artık yeter. Eğer bunun gerçek fiyatı 100 liraysa o zaman üretici niye 50 lira almıyor kardeşim? Üretici niye almıyor? Yok bunun gerçek fiyatı 12 liraysa, 15 liraysa o zaman niye Ankara'da portakal 100 lira kardeşim? Onun için bu meselenin bir an önce çözülmesi gerekiyor. Buna çok daha farklı örnekler verebiliriz. Geçtiğimiz sezon biliyorsunuz limon burada 2 lirayken Ankara'da 80 liraydı. Kaç katı? Tam 40 katı. Kimse bize bunu nakliye açıklayamaz. Nakliyeyle açıklanamaz. Burada bir vurgun var. Dolayısıyla da bu vurgunu yapanların devlet ilgili kurumları tepesine binmeli ve vatandaşın cebine göz dikenlere gereğini yapmalıdır.

Mesele sadece bununla sınırlı değildir. Burada narenciyedir. İç Anadolu'da tahıl ürünleridir. Ege'de zeytindir, üzümdür, Karadeniz'de fındıktır, çaydır. Efendim Güneydoğu Anadolu bölgemizde de yine aynı şekilde fıstıktır, tahıl ürünleridir ya da başka ürünlerdir. Onun için genel ilke ne olmalı? Genel ilke üretici desteklenmeli.

Üretici bir kere emeğinin karşılığını almalı. Çiftçi ise de almalı, bir işletmesi varsa, hobisi varsa o da almalı, sanayici de almalı. Ama üretici hakkını alırken tüketici de mutlaka korunmalı ve fahiş fiyatla ürün almak zorunda bırakılmamalıdır.

EMEKLİLER

Emeklilerini sordu ağabeyimiz. Evet Türkiye'de emekliler 2023 Temmuz ayında bir haksızlıkla karşı karşıya kalmıştır. Her toplantıda anlatıyorum, burada da anlatıyorum. Nedir? O da şudur. 2023 Ocak ayında en düşük emekli maaşı 7 bin 500 liraydı. Düşük memur ve kamu işçisi maaşı da 11 bin liraydı.

Yani bir emekli, en düşük maaşı alan emekli, kamu işçisinin ya da hâlihazırda devlet memuru olan birisinin aldığı maaşın 3’te 2’sini alıyordu. Yani biri 3 lira alıyordu, biri 2 lira alıyordu. Haziran ayına gelindiğinde yüzde 25 zam açıklandı. Fakat kök maaş hikayesiyle en düşük emekli maaşı yine 7 bin 500 lirada kaldı.

Ama kamu işçisi ve memurun maaşı 22 bin lira oldu. Yani 3’te 2 olan denge 3’te 1’e düştü. Ve bu, Haziran 2023'ten beri böyle devam ediyor. O günden beri de ben bunu söylüyorum. Sadece meydanlarda, televizyonlarda, basın toplantılarında değil, işin muhataplarına da söylüyorum. Bunun mücadelesini de veriyorum. Gerektiğinde bunun kavgasını da yapıyorum.

Bana cevap olarak deniyor ki, ‘Efendim emekliye yapacağımız bin lira artış ayda 16 milyar. Çünkü 16 milyon emekli var. ‘Bin lira yaparsak’ diyorlar ayda 16 milyar. Yılda ne yapıyor? ‘192 milyar yapar’ diyorlar. ‘10 bin lira yaparsak, bir trilyon 920 milyar yapar’ diyorlar. Ben de diyorum ki ‘Kardeşim isterse 3 trilyon yapsın. Senin bütçen ne kadar bu sene? Açıklanacak bütçen 20 trilyona yaklaştı. Önce adaleti tesis edeceğiz her yerden. Yani bütçe açığını kapatmak için ya da başka yatırımlar yapmak için, yani boğazını sıkacağınız 16 bin lira alan emekli mi kaldı?’

