Genel Başkanımız Sayın Mustafa Destici, Sincan Kamyoncular Minibüsçüler Otomobilciler Halk Otobüsçüler ve Şoförler Esnaf Odasını ziyaret etti. Oda Başkanı Sayın İsa Yalçın’ın ev sahipliğinde şoförlere hitap eden Genel Başkanımız, sorunlara dikkat çekti ve yapılması gerekenleri anlattı. Hükümetimize de seslenen Genel Başkanımız Sayın Destici, şoförlerin mülkiyet hakkına kimsenin el sürmemesi ve bunun da yasayla garanti altına alınması gerektiğini belirtti. Sayın Genel Başkanımız, başta Sayın Abdullah Güler olmak üzere diğer partilerin grup başkanvekilleriyle de görüşerek bunun bir an önce yasalaşması için de elinden geleni yapacağı sözünü verdi.
Genel Başkanımız Sayın Mustafa Destici şunları söyledi:
“Şoförler ve Otomobilciler Federasyonumuzun çok kıymetli genel başkanı, değerli şoför esnafı kardeşlerim, değerli Sincanlılar, çok kıymetli Ankaralılar!
Öncelikle cümlenizi sevgiyle, saygıyla, muhabbetle selamlıyor, davetiniz ve misafirperverliğiniz için teşekkür ediyorum. Sağ olun, var olun.
3 ARALIK DÜNYA ENGELLİLER GÜNÜ
Dün 3 Aralık Dünya Engelliler Günü'ydü. Bu vesile sizlerin huzurundan da tüm engelli kardeşlerimizi bir kez daha sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Onların hayatını kolaylaştırmak, güvenliğini sağlamak ülke ve millet olarak bizim en önemli önceliklerimiz arasındadır. Buradan çıktığımızda başımıza ne geleceğini hiçbirimiz bilemeyiz. Allah muhafaza etsin. Onun için empati yaparak engellilerimize yaklaşmalıyız. Ve onların her derdini kendi derdimiz bilip en azından elimizden bir şey gelmiyorsa hâl hatır sorup bir güler yüz göstermeliyiz. Tabii burada sorumluluk hükümettedir. Bu alanda da çok önemli adımlar atılmıştır ama eksikler vardır. Bunlar da kısa zamanda giderilmelidir.
Yerel yönetimlere çok görev düşmektedir, belediyelere. Çünkü binaların ruhsatlandırılmasından tutun da engellilerin de rahat bir şekilde gezebileceği arabalarıyla birlikte yolların yapılması, parkların inşa edilmesi, onların dinlenecekleri alanların oluşturulması, bunlar hepsi belediyelerin tasarrufundadır. Dolayısıyla da bunların da takipsiz olmaya devam edeceğiz.
Tekrar bütün engelli kardeşlerimizin özel bir konuma sahip olan bu kardeşlerimizin 3 Aralık Dünya Engelliler Günü'nü tebrik ediyor, huzurlu ve mutlu bir hayat diliyorum.
4 ARALIK MADENCİLER GÜNÜ
Kıymetli kardeşlerim, değerli şoför esnafımız, bugün de 4 Aralık Dünya Madenciler Günü. Madencilik biliyorsunuz ülkemizde ve dünyada en zor çalışma alanlarından bir tanesidir. Bir yüzeyde çalışan, yani yerin üstünde çalışan madencilerimiz vardır. Bir de yerin altında çalışanlar vardır. Bunların bir kısmı işe giderken aileleriyle helalleşerek gitmektedir. Çünkü her an madende bir göçük, bir patlama meydana gelebilir. Hayatlarını kaybedebilirler. Bunun pek çok örneğini de ülkemiz yaşamıştır. Soma’yı hâlâ hiçbirimiz aklımızdan çıkaramadık ve unutamadık ki onun gibi niceleri ülkemizde yaşanmıştır. Bu vesileyle ailesinin rızkını alın teriyle kazanırken madenlerde meydana gelen göçüklerde ya da patlamalarda hayatını kaybeden tüm madenci kardeşlerimizi rahmetle yad ediyorum. Mekanları cennet olsun. Şu anda yine ailesinin rızkını alın teriyle çok zor şartlarda kazanan madencilerimize de sağlıklı çalışma hayatı diliyorum.
