Yükleniyor...
22 Kasım 2025 • Büyük Birlik Partisi Genel MerkeziBüyük Birlik Partisi

Sayın Genel Başkanımız, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu Eğitim Toplantımızda konuştu

Genel Başkanımız Sayın Mustafa Destici, Büyük Birlik Partimizin Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu Parti İçi Eğitim Toplantısı'nın açış konuşmasını gerçekleştirdi. Genel Başkanımız Sayın Destici, toplantıda partimizin Türkiye ve Dünya politikasını değerli partililerimize anlattı. Sayın Genel Başkanımız, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu Eğitim Toplantımızda konuştu

Genel Başkanımız Sayın Mustafa Destici, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu Parti İçi Eğitim Toplantımızın açış konuşmasında Büyük Birlik Partimizin Türkiye ve dünyadaki gelişmeler karşısındaki politikaları aktardı. Genel Başkanımız Sayın Destici, yaptığı konuşmada şunları söyledi:

"Son günlerde ülkemizin farklı illerinde kimyasal madde ve zehirlenmeleri nedeniyle maalesef ölümler yaşandığına şahitlik ediyoruz. Öncelikle bu hadiselerde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza, insanlarımıza Cenab-ı Hak'tan rahmet diliyorum. Geride kalan aile fertlerine ve yakınlarına da başsağlığı ve sabır niyaz ediyorum.

KİMYASAL MADDE ZEHİRLENMELERİ

Şu gerçeklerle çok ağır bedeller ödeyerek yüzleşiyoruz. Maalesef kurallar yetersiz. denetimler yetersiz, cezalar yetersiz. Bir otelde böcek ilacı nedeniyle bir ailenin yok olmasını bugünün dünyasında, şartlarında ve imkanlarında kabul etmemiz asla mümkün değildir. Uzmanlar tarafından kimyasal silahlarla eşdeğer sayılan alüminyum fosfatın her yerde satılması ve bir otelde uygulanmasını hakikaten aklımız almıyor.

Daha dün tüm gazetelerde gördük, İstanbul Şişli'de ruhsatsız ve üç kez mühürlenmiş bir restoranda zehirlenen 25 kişi hastanelik oldu. Esenyurt'ta 13 yaşında bir evladımız, bir restorandan sipariş ettiği döneri yedikten sonra evinde fenalaşarak hayatını kaybetti. İşte böcek ailesinin mazisini yaşadığı hadiseyi ve bir otelin nasıl onlara mezar haline geldiğini günlerdir televizyonlardan takip ediyoruz. Bu örnekleri artırabiliriz.

Hemen hemen her gün karşı karşıya geldiğimiz vakalarla içinde bulunduğumuz durumla vatandaşlarımızın güvenliğini sağlama konusunda maalesef gelişmiş ülkelerle aramızdaki farkın ne kadar büyük olduğu konusunda da bir kez daha yüzleşiyoruz. Bunlar çok zor işler değil. Bunlar yapılacak yeni kanuni düzenlemelerle, denetimlerin sıklaştırılmasıyla, göz yumulmamasıyla, cezaların arttırılmasıyla pekâlâ halledilebilir. Bunlar sorumlulara bir ders ve ibret olmalıdır. Ve milletimiz açıkça bundan sonra televizyonlardan ya da başka haber kanallarından vatandaşlarımızın yedikleri gıdalardan zehirlenerek hastaneye kaldırıldığını, daha da kötüsü hayatını kaybettiğini ya da kaldığı otellerde ya da başka noktalarda yapılan ilaçlamalardan sonra zehirlenerek hayatını kaybettiğini duymak istemiyor. İnsan hayatı bu kadar ucuz değil, ucuz olmamalı.

VATANDAŞIN GÜNDEM MADDESİ: EKONOMİ

Bugün sokağa çıkıp kamuoyu araştırması yapsanız ya da vatandaşla yüzleşseniz -ki biz hemen hemen her gün sokaklardayız, geçtiğimiz günlerde Kırşehir'deydik, ondan önce Mersin'deydik, yarın da inşallah Balıkesir'de, pazartesi de Sındırgı’da olacağız- vatandaşımızın birinci gündemi ekonomi, bunun içerisinde de hayat pahalılığı ve maalesef geçim zorluğu ve geçim sıkıntısıdır.

Detaylarına geçtiğimiz toplantılarda ya da kongre konuşmalarımda girdim, açıkladım. İlkesel ya da temel olarak şunu söylemek istiyorum ki, Türkiye'de maalesef maaşlar adaletsiz dağıtılıyor. Her hafta hatırlatmanın faydalı olacağını düşünüyorum. Kamuoyunun da bunu gündeme alması gerektiğini düşünüyorum.

EMEKLİLERİN DURUMU

16 milyon emeklinin sesi olmak zorundayız. Bundan iki sene önce en düşük emekli maaşı, en düşük memur ve kamu işçisi maaşının 3'te 2'si iken bugün 3'te 1'ine düşmüşse bunu konuşmanın, gündeme getirmenin ve düzeltilmesi için her türlü çabayı göstermenin bir vebal, bir sorumluluk olduğunu düşünüyor ve onun için de bunu her fırsatta söylüyoruz, düzeltilene kadar da söylemeye devam edeceğiz.

ASGARİ ÜCRETLİLERİN DURUMU

Aynı şey asgari ücretlimiz için de geçerlidir. 2025 Ocak ayında yılsonu enflasyon yüzde 50 olmasına rağmen asgari ücret yüzde 30 arttırılmıştır. Yüzde 20’lik bir hak kaybı yaşanmıştır. Şimdi bakıyorum, yılbaşı asgari ücret artış oranlarıyla ilgili 20 mi, 25 mi, 30 mu olacak gibi rakamlar ifade edilmektedir. Çok açık ve net söylüyorum. 2025 Ocak'tan yüzde 20 alacaklıdır asgari ücretli. Bu yılsonu enflasyonu da 30’un üzerinde çıkacaktır. Bu sebeple 20 artı 30 eşittir 50 asgari ücret, en az yüzde 50 düzeyinde artırılmalıdır.

ÜRETİMDE DIŞA BAĞIMLILIK

Hayat niye pahalıdır? Bazı ürünlerde dışa bağımlılık. ithalat, bütün bunları görüyoruz ama gıdada Türkiye'nin dışa bağımlılığını ya da ithalata yönelmesini anlamıyoruz. Türkiye gıdanın her alanında iyi yönetildiğinde, üreticimiz desteklendiğinde, kendi kendine yetmenin ötesinde bütün komşularını doyuracak toprağa da suya da sahiptir. Maalesef bu yeteri kadar değerlendirilememektedir. Çiftçimiz, üreticimiz daha fazla desteklenmelidir. Ve gıda maddelerinin yurt dışından ithalatı zorunlu olmadıkça yapılmamalıdır. Hele ki iç piyasayı dengeleme adına hiç yapılmamalıdır. İç piyasayı ithalatla dengelemeye kalktığınızda kendi üreticinizi yok edersiniz. Bu daha çok ithalat getirir ve bu fiyatların daha fazla artmasına sebep olur. Yapılacak iş ekili olmayan alanların tarıma kazandırılması, sulu tarımın oranının yükseltilmesi, başta tohum, gübre, mazot yeticimizin desteklenmesi ve en önemlisi de ürettiği ürünün değerinden alınıp satılması.

O gün biz de Kırşehir pazarında gördük. Çiftçinin tarlasından üreticinin tarlasından 2 liraya alınmaya çalışılan kıvırcığın markette 25 lira olduğunu görüyorsunuz. Yani on kattan daha fazla fiyata satılıyor. Şimdi bunun denetlenmesi lazım. Madem ki bu 25 lira, o halde en azından üretici bunu 10 liradan satabilmeli. Üreticinin elinden zorla 2 liraya alınıyor. Para verilmiyor. Ama markette 25 lira, pazarda 20 lira. Ve vatandaşımız da pahalı tüketmek zorunda kalıyor. Bu sadece kıvırcık ya da marul değil. Elma, mandalina, portakal, limon için de geçerli. Ve et, süt ürünleri içinde geçerli.

Bugün özellikle köylerde süt üreticiliği yapan vatandaşlarımızın pek çoğu bunu terk etmektedir. Çünkü ürünlerini hakları olan fiyattan satamamaktadırlar. Onlar sütlerini 15 liraya satamazken, vatandaş marketten markasına göre 40 liraya, 50 liraya süt almaktadır. Onun için buraların düzeltilmesi gerekmektedir ve üretici desteklenmesi gerekiyor. Bunun için de az önce söylediğimiz zehirlenmelerin yaşandığı hadiselerde olduğu gibi, bu konuda da denetimler sıklaştırılmalı. Vurguncuya, soyguncuya, kalpazana asla fırsat verilmemeli, üreticimiz ve tüketicimiz korunmalıdır.

İSRAİL

Dün terörist İsrail'in katil ve soykırımcı başbakanı Netanyahu, Aralık 2024’ten bu yana İsrail'in işgali altında bulunan Suriye'nin güneyindeki tampon bölgeye gitti. Ve İsrail ateşkes anlaşmalarına rağmen saldırılarına devam ediyor. Filistin'de, Lübnan'da, Suriye'de insanları Müslümanları, mazlumları, masumları öldürmeye devam ediyor. Her bir saldırıda, her bir ölümde dünyada hâkim olan siyasi düzeni, uluslararası hukukun ve uluslararası kuruluşların -bu elbette ilanihaye sürmeyecektir, bir sonu gelecektir- dünyada Müslümanlara ya da masumlara yönelik saldırılarda üç maymunu oynadığını görüyoruz. Ama kendilerine yönelik en ufak bir saldırı meydana geldiğinde neler olduğunu da görüyoruz.

Terörist İsrail'in Gazze'de gerçekleştirdiği soykırıma hep birlikte şahitlik ettik. Ya da Amerika Birleşik Devletleri'nin geçmişte Afganistan'da, Irak'ta yaptıklarını ya da dünyanın farklı coğrafyalarına yaptıklarına şahitlik ettik. Onun için ne diyoruz? Güçlü olmak zorundayız. Birlik olmak zorundayız. Kenetlenmek zorundayız. Ve düşmana asla fırsat vermemek zorundayız.

BÖLÜCÜ TERÖR ÖRGÜTