Yükleniyor...
23 Kasım 2025 • Büyük Birlik Partisi Genel MerkeziBüyük Birlik Partisi

Genel Başkanımız Sayın Mustafa Destici, Balıkesir İl Kongremizde konuştu

Genel Başkanımız Sayın Mustafa Destici, Büyük Birlik Partimizin Balıkesir Olağan İl Kongresinde yaptığı konuşmada Türkiye ve dünya gündeminin yanı sıra, mensuplarımızın fedakarlıklarına övgülerde bulundu. Kongremizde İl Başkanımız Hamza Başarır, yeniden seçildi. Genel Başkanımız Sayın Mustafa Destici, Balıkesir İl Kongremizde konuştu

Genel Başkanımız Sayın Mustafa Destici Beyefendi, Balıkesir Olağan İl Kongremizde yaptığı konuşmada şunları kaydetti:

"29 Ocak 1993'te kuruldu partimiz. Kuruluşundan bugüne Balıkesir'de görev yapan tüm arkadaşlarıma şükranlarımı sunuyorum. Bu süreçte hayatını kaybeden dava arkadaşlarımıza da Cenab-ı Hak'tan rahmet diliyorum. Mekânları cennet, makamları âli olsun inşallah diyorum.

AZERBAYCAN DÖNÜŞÜ DÜŞEN NAKLİYE UÇAĞINDA ŞEHİT OLAN KAHRAMANLARIMIZ

Geçtiğimiz günlerde Azerbaycan'dan Türkiye'ye gelmek üzere havalanan bir askeri nakliye uçağımız düştü. Ve maalesef içinde bulunan tüm personelimiz, askerlerimiz şehit oldular. Bu şehitlerden biri de Balıkesir'in evladıydı. Hava Ulaştırma Uzman Çavuşumuz, Emre kardeşimiz. Onu ve tüm şehitlerimizi rahmetle, minnetle ve şükranla iade ediyorum. Onların geride bıraktığı ailelerini ki aramızda EMŞAD'ın (Emniyet Teşkilatı Vazife Malulü ve Şehit Aileleri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği) temsilcileri var, dernek başkanı var, şehit ailelerimiz var. Onları ve gazilerimizi saygıyla, hürmetle ve muhabbetle selamlıyorum.

Şehitler ölmez, vatan bölünmez. Onlar bu dünyadan ahiret hayatına gitmişlerdir. Lakin Yüce Allah'ın bize bildirdiği nedir? ‘Allah yolunda ölenler, öldürülenler için ölüler demeyiniz. Zira onlar diridirler.’ Onun için biz Allah'ın kelamına, Resul-i Ekrem Hazreti Muhammed Mustafa Sallallahu Aleyhi Vessellem’in tebliğine kalben iman ediyoruz. Şehitlerimiz bu fani dünyada kazanılacak en büyük zaferi kazanarak ahiret hayatına gitmişlerdir. Ve elbette şu anda geride bıraktıkları aileleri acılıdır, yaslıdır. Ama yine bize Peygamberimizin müjdesi nedir? Şehitlerimiz geride bıraktığı aile fertlerine ve sevdiklerine şefaatçi olacaktır. Cenab-ı Hak tüm şehitlerimizi ailelerine şefaatçi kılsın inşallah diyorum.

24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜ

Yarın 24 Kasım Öğretmenler Günü. Ben de aynı zamanda bir öğretmen olarak, bir öğretmen emeklisi olarak sizlerin huzurundayım. Öncelikle vatanın her karış toprağında; doğusunda, batısında, kuzeyinde, güneyinde; Hakkâri’sinde, Edirne'sinde, Balıkesir'inde Van'ında nerede olursa olsun. Burada öğretmenlik mesleğini kutsal bilerek görevini yapan tüm öğretmen arkadaşlarımın, öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmenler Günü'nü tebrik ediyorum. Haklarında ve eğitim camiamıza hayırlı olmasını Cenab-ı Hak'tan niyaz ediyorum. 24 Kasım Öğretmenler Günü kutlu olsun diyorum.

ŞEHİT ÖĞRETMENLERİMİZ

Tabii yüzlerce şehit öğretmenimiz var. Aybüke öğretmenimiz, Necmeddin öğretmenimiz gibi. Buraya gelirken bir hikâye daha okudum. Karı koca iki öğretmenimiz Doğu Anadolu'daki bir şehrimizde -ismini vermeyeceğim. Köyünün de ismini vermeyeceğim.- Karı koca öğretmenler. Derslerini bitirmişler, eve gelmişler. Akşam yemeği için sofraya oturuyorlar. Sekiz yaşında bir çocukları daha var. Onunla birlikte ve sofra başında şehit ediliyorlar. Sonra yapılan otopside çocuğun ağzında lokma var. Anne öğretmen, sekiz aylık hamile.

Bir başka örnek Güneydoğu Anadolu'da bir başka ilimizde, Trakyalı bir kızımız… Babası gidiyor, annesi memleketinde kalıyor. Kızının yanında, kızıma bir şey olmasın diye ama babayı da kızımızı da şehit ediyorlar. Yani bu 41 yılda bu ülke, bu memleket büyük acılar yaşadı. Büyük kayıplar verdik. Şehit öğretmenlerimizi ve tüm şehitlerimizi rahmetle, minnetle ve şükranla yâd ediyorum.