İş kazalarının olmadığı, en aza indirgendiği ve madencilerimizin hakkını aldığı bir Türkiye özlemi içinde olduğumuzu da ifade ediyorum. Bu konuda yine devlet yetkililerinin, hükümet yetkililerinin bu iş kazalarını önleme noktasında her türlü önlemi almaları gerektiğini, bunun takipçisi olduğumuzu, yine bu alanda da önemli gelişmeler olduğunu ama maalesef hâlâ ülkemiz dünyada en çok maden kazası yaşayan ülkelerin başında gelmektedir. Dolayısıyla da demek ki daha alacağımız çok tedbir vardır. Tekrar tüm maden işçilerimizin, 4 Aralık Dünya Madenciler Günü'nü tebrik ediyor, hayırlı ve sağlıklı çalışmalar diliyorum.
CENAB-I HAK, BU EZANLARI SEMALARIMIZDAN EKSİK ETMESİN
(Öğle ezanı sebebiyle verilen aradan sonra) Cenab-ı Hak bu ezanları semalarımızdan eksik etmesin inşallah diyorum. Ay yıldızlı al bayrağımız dünya var oldukça dalgalanmaya devam etsin inşallah diyoruz. Bayrağımızdan rahatsız olanları kimliğimizden rahatsız olanları dilimizden rahatsız olanları da Cenab-ı Hak kahkar ismi şerifiyle kahru perişan eylesin inşallah diyorum.
İNSANI YAŞAT Kİ DEVLET YAŞASIN
Değerli kardeşlerim bir ülkenin mutluluğu, bir devletin varlığı ancak insanının mutluluğuyla, huzuruyla ve güvenliğiyle mümkün olabilir. Bir ülkede bir devlette insanlar mutlu değilse o ülkede huzur olmaz. O ülkede kardeşlik bağları güçlenmez. Hiç barış sağlanmaz. Onun için her şeyin üzerinde insan hayatı ve insanın mutluluğu gelmektedir. Onun için ceddimiz Şeyh Edebali ‘insanı yaşat ki devlet yaşasın’ demiştir. İnsan yaşamazsa devlet yaşamaz, devlet olmaz. Devletler milletler için vardır, milletlere hizmet için vardır.
TÜRKİYE’NİN NÜFUSU
Türkiye gibi büyük devletlerde nüfusu kalabalık olan devletlerde bu dönemde maalesef o konuda da büyük bir sıkıntı çekiyoruz. Bakın son 7 yılda nüfusu en çok azalan beşinci ülkeyiz. Allah muhafaza etsin. On sene sonra belki birinci, ikinci sırada oluruz. Dünyadaki doğum oranı 2,1. Yani bir ülke dünyada ortalama aile başına 2,1 oranında çocuk doğumu olmuyorsa o ülkenin nüfusu eksilmeye gidiyor. Bizde şu anda 1,4. Bu 1’in altına düştüğünde, hızla aşağı doğru gidiyor ve dolayısıyla da bizim için de ülkemiz için de Türk milleti adına da gelecekte büyük bir tehdit ve tehlike arz ediyor. Onun için bütün ailelere, ebeveynlere düşen en önemli görevlerden birisi nasıl ki çocuklarımızı okutuyoruz, çocuklarımızı iş sahibi yapmak için büyük gayret gösteriyoruz; evlendirilmelerini de ihmal etmemeliyiz. Evlendikten sonra çocuk sahibi olmaları noktasında da teşvik etmeliyiz.