Onun için emeklinin hakkını verin ve ne olacaksa olsun diyorum. Ne olmalı peki? 3’te 2 dengesi. Şu anda kaç lira en düşük memur maaşı? 50 bin lira. Kamu işçisi maaşı onun da üstünde ama biz 50 bini kabul edelim. 50 binin 3’te 2’si ne yapıyor? 17+17, 34. Yani en düşük emekli maaşı eğer Ocak 2023’teki artışlar adaletli olarak gelseydi, yani aktif çalışan memura kamu işçisine yapılan zam emekliye de yapılmış olsaydı, bugün en düşük emekli maaşı 33 bin liranın üzerinde olacaktı. En düşüğü böyle olacaktı. Bunun, bu Ocak ayında yapılmasını ve emeklilerimizin mağduriyetini bir an önce giderilmesini bekliyoruz.

İkincisi.

Asgari ücretlerimiz var. 22 bin lira alıyor. Şimdi bakıyorum konuşuyorlar televizyonlardan. ‘Efendim işte enflasyon yıl sonu enflasyon yüzde 32, yüzde 33 olacak. Ama asgari ücreti herhalde buna göre artırmayacaklar. 2026 yılında gerçekleşecek orada da bir uyanıklık yapıyor şimdi maliye yetkililerimiz, bakanımızın başkanlığında böyle bir uyanık yapıyorlar. Gerçekleşen enflasyonu değil de efendim 2026’da gerçekleşecek enflasyon. Gerçekleşecek, gerçekleşen enflasyonu yapsa 32 yapması lazım en az. Ama diyor ki ‘Ben 2026 yapayım. Yüzde 20 ile 25 ile kurtarabilir miyim’ diyor. Ben de diyorum ki ‘Zaten bu senenin başında asgari ücretlimize de böyle bir haksızlık yapıldı.’ Onun için hiç böyle kurtarmayı falan aklınızdan geçirmeyin ve asgari ücretlimize gerçekleşecek yıl sonu enflasyonu diyelim ki 33 oldu en az yüzde 33 vermekle yükümlüsünüz.

Bununla ilgili çok daha uzun şeyler verebilirim, örnekler verebilirim, çalışmalarımızla ilgili anlatabilirim. Ama hem sizleri fazla bekletmemek, hem diğer konularla ilgili de birkaç cümle de olsa etmek için bu mevzuyu şimdilik burada kapatıyorum.

ASRIN FELAKETİNİN MALİYETİ

Ama şunu da ifade etmek istiyorum diğer taraftan. Şöyle de bir durum var, onu da göz ardı edemeyiz. Türkiye asrın felaketini yaşadı. 11 ilimizde 2023 Şubat 6'da büyük bir deprem yaşadık. Ve maalesef 11 ilimiz yıkıldı. Ve Türkiye şu anda oraya 100 milyar doların üzerinde para harcıyor. Bu rakam ne yapıyor? Bir milyar dolar, kırk milyar lira. 10 milyar dolar, 400 milyar lira. 100 milyar dolar 4 trilyon lira. Böyle bir para harcıyor. Bunu görüyoruz. Biz de diyoruz ki ‘O zaman bu fatura sadece emeklilere kesilmesin. Kesilecekse hepimize kesilsin. Herkese kesilsin.’

Onun için bir kere daha söylüyorum. Emeklinin hakkı verilmelidir. Burada aslında çözüm de şudur. Hakkaniyetli çözüm. Şimdi emekli var, emekli var; asgari ücretli var, asgari ücretli var; memur var, memur var. Emekli var, eşi de emekli. Evi kendisinin kira gelirleri var. Hatta emekli var, adamın yıllık belki 100 milyon lira kazancı var, iş adamı ama adam emekli olmuş. EYT çıkmış adam emekli olmuş.

Asgari ücretli var, asgari ücretli var. Geçen gün bir siteden çıkıyorum. İki güvenlik görevlisi var. Selam verdim. Dedim, nasılsınız? Hangi şartlarda çalışıyorsunuz? dedim. ‘Asgari ücret alıyoruz’ dedi. ‘Senin eşin de çalışıyor mu?’ dedim. ‘Evet eşim de çalışıyor. Ben bile emekliyim’ dedi. ‘İkinci iş yapıyorum. Evim de var’ dedi.

Yanındaki güvenlik görevlisinin ise eşi çalışmıyor. Tek maaş alıyor, evi de kira. İşte bizim koruması gerekenler kim? Tek maaşa mahkûm olan, hele bir de üstüne evi de kiraysa, hele bir de çocuk okutuyorsa; işte bizim esas desteklememiz gerekenler bunlar. İşte biz devlete, hükümete şöyle bir teklifte bulunduk. Bir projeyle dedik ki: Biz büyük bir parçalara şunu teklif ediyoruz. Aynen Asgari Ücret Tespit Komisyonu gibi bir Asgari Hane Geçim Rakamı Tespit Komisyonu kurulsun. Diyelim Mersin'de 4 kişilik bir aile, bir hane, asgari kaç liraya geçinebilir? Diyelim ki 30 bin liraya geçinebilir. Efendim işte 22 bin lira alıyor bir asgari ücretli. İşte o aradaki 8 bin lirayı devlet versin sosyal yardım olarak. Ama çift maaş alana değil. Evi kendisinin olana değil. Yani bu rakamın altında geliri olanın o aradaki farkı devlet tamamlasın, derim. Böylece sosyal adalet sağlansın, derim. Bununla ilgili bir çalışma var. İnşallah kısa zamanda hayata girer ve bu zorluğu çeken vatandaşlarımız da rahata erer diye bekliyor ve çalışıyoruz.

GIDA, İLAÇ-AŞI, SAVUNMA…

Diğer taraftan ülkemizin savunma ve nükleer sanayisi başta olduğu başta olmak üzere pek çok alanda da büyük yatırımlar yaptığını görüyoruz. Bu da şart, bu da gerekli. Neden? Çünkü savaşta ve pandemide şunu gördük: Eğer o alanlarda, şu üç alanda, biraz sonra söyleyeceğim üç alanda kendi kendinize yetemiyorsanız, savaş anında onu dışarıdan parayla bile size vermiyorlar. Bulamıyorsunuz.

Nedir bunlar? Bir gıda. İki ilaç ve aşı. Üç silah. Savunma sanayi. Onun için devletimiz bu üç alanla ilgili de ciddi yatırımlar yapıyor. Burada da hakkını teslim etmemiz gerekiyor. Doğruya doğru, yanlışa yanlış siyasetin adresidir Büyük Birlik Partisi. Ve biz siyasetimizi yapıcı, yol gösterici ve sorumluluk içerisinde yürütüyoruz. Bizim ağzımızdan kimseye hakaret duyamazsınız. Bizim ağzımızdan karşıt görüşlerimiz de olsa kimseye küfür duyamazsınız. İşte burada olduğu gibi eleştirilerimizi yaparız. Tekniklerimizi söyleriz. Ama asla üslubumuzu bozmayız. Siyasi ahlaka, daha doğrusu Türk-İslam ahlakına uygun hareket ederiz. Neden? Çünkü biz şehit Muhsin Yazıcıoğlu'nun dava arkadaşlarıyız.

TERÖRSÜZ TÜRKİYE

Geçmişte ‘çözüm süreci’ şimdi ‘Terörsüz Türkiye’ diye bir süreç yönetilmektedir. Kim istemez Türkiye'de terör bitsin, terör örgütü kendini feshetsin, silah bıraksın. Hepimiz isteriz, canı gönülden isteriz ama bu gerçekten olacaksa isteriz. Geçmiş çözüm süreçlerinde olduğu gibi bir kandırmaca, bir oyalamaca, bir zaman kazanmaya dönüşürse bu elbette bunu kabul etmeyiz ve bununla ilgili itirazlarımızı, çekincelerimizi söyleriz ve söylüyoruz. Pazarlıksız olacak, müzakeresiz olacak, şartsız PKK silahı bırakacak, kendini feshedecek. Peki şu ana kadar bu oldu mu? Olmadı. Efendim, ne dendiğine Türkiye'de değil sadece Irak'ta da bırakacak, Suriye'nin kuzeyinde de bırakacak. Bu oldu mu? Olmadı. Tam tersine buradan çıkanlar Irak'taki kamplara gidiyor. PKK'nın varlığı devam ediyor orada bütün ülke. Suriye'nin kuzeyine gidiyor daha çok da. Türkiye'den ve Irak'takiler. Neden? Çünkü orada Amerika'nın şemsiyesi altında Amerika'nın özel kuvvetleri CENTKOM'un desteğiyle bir bölgeyi şu anda kontrol ediyorlar. Bölge dediğim böyle küçük bir bölge değil. Suriye'nin üçte birini kontrol ediyorlar. Ve en zengin bölgeleri, petrol olan bölgeleri, daha doğrusu Amerika'nın bekçiliğini yapıyorlar. O petrol kuyularının başında Amerika'nın bekçiliğini yapıyorlar.

Çünkü zaten Amerika'nın İsrail'in batının emperyalistlerin maşası terör örgütü. Onlar kurdurmuş. 40 yıldır yoksa Türk devletinin karşısında, Türk ordusunun karşısında, Türk istihbaratının karşısında bu kadar dayanma güçleri olabilir miydi? Hem siyasi destek verdiler, hem askeri destek verdiler, hem maddi destek verdiler. Şimdi de vermeye devam ediyorlar. Neden bırakmıyor Suriye'nin kuzeyindeki silahı? PYD, YPG neden bırakmıyor? Neden Suriye merkezi yönetimine katılmıyor? Bak, Esad'ın gidişine kadar Türkiye ile birlikte hareket eden Özgür Suriye Ordusu, Suriye Milli Ordusu neredeyse aynı gün Yeni Suriye Devletinin ordusuna katıldı. Bunlar niye katılmıyor? Bize göre keşke beklenseydi. Bunlar katılmadan onlar da katılmasaydı. Bir pazarlık unsuru yapılsaydı. Şimdi hâl buyken, PKK ne silah bırakmış ne de kendini feshetmiş. Hâl böyleyken maalesef PKK'nın siyasi uzantısı Dem Parti'den akıl almaz talepler gelir. Efendim neymiş? Yasal ve anayasal düzenlemeler yapılmalıymış. Ne senin talebin? Anayasal talebin ne? Yasal talebin ne? Efendim güzel Türkçemizin yanına ‘yeni bir dil’. Anayasa’daki 66. maddenin değişmesi. Yani ‘Türkiye Cumhuriyeti devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türk'tür’ ibaresinin değiştirilmesi.

Her milletin ortak bir adı vardır. Bugün Amerika'da yaşayanların kaç tanesi yerli Amerikalıdır? 350 milyon civarında nüfus vardır. Bunun 50 milyonu bile yerli değildir. Sadece 40 milyon Alman vardır Amerika'da. İspanyol vardır 30 milyon, Portekizli vardır. Afrikalı vardır en az şu anda 100 milyona yakın. Peki bunlar böyle bir talepte bulunuyorlar mı? Hepsi Amerikanın ortak dilini ise onu konuşuyorlar. Hepsi ‘Ben Amerikanım’ diyor, ‘Ben Amerikalıyım’ diyor. Ama bizdekiler siyasi bölücülük yapıyor. Onun için. Devlet bir kere daha söylüyoruz, biz Büyük Birlik Partisi olarak devlet, terörü ve teröristi muhatap alırsa, işte bu sonuçlarla karşılaşır. Bunlar azgınlaşır.