Biraz sonra bu konuyu biraz daha tafsilatlı (ayrıntılı) konuşacağız. Ama şimdi Öğretmenler Günü’nü konuşuyoruz. Yani öğretmenlik gerçekten kutsal bir meslek. Bunu yapmış birisi olarak ifade ediyorum. Çok güzel bir meslek. Fakat öğretmenlerimiz her dönemde maalesef ağır bedeller ödedi öğretmenlik yapma adına. Ailelerinden ayrı kaldılar, eşlerinden ayrı kaldılar. Dönem dönem zorunlu nakiller oldu. İşte şehit oldular. Gazi oldular. Yani pek çok sıkıntı çektiler.

ÖĞRETMENLERİN YETİŞTİRİLMESİ

Bugün tabii ki düne göre daha rahat koşullarda öğretmenlik mesleği icra ediliyor. Donatı açısından söylüyorum. Okul binalarımız, sınıflarımız, öğrenci sayısının azlığı, işte okulların elektronik olarak, teknik olarak donanımı, sınıflarda kara tahtalar yerine akıllı tahtalar, çocuklarımızın elinde bilgisayarlar, bütün bunlar var. Bütün bunlara elbette ki teşekkür ediyoruz, takdir ediyoruz. Ama eğitimin şöyle temel bir noktası var, odak noktası var. O da nedir? O da şudur: Yani ne kadar güzel bina yaparsanız yapın, ne kadar güzel sınıflar yaparsanız yapın. Her sınıfa bir değil iki akıllı tahta koyun. Her çocuğun eline bir değil iki bilgisayar verin. Ama öğretmeninizi iyi yetiştiremiyorsanız ve öğretmeninizi itibarlı bir şekilde görevini yapmasını temin edemiyorsanız eğitimde istediğiniz neticeyi elde edemezsiniz.

KADROLU, SÖZLEŞMELİ VE ÜCRETLİ ÖĞRETMENLER

Şimdi kadrolu öğretmenlerimiz var. Bunların durumları biraz daha iyi. Sözleşmeli öğretmenlerimiz var. Onların bir tık altında. Ama gel gör ki bir de ücretli öğretmenlerimiz var. Aylık gelirleri 20 lirayı bile bulmayan, asgari ücretin (22 bin 104 lira) dahi altında bir ücretle, gelirle çalışan ve ailesini geçindirmeye çalışan öğretmenlerimiz var. Ben 1976 yılında ortaokula başladığımda, bir öğretmen, bir ilçede -Sivrihisar'da- kaymakamla eşit maaş alıyordu. Hatta kaymakam biraz daha gelirini artırmak için ek derslere geliyordu. Şimdiki ücretli öğretmenler gibi. Ya da bazı müdürler, il müdürleri ne bileyim işte maliye müdürü gibi. Müftünün derslerine geliyordu. Oradan da ücret alabilmek için kıymetliydi. Şimdi maalesef öğretmenlerimizin kadrolu olanları bile şu anda yeni başlayan bir kamu memuru ne kadar alıyorsa o kadar alıyor. Belki birkaç bin lira üstünde. Kamu işçisi kadar alamıyor. Yani geçmişle kıyasladığımızda bir hak mağduriyetleri var. Bunun da bir an önce düzeltilmesi gerekiyor. Ama bir an önce söylediğim gibi özellikle ücretli öğretmenlerimizle ilgili mutlaka bir çözüm bulunmalı.

Bir memlekette 80 bin ücretli öğretmen olmaz. Ücretli öğretmen nedir? İşte biraz önce anlattığım gibi, bir yerde üç-beş ders açık vardır. Ona başka bir okuldan bir öğretmen gelebilir. İşte müftünün dersine gidebilir. Efendim kaymakam işletme mezunuysa işletme dersine gidebilir gibi… Şimdi maalesef ücretli öğretmenlik bir meslek olmuş. Onun için bu öğretmenlerimizin mutlaka talepleri dinlenmeli ve karşılanabilecek olanlar da karşılanmalıdır. Bu duygu ve düşüncelerle bir kez daha öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmenler Günü'nü tebrik ediyorum ve hepsine başarılar, mutluluklar ve sağ ömürler ve çalışmalar diliyorum.

EMEKLİLERİN DURUMU

Salonumuzda emeklilerimiz var, asgari ücretlilerimiz var, esnaflarımız var, çiftçilerimiz var. Onlarla ilgili de birkaç kelam etmek isterim çünkü bizden bekliyorlar. Emeklilerimizle ilgili söylediğimiz şey çok net. Bunu hükümet yetkililerimizle de konuşuyoruz, ilgili bakanımızla da konuşuyoruz. Kamuoyunda sizlerle de konuşuyoruz, vatandaşlarımızla da konuşuyoruz. Haklı bir gerekçe var. O da ne?