Şimdi biz bunları söyleyince bazıları rahatsız oluyor. Ve efendim diyorlar ki evet nasıl evlenecek? İşi yok, gücü yok. İşte nasıl çocuk yapsın? Aldığı maaş şu kadar diyorlar. Çalışanlar için bunu dile getiriyorlar. Fakat burada olan arkadaşlarımızın sizlerin bizlerin hepsi bilir. Biz 9 kardeştik. 7 oğlan 2 kız. Bir ablamız rahmetli oldu. Yine bir kız oldu, dokuz kardeş olarak devam ediyoruz. Bir de 6 aylık küçük ağabeyimiz vefat etmiş, onunla 10. Şimdi o zamanki gelirimiz şimdiki diyelim normal bir çalışanın gelirine eşitti ya da normal bir çiftçi. Böyle bin dönüm, iki bin dönüm arazi olan değil. Babam imam. Aynı zamanda işte tarlamız var, taklamız var. Yetmedi. İnşaat ustalığı yapıyor. Dolayısıyla da çalışıyor. Dokuz çocuğunu da büyüttü. Siz hepiniz de öyle yaptınız. Sizin babalarınız da öyle yaptı. Dolayısıyla da gelir elbette önemli. Ama niyet, inanç, hepsinden iman daha önemli. Çünkü biz bir kere şuna inanıyoruz. Rızkı veren Allah'tır. Geçmişte nice zenginler vardı. Köylerinizde, şehirlerinizde, kasabalarınızda. Bugün onlar zor durumda. Geçmişte nice fakirler vardı. Bugün çok iyi durumda. Bunu kimse bilemez. O zaman biz ne yapmalıyız? İnancımızın kültürümüzün yani bu Türk milletinin bir ferdi olmanın ve Hazreti Muhammed Mustafa Sallallahu Aleyhi Vessellem diyor ki ‘ben ahirette ümmetimin çokluğuyla övüneceğim’, onun ümmeti olmanın gereğini yerine getirmeliyiz. Elbette devlete düşen nedir? Devlete düşen ve devleti yönetenlere düşen de işsizimize iş, aşsızımıza aş, açıkta kalanımıza da barınma yani ev temin etmekle yükümlüdür. Onun yükümlülüğü de budur. Onun için en önemli şey istihdamdır.
TERÖR ÖRGÜTÜ
Bakın Mardin'deydim hafta sonu kongrede. Mardin aynı zamanda biliyorsunuz Kürt, Arap, Türkmen nüfusun hatta Süryaniler var. Başka inançtan olan insanlar var. Dolayısıyla da bir kültür harmanı gibi. Farklı etnik kökenler, farklı dinler, farklı mezhebi anlayışlar… Şimdi PKK terör örgütü, o bölgeden gençleri ailelerin çocuklarını nasıl aldı dağa götürdü? İşsizdiler çoğunluğu. Ailelerinden tabii ki işin bir diğer tarafı da silah zoruyla aldıkları da oldu. Çünkü bölgede büyük bir baskı yaptılar. Bir sosyalist Mao'cu taktikle kendinden öldürerek büyüdüler. Güya Kürtlerin temsilcisi, aslında Amerika'nın uşağı İngiltere'nin, Fransa'nın, Almanya'nın İsrail'in uşağı ama sözde Kürtlerin temsilcisi, Kürt çocuklarını kaçırarak ailelerini tehdit ederek kız erkek ve Kürtlerden öldürerek, onları sindirerek, onları korkutarak büyüdüler.
EMEKLİ MAAŞLARI
Şimdi devletimiz tabii ki bu süre içerisinde büyük mücadele verdi. Büyük kayıplar yaşadık. Binlerce şehit verdik. On binlerce insanımız hayatını kaybetti. İki trilyon dolardan para harcadık teröre. Bakın bu rakamın büyüklüğünü nasıl görebiliriz? Türkiye Cumhuriyeti Devleti 1923’te kuruldu. Bugün 2025. 102 yıl oldu. Bu 102 yılda Türkiye'nin toplam borcu içeriye ve dışarıya, içerideki finans kuruluşlarına ve dış finans kuruluşlarına ve dış ülkelere kamu özel yani hem devlet borcu buna dâhil hem özel firmaların borcu dâhil. 550 milyar dolar civarında, 102 yıllık borç. Bizim son 40 yılda terörle mücadeleye harcadığımız para bunun 4 katı. İki trilyon dolardan fazla. Bu para terörle mücadeleye ayrılma harcanmasaydı bugün kişi başına milli gelirimiz 12-13 bin dolarsa bugün 30 bin dolar olacaktı. Bugün emeklimiz açlık sınırı altında bir maaş almaya mahkûm olmayacaktı. Asgari ücretlimiz 22 bin liraya mahkûm olmayacaktı. Tabii bunu söylerken tek sebebi budur demiyorum. Mevcut rakamları normalleştirmek için de söylemiyorum. Çünkü normal değil mevcut rakamlar. Takip eden arkadaşlarımız bilir. Ben emekli maaşının en düşük emekli maaşının 30 bin lira üzerine çıkarılmasını söylüyorum. Bunu da sırf popülist bir politika olsun diye söylemiyorum. Ben bunu gerekçelendirerek söylüyorum. Nasıl? Burada emekliler var. 2023 Ocak ayında kaç liraydı en düşük emekli maaşı? 7 bin 500. En düşük memur maaşı kaç liraydı ya da kamuda çalışan işçinin en düşük maaşı ne kadardı? 11 bin liraydı. Yani emekli çalışanın üçte ikisini alıyordu. O üç lira alıyorsa o da iki lira alıyordu. Bugün en düşük memur maaşı 50 bin. Kamu işçisi maaşı ondan da yüksek. 55-60 bin. Ama en düşük emekli maaşı 16 bin 800. Yani üçte iki düşmüş, üçte bire. Yani emeklinin tam bir maaşı buharlaşmış. Ben diyorum ki kardeşim. Ne olursa olsun faturası ne olursa olsun emeklinin bu bir maaş kaybını ocak ayında verin ve emekli rahata ve huzura yersin diyorum.