Onun için ezcümle biz diyoruz ki: Terörle teröristle müzakere olmaz. Mücadele edilir. Terör yok edilir. Ha ondan sonra benim vatandaşımın, benim Kürt kardeşimin, Arap kardeşimin, Arnavut, Boşnak, Türkmen kardeşimin -daha doğrusu vatandaşımın- bir talebi varsa elbette ben bunu değerlendiririm. Demokratikleşme adına adım atılacaksa elbette atarız. Dil, ana dili herkesin ak sütü gibi helaldir. Herkes ana dilini konuşabilir. Kürtçe ise Kürtçe konuşur, Arapça ise Arapça konuşur, Türkçe ise Türkçe konuşur, Zazaca ise Zazaca konuşur, Arnavutça ise Arnavutça konuşur. Ama bunu sen milletin ortak dilinin yanına ikinci bir dil olarak ekleyemezsin kardeşim. Bunu eklediğin zaman sen bu milleti ayrıştırırsın. Düşünün şurada, İzmir'de, Mersin'de, Aydın'da ya da Diyarbakır'da. Öğrencinin bir kısmı Türkçe eğitim veren okula gidiyor. Bir kısmı Arapça eğitim veren okula gidiyor. Bir kısmı Kürtçe eğitim veren okula gidiyor. İzmir'de boşnakça eğitim veren okula gidiyor. Ne olacak o zaman ülkenin hâli? Ne olacak ülkenin hâli? Bu kabul edilebilir bir şey değildir. Onun için millet bunu veto eder. Herkes bunu bir kere bilsin. 

Şimdi daha PKK silah bırakmadan, kendini feshetmeden, biz Türkiye olarak hele bir de Milli Güvenlik kararıyla PKK'yı terör listesinden çıkaracak olursak, bu geri dönülmez bir hata olur. Çünkü şu anda Amerika Birleşik Devletleri de, Avrupa Birliği de, diğer dünya devletlerinin çoğu da, Birleşmiş Milletler de PKK'yı kanlı bir terör örgütü olarak görüyor. Sen Türkiye olarak bunu çıkarttığında bir anda hepsinden çıkacak.

Daha anlaşılmamış, silah bırakmamış, kendini fethetmemiş. Bir durun kardeşim ya, bir durun. Efendim terörist başıyla gidip İmralı Cezaevinde, Mecliste kurulan komisyondan bir heyet görüşmedi. Bunu dillendirenler var, bunu söyleyenler var. Bir kere bu da büyük bir hata olur. Çünkü biraz önce konuştuk. Gazi Meclis… Dolayısıyla da Gazi Meclisin şerefli üyeleri 40 bin kişinin katliam emrini veren bir terörist başının ayağına gidemez. Onun fikirlerini ya da düşüncelerini alamaz. O bu sürecin baş aktörü değildir. Yani şehitlerimiz elbette ki boşa ölmedi. Onlar bu dünyada kazanılacak en büyük zaferi kazanarak ahiret yolculuğuna çıktılar. Allah onlardan razı olsun. Onları cennetinin en güzel yerinde misafir etsin inşallah diyorum. Buradan şehit ailelerimizi de, gazilerimizi de saygıyla, sevgiyle, hürmetle ve muhabbetle selamlıyorum.

Zaten neredeyse haftada bir PKK'nın siyasi uzantısı Dem Parti’nin temsilcileri İmralı'ya gidiyor. Efendim terörist başının mesajını okuyorlar, getiriyorlar. Diğer taraftan devletimizin bildiğim kadarıyla gerekli mercilerinden de, istihbarat örgütümüzce de bu süreçte görevlendirilmiş bazı kamu görevlileri de kendisiyle görüşüyor. Dolayısıyla da zaten düşüncelerini alıyorlar. Meclisin gitmesi kabul edilemez. Dolayısıyla da zaten her hafta neredeyse görüşünü Türkiye kamu ile paylaşan devletin ilgili kurumlarından birilerinde rutin görüşme yaptığı bir terörist başına Gazi Meclisin üyelerini göndermek bence ileride telafisi mümkün olmayan süreçlere de yol açabilir. Onun için bunun bir kere daha değerlendirilmesini ve bundan vazgeçilmesini beklediğimizi Mersin'den de ifade ediyorum.