-2023 yılı Ocak ayında en düşük emekli maaşı kaç liraydı? 7 bin 500 liraydı. Bugün kaç lira? 16 bin 800 lira.
-Peki, 2023 Ocak ayında en düşük memur maaşı ne kadardı? 11 bin lira. En düşük kamu işçisi maaşı ne kadardı? O da 11 bin lira seviyesindeydi.
-Yani en düşük emekli maaşı, en düşük kamu işçisi maaşının üçte ikisi idi. Bugün kaç lira? 16 bin 850. Yani üçte biri seviyesine gerilemiş vaziyette.
O seviyeye geldiği zaman en düşük emekli maaşı 30 bin liranın üzerine çıkacaktır. Bu da emeklimize kısa da olsa, az da olsa bir nefes aldıracaktır.

Tabii burada bir vatandaşlık maaşı düzenlemesi var, çalışması var. Biz de buna benzer ne demiştik? Hane geçim rakamı tespit edilsin, bir komisyon kurulsun ve geliri düşük aileler desteklensin. Benzer bir şey hazırlanıyor yolda. O da nedir? Diyelim şimdi burada iki arkadaşımız var. İki ağabeyimiz var, ikisi de emekli. Birisi emekli, Balıkesir'de yaşıyor. Tek emekli geliri var, hanımı emekli değil. Evi de kira. Diğer emekli ağabeyimiz var. Kendi emekli, hanımı emekli, evi kendisinin bir de kira geliri var. Bir anda 100 bin lira oldu. Şimdi bizim desteklememiz gereken kim? Tek emekli maaşı olan, hanımı da emekli olmayan, başka geliri de olmayan ve evi kira olan. İşte bunu desteklemeli.

Devlet nasıl tespit edecek bunu? İşte bir hane geçim rakamı komisyonu kuracak. Her yüzden Balıkesir'de bir aile en az kaç liraya geçinebilir? 30 bin lira. Kaç lira geliri var hanenin? 16 bin 800 lira. Ne yapacak? 13 bin 200’ünü devlet verecek. Ve bu şekilde vatandaşlarımızın rahat ve huzurlu bir şekilde yaşamasını temin edecek.

ASGARİ ÜCRET VE ASGARİ ÜCRETLİLER

Aynı şey asgari ücretli için de geçerli. Küçük esnafımız için de geçerli. Dar gelirli tüm ailelerimiz için geçerli. Bakın yakında Asgari Ücret Tespit Komisyonu toplanacak. Asgari ücrette de emeklideki gibi benzer bir durum oldu. Yani 2024 toplamında enflasyon yüzde 50 gerçekleşti. Emekliye, memura, kamu işçisine bu ya da bunun üzerinde zam yapıldı. Ama asgari ücretlinin artışı ne kadar oldu? Yüzde 30 oldu. Yani 2025 Ocak’ında asgari ücrete yüzde 30 civarında zam yapıldı. Bir yüzde 20’lik eksikliği oldu. İşte bu ocakta o yüzde 20’nin de verilmesi, onun üzerine de bu sene gerçekleşmiş olacak yüzde 30’luk enflasyonla en az yüzde 51 zam yapılması gerekiyor. O da ne demek oluyor? Tahmini asgari ücretin 32 bin liralar seviyesinde olması gerekiyor. Biz Büyük Birlik Partisi olarak bunları gerekçelerimizle söylüyoruz ve adaletin maaşlarda da sağlanmasını arzu ediyoruz. Bunu da emeklimiz, asgari ücretlimiz ve vatandaşımız için talep ediyoruz.

BALIKESİR’DEKİ EKONOMİK SIKINTILAR

Balıkesir çok güzel bir şehir. Sadece merkeziyle değil, ilçeleriyle, insanıyla, hayatıyla, geleneğiyle, göreneğiyle, örfüyle, adetiyle, kültürüyle güzel bir şehrimiz. Benim de en çok sevdiğim şehirlerimizin başında gelmekte. Balıkesir'deki insanlarımız mutlular. Ama maalesef son dönemde bu ekonomik sıkıntı onları da zora sokmaya başladı. Özellikle tarım ve hayvancılıkla uğraşan vatandaşlarımız -ki burası aynı zamanda bir et ve süt merkezi. Hem hayvancılıkta hem tarımda ileri düzeyde üretim yapılan illerimizin şehirlerimizin başında gelmektedir.- Maalesef Türkiye'nin hemen hemen çoğu bölgesinde olduğu gibi burada da üreticimiz dertlidir. Ki bir sürü sanayi kuruluşu olmasına rağmen, yani ürettiğini satma imkânı var. Bazı bölgelerimizde bu da yok. Mesela benim ilçemde ürettiği sütü satamadığı için pek çok insan süt ineklerini ellerinden çıkarttılar. Çünkü satacakları bir yer yok. Şimdi bu bir avantaj. Ama bu avantaj ama diğer taraftan ürettiğinin değerini, ederini, karşılığını alamadığı için bu işten uzaklaşan vatandaşlarımız var.

BİZ İTTİFAK ORTAĞIYIZ AMA HÜKÜMET ORTAĞI DEĞİLİZ

Onun için burada bu dengelemede Tarım Bakanlığımız, ilgili kuruluşlarımız mücadele ediyorlar. Ama maalesef bir türlü istenilen seviyeye gelmiyor. Yani tıpkı Akdeniz'de işte limon 2 liradan, ne bileyim mandalina 5 liradan alınıyor ama pazarda 40 lira, 50 lira olduğu gibi. Böyle on kat fiyat. Üretici korunmalı, tüketici de pahalı tüketmemeli. Bundan hepimiz şikâyetçiyiz. Sayın Cumhurbaşkanımızdan hükümet yetkililerimizin neredeyse tamamı, bütün siyasi partilerimiz, vatandaşlarımız hepimiz şikâyetçiyiz. Peki, hepimiz şikayetçiyiz de niye bu meseleyi çözdün? Sorumluluk makamında olanların bu meseleyi çözme gibi de bir mesuliyeti var. Vatandaş bize de soruyor. Diyor ki ‘siz de ittifak ortağısınız. Siz de bunların sorumlusunuz.’ Biz diyoruz, ‘Tamam ittifak ortağıyız ama biz hükümet değiliz, hükümet ortağı değiliz. Vatandaş onu anlamıyor. Onun için biz bunları söylemek zorundayız. Çünkü vatandaş bize soruyor. Dolayısıyla da biz de hükümetimize soruyoruz ve çözülsün istiyoruz. İşte burada da benzer durum var.

ÇİFTÇİMİZİ VE ÜRETİCİMİZİ KORUMALIYIZ

Şimdi gidin köylerde özellikle küçük üreticilerimiz 50-60 koyunu, keçisi, kuzusu olanlar üç beş danası, ineği olanlar, ya besilik ya da süt için tutanlar memnun değil. Süt farzımuhal fiyatı 20 lira, neredeyse devletin açıkladığı rakam desteklerle ama 15 liraya satan bir sürü çiftçi var. Mecbur kalıyor. Ya da etin fiyatı kasapta ya da markette çok yüksek ama üreticinin elinden maalesef düşük çıkıyor. Yani burada da üreticimiz her alanda korunmalı, Balıkesirli çiftçimizi de üreticimizi de korumalıyız. Köylerimizin, ilçelerimizin boşalmasına müsaade etmemeliyiz. Yani insanlarımızı doğduğu yerde doyurmalıyız ve hayatlarına orada devam etmeleri için de altyapıdan üstyapıya, sağlık hizmetlerinden eğitim hizmetlerine kadar her hizmeti de götürmeliyiz.

KÖY VE İLÇELERDE EĞİTİM DURUMU

Neden köylerimiz ya da küçük ilçelerimiz boşalıyor? Çünkü istediği zaman doktora gidemiyor. Okul yok ya da varsa da iki öğretmen beş sınıf okutuyor. Ya da aynı kalitede değil. Çocuğuna iyi okula göndermek istiyor. Şehir merkezinde bile olsa. Okullarımızı aynı seviyeye çıkartmak zorundayız. Yani veli, aile şu okul iyi, bu daha iyi. Ben şu mahallede oturuyorum ama ne yapıp edip çocuğumu bu okula kaydettireceğim. Bu uğraş içerisinde olmamalı. Özel okullar çok pahalı. İnanılmaz pahalı. Ama buna rağmen ailelerimizin önemli bir kısmı büyük şehirlerde özellikle varlarını yoklarını neredeyse okula verip çocuklarımız iyi bir eğitim alsın istiyorlar. Dolayısıyla da eğitim, sağlık, ulaşım ve altyapı bunları mutlaka ilçelerimize ve köylerimize ulaştırılması gerekiyor.

Yine hakkımı teslim etmek gerekiyor. Bu dönemde, bu anlamda evet çok büyük işler başarıldı mı? Başarıldı. Önemli mesafeler alındı mı? Alındı. Ama maalesef hâlâ istediğimiz düzeyde değiliz.

BALIKESİR SINDIRGI’DA MEYDANA GELEN DEPREMLER

Vatandaşlarımızın sesi, soluğu olmaya devam edeceğiz. Yarın Sındırgı'ya gideceğim, bakacağım. Şimdi tabii Balıkesir kongremiz için buradayız ama inşallah bugün Balıkesir'deyiz, sonra da Sındırgı'ya gideceğiz. Çünkü Sındırgı son dönemde Türkiye'nin gündeminde istemediğimiz bir şekilde devremle gündemde iki dönem Munzur Üniversitesi Rektörlüğü yapmış, Durmuş Boztuğ hocamız, kurucu rektörümüz aynı zamanda. Kendisi de yerbilimci, jeoloji mühendisi. Hocamla ve diğer yönetici arkadaşlarımızla birlikte oraya gideceğiz. Hocam kaç deprem oldu dediniz? 10 Ağustos 2025’ten bu yana Sındırgı’da 14 bin deprem meydana gelmiş. En yükseği 6,1. Daha çok da 4 ve 6,1 arasında. Uzmanlarımız ‘bunun üstü olmaz’ diyor. İnşallah olmaz. Cenab-ı Hak, Sındırgımızı da, Balıkeser’imizi de, ülkemizin her bir tarafını da depremden, doğal afetlerden, her türlü şerden ve kötülükten muhafaza eylesin inşallah.