BEN BUNA “DUR” DERİM, VATANDAŞ DA “DUR” DER
Efendim bütçe yokmuş ya da sıkıntılıymış. Biraz önce ne dedim? Millet huzurlu olursa devlet varlığını sürdürür ve millet çoğalmaya devam ederse devletler güçlü olarak yoluna devam eder. Şimdi siz bir taraftan bütçede sıkıntı var deyip emekli maaşını adaletsiz bir şekilde bu noktaya çalışır ya da yüzde 15-20 gibi bir zamla geçiştirmeye kalkarken diğer taraftan zaten yüksek maaş alan. Emeklinin aldığının 5 katını, 6 katını alan yüksek dereceli memurların maaşına bir de 30 bin lira gibi yani ekmeğin üzerine bir de manda kaymağı sürer gibi 30 bin lira verirsen işte ben buna dur derim, vatandaş da dur der. Bunlar adaletli işler değildir. Adalet her alanda işlemelidir. Emekli maaşında da asgari ücrette de her alanda.
TERÖR ÖRGÜTÜYLE MÜZAKERELER
Bu ülke daha önce terörle terör örgütüyle müzakereler yaptı. 2008’de Abdullah Gül'ün çağrısıyla yaptı. 2012’de hükümet yaptı. Neticede ne oldu? Sonuç çıkmadı. Hep kalleşlik, kahpelik yaptılar. Neden? Çünkü ipleri kendi iradeleri kendi ellerinde değil, ipleri emperyalistlerin ve siyonistlerin ellerinde. Amerika takmış tasmayı boyunlarına, nereye çekerse oraya gidiyorlar. Dolayısıyla da bu terör örgütünün ne elebaşısının, ne Kandil’dekilerin, ne Meclistekilerin böyle bir iradesi yok. Bakın devlet, hükümet, Cumhur İttifakı iyi niyetli olarak adımlar atmaya çalışıyor ama ne yapıyorlar, sabote ediyorlar. Ki ben bu süreci desteklemeyen birisi olarak söylüyorum.
ZATEN ŞU ANDA TERÖR YOK TÜRKİYE’DE, TERÖRİST DE…
Biz başından itibaren ilk kesel olarak rahmetli Muhsin Başkan zamanından beri biz diyoruz ki kardeşim terörle teröristle müzakere olmaz. Bunlarla anlaşma olmaz çünkü bunların ipi başkasının elinde. Ancak mücadele ile terör yok edilir. Nitekim öyle olmadı mı arkadaşlar? 2015'e kadar müzakereler sürdü. Bunlar o zaman da böyle kayış attılar. Şimdi diyorlar ya hani şart yoktu. Şimdi ne diyor? Terör örgütünün elebaşlarından -isimlerini dahi anmak istemiyorum o hainlerin- peş peşe açıklamalar geliyor. Birisi ne diyor? ‘Biz diyor suç işlemedik ki af dileyelim.’ Peki, binlerce askeri polisi kim şehit etti? Yüzlerce öğretmeni kim şehit etti? İmamın şantiye işçisini kim öldürdü? On binlerce bölge insanını kim katletti? Bunlar suç işlememişler. Alçaklığa, hainliğe bakar mısınız? E şimdi birisi çıkıyor diyor ki -Kandil'den yine üst düzey yönetici- ‘Abdullah Öcalan (yani İmralı canisi) affedilmeden biz artık adım atmayız’ diyor. İşte şart. Hani şart yoktu. Pazarlıksız, müzakeresiz, silah bırakacaklardı, kendini fesh edeceklerdi. Zaten öyle olsa kim itiraz eder? Pazarlıksız, şartsız silahını bırakmış terör örgütü efendim kendini feshetmiş buna zaten hiçbirimizin itirazı olmaz. Ama hâlin öyle olmadığını gördük. 2015’ten sonra da devlet ne yaptı? Baktı ki bunlarla olmuyor bu iş. Çözüm süreci netice vermiyor. Kahpelik yapıyorlar. Tam bir mücadele başlattı. Kendi İHA'larımız, SİHA'larımız da devreye girince 5 yıl içinde terör bitti Türkiye'de. Zaten şu anda terör yok Türkiye'de. Terörist de yok Türkiye'de.