STAJ VE ÇIRAKLIK MAĞDURLARI

Bize çok sıkça taleplerini ileten kesimlerimiz var. Bunlardan birisi staj ve çıraklık mağdurları. Staj ve çıraklık yaptıkları dönemde sigortalı olmalarına rağmen bu dönem emekliliğe sayılmadığı için emeklilik hakkı elde edemeyen yüz binlerce vatandaşımız ve kardeşimiz var. Haklı bir talepte bulunuyorlar. Bu taleplerinin de behamahal karşılanmasını beklediğimizi burada ifade ediyoruz.

ÜCRETLİ ÖĞRETMENLER

Ücretli öğretmenlerimiz, en çok gündeme getirilmesi gereken kesimlerin başında geliyor. Normal öğretmen en düşüğü 50 bin alıyor. Ücretli öğretmen 10 bin lira alıyor. O da haftada 16 saat ders veriyor. Çünkü mecburi ders saati 16 saat. O da diyelim 16 saat ders veriyor, o da yazılıları okuyor, o da okuyor. Her şey aynı. Biri 10 bin alıyor, biri 50 bin alıyor. Bence bu ücretli öğretmenlik uygulaması kaldırılmalı. Şu anda tahmin ediyorum 90 bin ücretli öğretmen var. Bunların yerine ek atamayla öğretmenler atanmalı ve bu haksızlığa da dur denilmeli. Eğer ücretli öğretmenlik uygulamasına devam edilecekse de ücretli öğretmenlik yapan öğretmenlerimiz, eğitimcilerimiz aynı ders saati girdikleri öğretmenin en azından 3’te 2 maaşını elde edebilmelidir.

Yani birisi 50 alıyorsa birisi de 10 olmasın kardeşim. Birisi de 30 olsun yani. Üstelik bunlar yazında maaş almıyor. 15 tatilde almıyor. Sadece derse girerse alıyor. SGK'ları yarım yatıyor. Eskiden vekil öğretmenlik, vekil imamlık, vekil bir takım meslekler vardı. Bunlar çalışanın aldığı maaşın 3’te 2’sini alırdı.

Bence ücretli öğretmenlik yerine en azından tekrar vekil öğretmenlik uygulaması başlasın ve en azından hem sportaları tam yatsın hem de en azından 3’te 2 maaşa kavuşabilsinler.

MERSİN

Tabii Mersin'le ilgili de birkaç söz söyleyerek konuşmamı tamamlamak istiyorum. Ülkemizin genel problemleri Mersin'de yaşayan siz kıymetli kardeşlerimizin de problemi. Ama Mersin kendine ait, kendine has avantajları da var, dezavantajları da var. Bunlar ne diye baktığımızda:

Biraz önce narenciyeyi konuştuk, üreticileri konuştuk. Ama bir önemli mesele, Mersin çok göç aldığı için demografik yapının hızla değiştiği illerimizin başında gelmektedir. Bu Mersin için artık ciddi bir tehdit oluşturmaya başlamıştır ve bununla ilgili önlemler de kısa sürede alınmalıdır.

İkincisi tabi maalesef madde bağımlılığı, bahis, sanal bahis gibi kötü alışkanlıklar da maalesef Mersin'de de gençlerimiz arasında hızla yaygınlaşmaktadır. Bunun önüne de bir türlü istenilen düzeyde geçilememiştir. Buraya yönelik sadece önleyici tedbirler değil, bu suçların önlenmesi için cezaların da caydırıcı hâle getirilmesi gerekir. 

Yine sokak çeteleri… İşte son dönemlerde maalesef 18 yaş altı gençler bir takım çeteler tarafından adeta suç makinesi olarak yetiştirilmekte ve kullanılmaktadır. Buna elbette ki devlet, İçişleri Bakanlığımız müdahale etmektedir. Ama kanuni düzenlemeler de bir an önce çıkarılmalıdır. Bizim de verdiğimiz kanun teklifine uygun olarak özellikle 15 ile 18 yaş arası bu tür suç örgütünün elinde birer suç makinesi hâline gelmiş. Birisini öldürmek için sadece birisinin göz kırpmasına bakanların 18 yaş üstü gibi cezalandırılmaları gerektiğini bir kere de Mersin'den söyledim.