2023, 6 Şubat'ta büyük bir deprem yaşadı ülkemiz. 11 ilimiz, ilçeleriyle birlikte neredeyse tamamen yıkıldı. On binlerce insanımız hayatını kaybetti. Onları da rahmetle anıyorum. Yaralarımız, hala tedavi görenlerimiz var. Ama iki yıl gibi kısa bir sürede devletimiz, başta Çevre ve Şehircilik Bakanlığımız, İçişleri Bakanlığımız, AFAD'ımız olmak üzere neredeyse bütün konutları bitirdi. İşte geçtiğimiz günlerde 350 bininci konut teslim edildi. İnşallah bu yıl sonuna kadar da 450 bin konut teslim edilmiş olacak. Yani neredeyse tamamı teslim edilmiş olacak. Bu da büyük bir başarı. Bunu da tebrik ediyoruz ve alkışlıyoruz.

Onun için Sındırgı'ya, Sındırgılı kardeşlerimize ve tüm Balıkesir'imize de bir kez daha geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Yarın bu dileklerimizi Sındırgılı kardeşlerimizin kendisiyle de paylaşacağız. 

TERÖRSÜZ TÜRKİYE

Ülkemizin şu anda ana gündem maddelerinden bir tanesi de ‘Terörsüz Türkiye’ süreci ya da ‘çözüm süreci’. Adına ne derseniz deyin. Elbette ki bizler, sizler, Türkiye'deki bütün vatandaşlarımız bölücü olmayanlar, hain olmayanlar ‘terörsüz bir Türkiye’ istiyor ve ister. Hepimiz terörsüz bir Türkiye istiyoruz. Ve elhamdülillah şu anda terörsüz bir Türkiye var. Bunu da belirtmek belirtmeden olmaz. Bu kimin başarısı? Bu devletin başarısı, Türk Devleti'nin başarısı. Kimin başarısı? Türk Silahlı Kuvvetlerimizin başarısı. Kimin başarısı? Kahraman polislerimizin, güvenlik güçlerimizin, güvenlik korucularımızın başarısı ve bu dönemde Türkiye'yi Cumhur İttifakı'nın başarısı. Peki nasıl oldu bu? Müzakere ederek mi oldu? Çözüm süreci işletilerek mi oldu? Hayır. Mücadele ederek oldu.

2027’DEKİ “ÇÖZÜM SÜRECİ” ADI ALTINDAKİ AÇILIM

Biliyorsunuz 2007’den 2013-2014’e kadar, yine bir önce açılım, daha sonra çözüm süreci adı altında bugünküne benzer süreçler yönetildi. Ama ne oldu? Sonuç alındı mı? Bine yakın şehit verdik. Şehirlerimizi yaktılar, yıktılar, öz yönetim bölgeleri ilan ettiler, hendekler kazdılar, şımardılar. Hem terörde hem siyasi bölücülükte zirve yaptılar. Taraftarlarını ayaklandırdılar, sokaklara döktüler. Onlarca, yüzlerce insanımız hayatını kaybetti. Ondan sonra devlet öyle bir mücadele başlattı ki! Hükümet, ordu, polis ne yaptı? Süpürdü attı. Neredeyse bir tane bile ülkede terörist kalmadı. Özellikle savunma sanayinde yapılan çalışmalar, atılan adımlar, yatırımlar, başarılar, İHA’lar, SİHA’lar, bunda çok etkili oldu. Onu üretenlere de teşekkür ediyoruz. Destek verenlere de.

PKK’NIN TASMASI ABD’NİN, İSRAİL’İN, BATILI EMPERYALİSTLERİN ELİNDE

Yani yaşadığımız, tecrübelerimiz ortada. Biz müzakereyle değil, mücadeleyle terörü yendik ve yok ettik. Şimdi başlatılan süreç iyi niyetli olabilir. Daha önce de söyledim. Süreci başlatan, yürüten devlet yetkililerimizden, Cumhur İttifakı ortaklarımızın iyi niyetinden şüphe duymam. Ama ben karşımızdakilere güvenmiyorum. Çünkü onların tasması ABD'nin, CENTCOM'un, İsrail'in, bazı batılı emperyalist ülkelerin elinde. O tasma çıkmadan kendi başlarına hareket etmeleri mümkün değil.

Ne dendi? Pazarlıksız, müzakeresiz, şartsız bir süreç ve PKK sadece Türkiye'de değil, Irak'taki de, Suriye'deki de hepsi silah bırakacak. Peki silah bıraktılar mı? Bırakmadılar. Peki, hepsi kendini feshedecekti. Bütün bu Türkiye'deki Irak'taki, Suriye'deki bıraktılar mı? Bırakmadılar. Biz de tam bunu söylüyoruz işte. Diyoruz ki ‘onun için güvenmiyoruz’. Neden? Çünkü ABD ‘silah bırak’ demeden ‘kendini feshet’ demeden Suriye'deki PYD, YPG, SDG de, Irak'taki PKK da silah bırakmaz ve kendini feshetmez.

BÖLGE İNSANI, SADECE DEM PARTİ’NİN TABANI MI?