TERÖRLE MÜCADELE DEVAM EDİYOR
İşte hafta sonu Mardin'deydik. Önce Yüksekova'daydık, daha önce Van'daydık, Şırnak'taydık. Ki Şırnak'ta da belediyemiz var bizim. Türkiye'nin her tarafında var. Dolayısıyla da bunlar samimi değil. Onun için devlet mücadelesine devam etmelidir ki, ha şundan da memnuniyet duyuyorum: Geçtiğimiz çözüm süreçlerinde bu görüşmeler yapılırken mücadele aksamıştı, durmuştu. Ama bugün bölgeye gittiğimizde de görüyoruz ki burada bu işler olsa bile bölgede terörle mücadele tüm hızıyla devam ediyor. Görüştüğümüz devlet bürokrasisi de -ister sivil ister askerî- bunun böyle olduğunu ifade ediyor. Bundan da büyük memnuniyet duyduğumuzu ifade ediyorum.
Kıymetli kardeşlerim şehitlerimizi de bir kez daha rahmetle, minnetle ve şükranla yâd ediyorum. Oradan örnek veriyordum. Bu mevzuya da bir parantez açmış olduk. Mardin'de terör bitince hayat canlanınca gençlerimiz esnaf olmuş, gençlerimiz çalışıyor. Artık daha çıkaracak adam bulamıyorlar. İçeride de terör yapıları darbe yediği için huzur gelmiş. Yani dolayısıyla da huzur, güvenlik bu milletin varlığının devletin varlığının ve ülkenin bütünlüğünün milletin kardeşliğinin bir garantisidir. Onun için huzurumuzu, güvenliğimizi asla bozmamalıyız.
BU MİLLET DEVLETİN VARLIĞINA, KENDİ VARLIĞINDAN ÇOK SAHİP ÇIKAR
Bunun içinde ne olması lazım? Adaletin hâkim olması lazım. Vatandaş şunu görmeli, emekli de, esnaf da, çiftçi de, asgari ücretli de, madenci de… ‘Evet benim devletim adil. Benim devletim herkese karşı adil. Benim devletim her kesime karşı adil. Gelir adil dağıtılıyor. Emekliye de çalışana da adil veriliyor, asgari ücretliye de. Esnaf adil destekleniyor. Çiftçi adil destekleniyor. Sanayici adil destekleniyor.’ Vatandaş bunu görürse gerekirse her türlü fedakârlığı da yapar. Bu millet devletinin varlığına kendi varlığından daha çok sahip çıkar. Ki geçmişte bunu ispat etmiştir. Milletine Türk milletinin varlığına, kardeşliğine ülkenin bütünlüğüne sahip çıkar. Ama millet ne istiyor? Millet adalet istiyor, eşitlik istiyor. Yani bir kesime kepçeyle verirken öbür kesime kaşıkla verilmesini doğru bulmuyor.