Akran zorbalığı… Biraz önce bahsettim. Yok Daltonlar çetesi, yok Casper’lar çetesi. Yok bilmem ne çetesi. Bunlar tarumar edilmelidir. Bunlara bırakın hayat hakkını, bunların oluşumuna engel olunmalıdır. 

Devletimiz güçlüdür. Emniyet teşkilatımız, polisimiz güçlüdür. Güvenlik güçlerimiz güçlüdür. İnanıyorum ki kararlı bir operasyonla Türkiye geneli ve Türkiye dışında topyekun yapılacak kararlı bir operasyonla en fazla bir hafta içinde bunların kökü kazanır. Biz devletimizden bunu bekliyoruz. Vatandaş devletinden bunu bekliyoruz. Vatandaş milletinden bunu bekliyoruz.

MERSİN EKONOMİSİ

Maalesef bu kadar hızlı büyümeye, bu kadar ekonomik büyümeye rağmen Mersin'de yaşayan kardeşlerimizin önemli bir kısmı geçim zorluğu çekmektedir. Yani Mersin zenginleşiyor, Mersin büyüyor ama Mersin'de yaşayan geçim zorluğu çekenlerin sayısı artıyor. Burada bir tezat var. Gençlerin iş bulması zorlaşıyor. Burada bir tezat var. Dolayısıyla da bu tezatın ortadan kaldırılması gerekiyor.

Yani bizim bir şehrimiz, bir ilimiz, Mersin'imiz büyüyorsa, Mersin'imiz kalkınıyorsa, o zaman burada yaşayan vatandaş da ekonomik olarak büyümeli, müreffeh ve güvenli bir hayatı, huzur ve mutluluk içerisinde yaşamalıdır. Büyük Birlik Partisi'nin size ve aziz milletimize vaadi budur. 32 yıllık tertemiz mazisiyle Büyük Birlik Partisi göreve hazırdır. Büyük Birlik Partisi kadroları inançlı, bilgili ve tecrübeli kadrolardır.

Bunun yanında vatan, millet, devlet, ezan, bayrak ve insan sevgisiyle yetişmişlerdir. Büyük Birlik Partiler hiçbir vatandaşımıza etnik gözle bakmazlar. Büyük Birlik Partiler hiçbir insanımıza mezhebi nedir diye yaklaşmazlar. Büyük Birlik Partiler önce insan mı diye bakar. Ama sonra bakacağımız ikinci şey nedir? Bu devletin varlığına sahip çıkıyor mu? Ülkenin bütünlüğünün yanında mı? Milletin birliğinin kardeşliğinin yanında mı? Ona bakıyoruz. Neye bakıyoruz? İşte burada ay yıldızlı al bayrağımız var. Şehit kanlarıyla sulanmış bu toprakları aziz vatanı temsil ediyor. Üstündeki rengi de şehit kanlarından almıştır. İşte bu ay yıldızlı al bayrağın altında bir ve beraber yaşama iradesi ortaya koyuyor. Biz buna bakarız. Kimin Kürt, kimin Alevi, kimin Türkmen, kimin Sünni, kimin Boşnak, kimin Arnavut olduğuna bakmayız. Önce insan mı diye bakarız. Sonra da bu vatana gönülden bağlı mı, bu milletin birliğinden yana mı diye bakarız. Buna bakarız. Onun için bize kardeşlik, barış, nutku atanlar -Dem Parti'yi kastediyorum- önce ilçe binalarına, il binalarına şu ay yıldızlı al bayrağı bir açsınlar. Ay yıldızlı al bayrağı il teşkilatı binasına, ilçe örgütü binasına hala asmayanlarla biz iç cepheyi nasıl güçlendireceğiz? Biz birliği nasıl sağlayacağız? Bak bugün gelmiş, hala asmıyor. İstiklal Marşı'nı söylemiyor.