Tamamıyla silahı bıraksa, kendini feshetse kim bundan rahatsız olur? Hepimiz memnun oluruz. Ülkemiz on binlerce şehit vermiş. Binlerce şehit vermiş, on binlerce insanı kaybetmiş. Dün partimizin genel merkezinde Güneydoğu Anadolu il ve ilçe teşkilatlarımızla eğitim toplantımız vardı. Onlara da sordum, onlarla da konuştum. Onlar da bizimle aynı düşünüyor. Farklı düşünmüyor. Onlar da bölge insanı. Biz bölge insanı diye sadece PKK'nın siyasi uzantısı olan DEM Parti yetkililerini ve onların tabanını alamayız. Orada 40 yıldır her türlü şiddete, her türlü zulme, her türlü katliama rağmen devletinin yanında durmuş, ay yıldızlı al bayrağının gölgesinde yaşamayı tercih etmiş insanlarımıza da sormalıyız, hatta önce onlara sormalıyız.

Şimdi eğer Suriye'nin kuzeyinde PKK silah bırakmazsa ya da Amerika'nın, İsrail'in talebiyle Suriye merkezi hükümetine girmiş gibi yaparlarsa -bölgelerini koruyarak-, biz o zaman PKK silah bırakmış mı sayacağız? En son Kerkük'te seçimler oldu. KYB Talabani grubu Irak'ın kuzeyinde açıktan PKK'yla iş birliği yapıyor. Bunu hepimiz görüyoruz, hepimiz biliyoruz. Orada varlıkları devam ediyor. Yoksa biz niye itiraz edelim? Biz yarınları da düşünerek siyaset yapmalı, politika belirlemeli ve süreçleri ona göre işletmeliyiz. Bundan on sene önce Suriye'de PKK diye bir şey yoktu. PKK Suriye müştemilini kontrol etmiyordu, bundan on sene önce. Bakın ne hâle geldi on sene sonra? Şöyle mi sanıyorsunuz? Yani anlaşılır, Suriye'dekine göz yumulur, Irak'takine göz yumulur. Türkiye'de şu anda işte sesleri bir kesilsin. Biraz önce söyledim zaten kesildi. Zaten terör yok. Hiç şüpheniz olmasın. On sene sonra sıra Türkiye'dedir. Onun için biz bugün Suriye'de bir PKK varlığını görmezden gelemeyiz.

RAHMETLİ MUHSİN BAŞKANIMIZDAN BERİ İLKESEL DAVRANIYORUZ

Biz Fırat Kalkanı'nı boşa mı yaptık, Kalkan Harekâtı’nı ya da Zeytin Dal Harekâtı’nı ya da Barış Pınarları Harekâtı’nı? Onun için biz çok netiz Büyük Birlik Partisi olarak. Biz ilkeli bir duruş sergiliyoruz. Kim ne derse desin, kimsenin kınamasına aldırmayız. Biz rahmetli Muhsin Başkanımızdan beri aynı şekilde davranıyoruz. İlkesel davranıyoruz. Kimse kusura bakmasın. Kimsenin gönül hatırı içinde memleket, devlet, millet için uğruna canımızı ortaya koyduğumuz ve koyacağımız davamızdan, fikrimizden, ilkemizden de vazgeçecek değiliz. Büyük Birlik Partisi doğruya doğru, yanlışa yanlış diyenlerin partisidir. Büyük Birlik Partisi yapıcı, yol gösterici bir siyaset tarzı izler. Doğruyu üslubu lisanla ifade eder. Yanlışı da aynı şekilde ifade eder ve uyarır. Bizim uyarmak gibi bir görevimiz var. Evet biz ittifak ortağıyız ama aynı zamanda biz ayrı bir siyasi partiyiz. Dolayısıyla da her ittifaktaki parti gibi her partinin kendi programı, kendi tüzüğü, kendi felsefesi, kendi ideali, kendi duruşu var. Dolayısıyla bizim duruşumuz nettir.

Biz söylüyoruz başından itibaren, bugün değil. Geçtiğimiz çözüm süreçlerinde de söyledik. Otuz ilde panel yaptık. Terörün müzakereyle çözülmeyeceğine inanıyoruz. Bu geçmişte denendi ve bugün Türkiye'de terör yoksa bunu da mücadeleye borçluyuz. Evet devleti yöneten bu hükümetler bu adımı atmıştır. Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde ve bu ordu, bu polis zafer kazanmıştır. Türk ordusu zafer kazanmıştır. Türk askeri, polisi zafer kazanmıştır. Dolayısıyla da birileri zafer kazanmış gibi masaya oturamaz. Onlar önce ettikleri kötülüğün ve ayıbın bir utancını yaşamaları gerekir. Ama hiç öyle bir havaları yok. Dün güya Erzurum'da normalleşme adına proje, bir toplantı yaptılar. Ben de dedim arkadaşlara, ‘Sakin olun, yapsınlar. Bakalım ne yapacaklar?’ Ama gördük: saygı duruşunda, şehitlerimiz için yapılan saygı duruşunda ayağa kalkmadılar. İstiklal Marşı okunurken zoraki ayağa kalktılar, hiçbirisinin okumadığını gördük. Bunlarla mı biz kardeş olacağız? Bunlarla mı iç cepheyi güçlendireceğiz? Söyledim yine söyleyeceğim. İş cephe haine hain muamelesi yapıp haddini bildirerek güçlendirilir. Daha yüz sene önce 800 yıl bizimle bu topraklarda yaşamış Ermeniler… Osmanlı, yani atalarımız millet-i sadıka diyordu onlara. Ne oldu millet-i sadıkaya? Devlet tökezleyince, Ruslar doğudan girince, aşağıdan Fransızlar, İstanbul'dan İngilizler girince birden ‘millet-i sadıka’ oldu ‘millet-i ihanet çetesi’. Taşnak ve Hınçaklar. Yaptıkları mezalimler, orduyu arkadan vurmalar, boşalan köyleri basmalar, kadınlara, çocuklara, ihtiyarlara işkenceler… Allah'tan Enver Paşa gibi bir yiğit çıktı ve Talat Paşa'yla birlikte bunları… Şehit Âlem Gazi Namdar Enver Paşa'ya rahmet olsun. Şayet o tehcir olmasaydı bugün tıpkı PKK-DEM gibi bir de Taşnak-Hınçak problemimiz olacak. Allah'tan o beladan bizi kurtarmışlar. Bu beladan da bu milleti kurtarmayı inşallah Cenab-ı Hak bizlere nasip etsin.