MERHUM ŞEHİT MUHSİN YAZICIOĞLU’NUN RAHMETLİ ERBAKAN’A BASKISI
Bakın bununla ilgili bir örnek vererek bu mevzuyu kapatacağım ve sizin konuya geçeceğim. 1996 yılında biliyorsunuz Refah Yol Hükümeti kuruldu. Merhum Erbakan Hoca başbakan oldu, Allah rahmet eylesin. Tansu Çiller hanımla birlikte Doğruyol Refah Partisi ve Büyük Birlik Partisi'nin de dışarıdan desteğiyle Refah Yol Hükümeti kuruldu. Çünkü Büyük Birlik Partisi, Muhsin Başkan (Cennet Mekân) destek vermeseydi hükümet kurulamıyordu. Ve bunu yaparken de hiçbir karşılık almadı. Bugün bizim yaptığımız gibi. Ve memur zamları geldi Ocak'ta. O zaman tabii askerin baskısı var hükümete. Bir türlü kabullenemediler Erbakan'ın başbakanlığını. Asker değil sadece. O dönemki siyasetin bir kısmı, işte gazete patronları, sendika baronları -beşli çete diye anılıyor biliyorsunuz onlar- kabullenemediler. Nasıl olur da Allah diyen birisi, dini önemseyen birisi, maneviyatı yüksek birisi başbakan olur bu ülkede? Bunu kabullenemediler ve her zaman bir şey var. Tehdit var. Hükümetin ve Erbakan hocanın üzerinde. O da bundan biraz etkilenmiş olacak ki memur zamlarını açıklarken o zaman. Subay, astsubay ve askerî personele yüzde 100 zam yaptı maaşlarına, diğer memurlara da yüzde 50 yaptı. Yani birisi 20 lira alırken 40 lira oldu, öbürü 30 lira oldu. Bunun üzerine rahmetli Muhsin Başkan dedi ki, ‘Bakın ben size karşılıksız destek verdim. Sizden bakanlık istemedim. Sizden ihale istemedim. Sizden genel müdürlük istemedim ama adaletten ayrılırsanız size desteğimi çekerim’ dedi. Askere yüzde 100 veriyorsan diğer memur kesime de yüzde 100 vereceksin’ dedi. Önce ciddiye almadılar. ‘Size bir hafta süre’ dedi. ‘Gensoru vereceğim ve hükümeti düşüreceğim’ dedi, ‘eğer bunu yapmazsanız.’ Son güne geldiğinde akşam açıklama yaptı. Dedi ki ‘Siz galiba beni ya duymadınız ya dinlemediniz. Ciddiye almadınız. Eğer bu akşam bunu açıklamazsanız yarın sabah Meclise gidip hükümeti düşürmek için gensoru vereceğim’ dedi. Onun üzerine diğer memura da diğer çalışanlara da zam yüzde 100 oranına çıkarıldı. Bunu çoğu kimse hatırlamaz. O dönemin iktidarları da bunu söylemez. O iktidar partisi içinde olanlar ‘Erbakan Hoca yüzde 100 verdi’ derler. Ya desene kardeşim ‘Bunu da Muhsin Yazıcıoğlu'nun tavsiyesiyle verdik.’ Niye hakkı teslim etmiyorsunuz? Sizi karşılıksız desteklemiş zaten. Onun da hakkını teslim edin. Onu da söyleyin. Onun için ben bunu biraz da böyle hatırlatıyorum.
İSA YALÇIN’I TEBRİK EDİYORUM
Şimdi burada da buna benzer bir mevzu var. Şimdi burada konuşulan. 300 bin şoför esnafından bahsediyoruz yaklaşık. Bunlar aileleriyle birlikte bir milyonun üzerindeki bir kesimden bahsediyoruz. Dolayısıyla da hükümet olarak, devlet olarak, Meclis olarak, Cumhurbaşkanlığı olarak bu sese kulak verilmesi gerekiyor. Evet. Bu adam, İsa Yalçın çırpınıyor. Cumhurbaşkanı'na gidiyor, Meclise gidiyor, MHP Genel Merkezine gidiyor, bize geliyor, herkesi ziyaret ediyor. Neden? Çünkü sorumluluk hissediyor. ‘Ben’ diyor, ‘burada yüzlerce şoför esnafı arkadaşımızın temsilcisiyim, sözcüsüyüm. Bunları yapmam gerekir’ diyor. Ben en çok bunu görüyorum bu konuda gayret eden. Vardır başka ilçelerde de, illerde de mutlaka şoförler odası, genel merkezi de yapıyordur ama ben İsa Yalçın'ı sahada görüyorum. Onun için de kendisini tebrik ediyorum. Şimdi. Burada istenen bir talep geldiğinde devlet yetkililerinin, hükümet yetkililerinin, Cumhurbaşkanlığındakilerin ya da Meclistekilerin ya da siyasi partilerin neye bakması lazım? Kardeşim bu tek talep haklı mıdır, haksız mıdır? Bu talep karşılanabilir midir, karşılanmaz mıdır?
SİZ ÖNCE VERGİLERİ ORALARDAN TOPLAYIN
Şimdi ne istiyor şoförlerimiz? Diyor ki ‘Biz küçük esnafız. Biz zaten alnımızın teriyle, elimizin emeğiyle çalışıp gece gündüz ölümü de göze alarak -ki bu arada hayatını kaybeden şoförlerimizin de taksicilerimizin de Allah rahmet eylesin, mekânları cennet olsun- kelle koltukta biz görev yapıyoruz.’ Dolayısıyla da, ‘Bizim Ey Mehmet Şimşek’ diyorlar. ‘Sen herkesin cebine el attın ama bizi bırak bari kardeşim. Biz elimizin emeğiyle, alnımızın teriyle kazanıyoruz. Zaten çok da kazanmıyoruz ki anca ailemizi geçindiriyoruz. Biz zaten bir vergi sistemine bağlıyız.’ E şimdi yani her taraf bitti, şimdi şoförler mi kaldı? Yani siz gidin, vergi mi toplamak istiyorsunuz? Siz gidin şu büyük müteahhitlerin defterlerini bir inceleyin. Siz gidin milyarlık yatları olanların defterlerini bir inceleyin. Çoğu ne yazıyor gittiğiniz zaman vergi levhalarında? Gelir zarar yazıyor ya da gelir beyan etmiyor. Matrahsız yazıyor. Evet. Yani siz önce oralardan bir toplayın.
VERGİ KANUNUNDA PROBLEM VAR
Bu ülkede vergi kanununda da problem var. Önce bunu düzeltin. Nedir bu? Kardeşim vergide esas olması gereken nedir? Adalet dedik ya. Vergide de adalet olacak. Nasıl sağlarsın bunu? Çok kazanandan çok alacaksın. Vergiyi az kazanandan azalacaksın. Kazanmayandan almayacaksın. Bu ülkede asgari geçim rakamı ne kadardır? Yani geçinme rakamı? Sendikalar açıklıyor, TÜİK açıklıyor. Farzımuhal 50 bin lira. Dört kişilik bir aile. Ya bu adam zaten o parayı anca kılı kılına kazandı. Sen bunun nesine göz dikiyorsun yani? Bundan alıp zaten aylık maaşı 100 bin lira üzerinde olanlarınkine bir de 30 bin lira koymak için mi bunu alıyorsun? Buna gerek yok. Buna gerek yok. Şoför esnafını uğraştırmamak lazım. Kızdırmamak lazım. Çünkü şoförlerimiz aynı zamanda nedir? Milletin nabzını da tutan kesimlerdir. Milleti de etkileyen kesimlerdir. Millet ne der? Ne düşünür? Siyasi eğilimi ne tarafadır? Devletin politikalarını beğeniyor muydu hükümetin beğenmiyor mudur? Bütün bu nabzı kim tutar? Şoför tutar. Yani şoför deyip geçmeyeceksin. Bir denge unsurudur. Onun için biz Büyük Birlik Partisi olarak bu basit usulden gerçek usul vergilendirmeye geçişi aceleci buluyoruz ve bir an önce bu kanunun uygulanmadan ocak ayında uygulanmadan geri çekilmesini buradan talep ediyoruz.
ŞOFÖRLERİMİZİN MÜLKİYET HAKKINA KİMSENİN EL SÜRMEMESİ LAZIM
Benim mesela akıl erdiremediğim bir başka husus bu mülkiyet hakkı meselesi, yasa tasarısı. Ya bu plakalar zaten taksici, dolmuş, otobüs herkesin kendisinin. Yani kendi mülkü. Bu plakalar bu plakalar satın alındı, satın para verilerek. Öyle kimse bu şoför arkadaşlarımıza bu plakaları hediye etmedi. Peşkeş çekmedi. Yani yandaşa dağıtmadı. Bunlar bedeli verilerek alındı. Dolayısıyla tıpkı ev alır gibi, tıpkı arsa alır gibi, tarla alır gibi, iş makinesi alır gibi nasıl ki hafriyat yapacak adam, iş makinesi alıyorsa şoför de taksi plakası aldı. Ev almadı, plaka aldı, ailesini geçindirmek için. Ev alabilirdi o paraya. Bir, iki, üç daire alabilirdi belki zamanında. O zaman çok ucuzdu evler. Şimdi çok pahalı. Ama plaka pahalıydı. Geçmişte daha pahalıydı. Bugüne göre rakamları kıyasladığınızda. Onun için bu şoför kardeşlerimizin sizlerin bu mülkiyet hakkına kimse el sürmemesi lazım ve bunun da yasayla garanti altına alınması lazım. Başta Sayın Abdullah Güler Bey olmak üzere diğer partilerimizin grup başkan vekilleriyle de görüşerek bunun bir an önce yasalaşması için de gerekli görüşmeleri yapacağımı da buradan ifade ediyorum.
KORSAN TAŞIMACILIK
Tabii burada bir önemli husus da bize odamız tarafından iletilen bu korsan taşımacılık konusu. Korsanın her türlüsüne karşıyız. Yani korsan satış, korsan iş… Bununla da taksici esnafımız tek başına mücadele edemez. Burada özellikle yerel yönetimler korsancılığın önünü açmamalı, teşvik etmemeli ya da görmezden gelmemelidir. Nasıl bir dolmuş şoförümüz ya da otobüs işletmecisi değil mi? Dolmuşlar için oluyor en çok. Ayakta yolcu aldığında ceza kesiyorsun değil mi? Kaçırmıyorsun. Yani ayaktaki yolcuyu kaçırmıyorsun da nasıl yoldaki arabayı dolmuşu kaçırıyorsun? Şimdi dolayısıyla bununla mücadele edilirse merkezi hükümet yani görevli olanlar hem de yerel yönetim, belediyeler bu iş de sona erer. Burada da şoför esnafımızla başka kesimleri karşı karşıya da getirmemek gerekir diye düşünüyorum. Bu iş yasal çerçevede devletin yerel yönetimlerin çözeceği bir iştir ve bu meseleyi de bir an önce çözmelidir.
TÜRKLÜK, MÜSLÜMANLIK, İNSANLIK; DARDA OLANIN YANINDA OLMAKTIR
Kıymetli kardeşlerim, değerli şoför esnafımız! Her zaman sizlerin yanındayız. Arkadaşlarımız özellikle gittikleri il ve ilçelerde esnaf odalarımızı ziyaret ediyorlar. Şoför odalarımızı ziyaret ediyorlar. Bakkal odalarını ziyaret ediyorlar. Yani ne kadar oda varsa onları ziyaret ediyoruz, onları dinliyoruz. Çünkü şu anda sıkıntıda olan kesimlerin başında tıpkı düşük maaş alan emeklerimiz, asgari ücretlilerimiz gibi küçük esnafımız vardır. Yani şoförlerimiz gibi, ayakkabıcılar gibi, bakkallar gibi. Onların da şeylerine teferruatlı girmek istemiyorum. Küçük çiftçilerimizdir sıkıntıda olan. Büyükleri değil. Büyükleri hem desteği fazla alıyor hem üretimi fazla alıyor. Ama küçük esnaf, küçük çiftçi efendim işte bakkal, şoför, ayakkabıcı, terzi gibi bunlar zor durumdadır. Onun için bize de düşen nedir? Darda olanın yanında yer almaktır. Darda olan. Türklüğümüzde, Müslümanlığımızda, insanlığımızda bunu gerektirmektedir. Ben de bugün bunun için buradayım. Bir kez daha başta oda başkanımız İsa Yalçın kardeşimiz -ki her meselede bize gelip anlatıyor. Yani görevini yapıyor. Bunu siz de biliyorsunuz zaten- ve yönetimine ve özellikle bugün salonu dolduran siz değerli kıymetli şoför esnafı kardeşlerime hem teşekkür ediyorum hem şahsım ve Büyük Birlik Partisi camiası adına da sizleri sevgiyle, saygıyla, hürmetle, muhabbetle selamlıyorum ve Cenab-ı Hakk'a emanet ediyorum. Sağ olun, var olun, Allah'a emanet olun.”
Genel Başkanımız Sayın Mustafa Destici'den üç önemli konuda açıklama
ÖNCEKİ HABER
Sayın Genel Başkanımız, "Birliğe İz Bırakan Kadınlar" programında konuştu