Şimdi, bu ay yıldızlı al bayrağı birisi elinde tutmuyorsa, ya da ilçe binasına asmıyorsa, dernek binasına asmıyorsa, onların uzantısı olan sendika binasına asmıyorsa bu ne demektir? Ben bu bayrağı tanımıyorum, demektir. Bu bayrak benim bayrağım değil, demektir. Dolayısıyla da ay yıldızlığı rengini şehitlerin kanından alan ay yıldızlı al bayrağı kendi bayrağı olarak kabul etmeyen, kendi evine, iş yerine, parti binasına asmayan, onun yandaşı olan sendika ya da sivil toplum örgütleri binasına asmayanlarla ben nasıl kardeş olacağım kardeşim? Türk bayrağına karşı olan benim düşmanımdır. Türk bayrağını asmayan benim kardeşim olamaz. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı da olamaz. Önce bu bayrağı asacaklar. Bu marşı söyleyecekler. Bunu yapmadıktan sonra kimse bize öyle kardeşlik, birlik, beraberlik masalı anlatmasın. Biz çok tecrübeli bir milletiz. Biz dediğim gibi çok da arkadan vurulmuş, ihanete de uğramış bir milletiz.

İşte 1915 olaylarını anlattım. O sadece biri. Biz Balkanlarda da çok ihanetler gördük. Biz güneyde de çok ihanetler gördük, kuzeyde de gördük. Koskoca Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye boşuna yıkılmadı. İhanetlerle yıkıldı. İçeriden ve dışarıdan. Onun için bunların hepsinin itirakindeyiz. Onun için kimse bize masal anlatmasın. Bu ay yıldızlı al bayrağı ellerine almadıkları, teşkilat binalarına asmadıkları sürece onlar bizim kardeşimiz olmayacak. 

Yapılan büyük bir hata daha var. Ya Kürtler bizim kardeşimiz kardeş. Biz bin yıldır kardeşiz. Kız almışız, kız vermişiz. Benim akrabalarım var, kapı komşularım var. Teşkilatımın neredeyse üçte biri Kürt kökenli. Doğu teşkilatlarımız başta olmak üzere. Bizim kardeşimiz, biz Allah'ın emriyle birbirimize bağlanmışız. Ama şimdi benim karşıma Kürtleri temsilen 40 yıldır bu devletin varlığına, ülkenin bütünlüğüne, milletin birliğine kastetmiş ve yeryüzünde var olan, yani yeryüzü var olduktan beri bugüne kadar var olan bütün suçları -başta katliamlar olmak üzere- işlemiş bir terör örgütüne ve onun temsilcilerini benim karşıma, milletimin karşısına, ‘bunlar Kürtlerin temsilcisi’ diye kimse koymaya kalkmasın. Onları biz Kürtlerin temsilcisi değil, Emperyalistlerin uşağı olarak görüyoruz.

Kürtlerin temsilcileri var. Biz varız. Her siyasi partide var. Sivil toplum örgütleri var. Kanaat önderleri var. Herkes var. Onun için biz asla PKK terör örgütünü ya da onun uzantılarını Kürtlerin temsilci olarak kabul etmiyoruz. İşte diyorum: Bayrağı asmaktan imtina eden benim karşıma muhatap olarak oturamaz, oturmamalıdır.

Kıymeti kardeşlerim, değerli vatandaşlarım. Bu duygu ve düşüncelerle sizleri bir kez daha sevgiyle, saygıyla, hürmetle ve muhabbetle selamlıyorum. Katılımınızdan dolayı kıymetli protokole, misafirlerimize ve siz kıymetli hanımefendilere, beyefendilere şükranlarımı sunuyorum. Çalışmalarından dolayı başta il başkanımız Murat kardeşimiz olmak üzere il yönetimine, ilçe başkanlarımıza, ilçe yöneticilerimize, kadın kollarımıza, Ocaklı gençlerimize, velhasılı emeği geçen herkese şahsım adına ve Büyük Birlik Partisi camiası adına teşekkür ediyorum, şükranlarımı sunuyorum. Kongremiz hayırlı, mübarek olsun. Sağ olun, var olun, Allah'a emanet olun.

Galeri