KİŞİYE KARŞI İŞLENEN SUÇLARDA DEVLET AF YETKİSİNİ KULLANAMAZ

Biz netiz. Ama kimsenin elini kolunu bağlamıyoruz, sokağa çıkmıyoruz, eylem yapmıyoruz. Ki geçtiğimiz dönemlerde bunları da yaptık biz. Sükûnetle, suhuletle takip ediyoruz. Acaba bir sonuç alınır mı? Yutkunuyoruz milletimiz gibi. Ama bazı yapılanlara da elbette sözümüzü söyleyeceğiz. Adam gelir hayâsınca meclisin çatısı altında bebek katili terörist başı için slogan atarsa, elbette ben ve arkadaşlarım ona tepki koyacağız. Ya da Diyarbakır'da o tarihi surlara Apo'nun posterini asmaya kalkarsa, elbette tepkimizi koyacağız. O hainler, o PKK ve uzantıları, DEM’liler, onlar kendi utançlarını bir kere yaşamaları lazım. Bir kere bu millete özür borçları var. Bir kere terör suçuna bulaşmış hiç kimse affedilmemelidir, çok açık ve net söylüyorum. Şehit ailelerimizin hakkı var. Şehitlerimizin hakkı var. O Aybüke Yalçın öğretmenin ailesi affetmeden, devlet de olsa o teröristi affedemez. İşte binlerce şehidimizin aileleri var. Onlarındır af yetkisi. Biz aynı zamanda Müslümanız. Terör suçları için de böyledir. Katiller için de böyledir. Ancak ailesi affedebilir, geride kalanlar. Devlet kişiye karşı işlenen suçlarda af yetkisini kullanmamalıdır. Bu benim görüşüm. Ben biliyorum ki Cumhurbaşkanımız aynı görüşte. Geçmiş af düzenlemelerinde bunu açıkça da televizyonlardan ifade etti. Kişiye karşı işlenen suçlarda af yetkisi kişiye aittir. Şehitlerimizin ailelerine aittir. Öyle şehit olan öğretmenlerimizin, imamlarımızın işçilerimizin ailelerine aittir. Askerlerimizin, polislerimizin, güvenlik korucularımızın ailelerine aittir. Devlet affedemez. Böyle bir yetkisi yok. Bizim inancımıza göre yok. İslam inancına göre yok. Türk kültürüne göre yok. Biz Türk'üz, Müslümanız, Türk İslam ülkesiyiz ve buna göre hareket edilmesini bekliyoruz. Fetva alsınlar. Fetva istesinler Diyanet İşleri Başkanlığından bakalım fetva verebilecek mi? Bizzat eyleme karışmış askerimizi, polisimizi, öğretmenimizi şehit etmiş terörist için fetva istesinler. Ya da millete gidilsin. Yani bunlar af olmaz.

ÖLÜMLÜ EYLEME KATILANIN HAKKI AF DEĞİL, YAĞLI URGANDIR

Kime af olur? Eyleme karışmamıştır. Sempatizan olmuştur. Zorla dağa götürülmüştür. Zorla yardım etmek zorunda kalmıştır. Can korkusuyla, evlat korkusuyla. Ya da siyasetçileri. Bunlar affedilebilir. Eyleme karışmamış olanlar. Ama eyleme, bizzat ölümlü eyleme karışmış olanların hakkı af değil, yağlı urgandır. Çok açık ve net.

KOMİSYONUN İMRALI ADASI’NA GİTME KARARI

Mecliste bir komisyon kuruyoruz. Meclisin takdiridir. Biz doğru bulmasak da -zaten Mecliste değiliz, içinde değiliz. Ama bize de soruluyor, biz de görüşlerimizi ifade ediyoruz.- Millet bunu bir nebzede olsa kabul etti. Biz de kamuoyu yoklamaları yaptırıyoruz. Yüzde 80’e yakını buna karşı. Peki, ne yapılacak? Yani terörist başı yeni bir şey mi söyleyecek? Ya da 40 yıllık idealinden, çabasından, mücadelesinden vaz mı geçecek? İlk soru Suriye'deki YPG kendisini feshedecek mi olacakmış? Gazetelerde yazdı. Daha önce açıkladı. Bu sürecin Suriye'yi kapsamadığını açıkladı. Ha bir kelime oyunuyla ‘feshedecek’ diyebiliriz. Suriye’deki zaten SDG oldu. YPG diye bir şey yok. Onlar da biliyorsunuz yılanın kabuk değiştirdiği gibi durmadan isim değiştiriyor. Bu seçimden bir önce YSP, ondan önce HDP, ondan önce BDP… Her sezon bunlar kabuk değiştiriyorlar. Çünkü yılan soyundan geliyor. Yılan, yılan. Şimdi ha bunu söylerken Kürt kardeşlerimi kesinlikle onlarla bir tutmuyorum. Zaten beni ve bu devletin yanında duran Kürt kardeşlerimizi en çok rahatsız eden şey de sanki PKK türevleri, uzantıları partisi, Kürtlerin temsilcisiymiş gibi muhatap alınıyor. Kürtler onlardan ibaret değil. Terör örgütünün içinde de sadece Kürtler yok. Neredeyse her etki kökenden insan var. Bunların biliyorsunuz, çıkış noktası da Marksist, Sosyalist bir örgüt olarak çıktı bunlar. Aşırı sol bir örgüt. Ve hâlâ o düşüncelerinden vazgeçmiş değiller. Yani üst yönetim tabakasına bakın, tamamı aynı zihniyettedir. Onun için Türkiye'deki sol hareketlerle hep bir aradadırlar. Onun için CHP'li rahatlıkla ‘kent uzlaşısı’ yapabilmişlerdir. Onun için TİP’le her seçim ittifak yaparlar. EMEP diye bir parti var. Var mı? Yok. Ama verirler ona iki milletvekili, onu Mecliste konuştururlar. Çünkü örgüt bunlar. Oyuna falan bakmaz. EMEP dediğin partinin bin tane oyu vardır. Ama iki tane milletvekili vardır. Neden? Örgüttür çünkü bunlar. Tam bir terör örgütüdür. Böyle davranırlar, bunları görmek lazım.

MUHAKKAK Kİ MÜSLÜMANLAR KARDEŞTİR

Kürtler bizim kardeşimizdir, biz Allah'ın emriyle birbirimize bağlanmışız. اَسْنَوْذُ بِاللّٰهِ اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ اَخْوَةٌۜ Muhakkak ki Müslümanlar kardeştir. Biz Allah'ın emrine bakarız, başkasına bakmayız. Evet Türk'üz, Müslümanız. Türklüğümüzde de gurur duyuyoruz. Niye? Niye gurur duyuyoruz? Kanımızdan, ırkımızdan dolayı değil. Neden dolayı? Çünkü bu asil ve necip Türk milleti on asır İslam'a sancaktarlık, bayraktarlık yapmış, i'lâ-yi kelimetullah için üç kıtada at koşturmuştur. Onun için ben gururla Türk'üm ve Türk İslam ülkücüsüyüm diyorum. 

32 YILDIR İLKELERİMİZLE AYAKTAYIZ

Onun için biz uyarlarımızı yapıyoruz. Yapmakla mükellefiz. Vatandaş benden bunu istiyor, partimden bunu istiyor. Sana güç vermedik, seni Meclise sokmadık, sana grup vermedik ama en azından bunu dillendir diyor. Ben de lisani münasiple bunu dillendiriyorum ve dillendireceğim. Çünkü biraz önce söyledim. Biz ilkeleriyle hareket eden bir partiyiz. 32 yıldır bu şekilde ayakta kaldık. İktidar görmüş partiler bugün yok Türkiye'de. Mecliste güçlü gruplarla temsil edilmişler yok. Milyarlarca hazine yardım alanlar yok. Ama çocuklarının süt parasından, ailesinin rızkından keserek bağış yapan, hayret ödeyen, dava arkadaşlarımızın fedakârlığıyla 32 yıldır Büyük Birlik Partisi var ve Allah'ın inayeti ve izniyle var olmaya devam ediyoruz.

Kıymetli kardeşlerim, kıymetli misafirlerimiz, kıymetli dava arkadaşlarım bu duygu ve düşüncelerle sizleri bir kez daha sevgiyle, saygıyla, hürmet ve muhabbetle selamlıyorum. Kongremizin hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Hak'tan niyaz ediyorum. Katılımınız için kıymetli misafirlerimize, AK Parti İl Başkanımıza, diğer siyasi parti temsilcilerimize, başta şehit ailesi derneklerimize muhtarlarımıza, sivil toplum örgütlerimize, basınımıza şükranlarımı sunuyorum ve bugüne kadar hizmet eden arkadaşlarımıza teşekkür ederken bugün bu kongrede tekrar yetki alacak olan il başkanımıza, il yönetimimize şimdiden hayırlı olsun diyorum ve başarılarının devamını diyorum. Allah yar ve yardımcımız olsun diyorum. Sağ olun, var olun, Allah'a emanet olun.”

Balıkesir Olağan İl Kongremizde İl Başkanımız Hamza Başarır, delegelerimizin oylarıyla yeniden göreve geldi. Yeniden göreve seçilen İl Başkanımız Hamza Başarır ve il yöneticilerimize muvaffakiyetler diliyor, kongremizin partimize, davamıza, milletimize ve ülkemize hayırlı olmasını Yüce Allah’tan niyaz ediyoruz.

Galeri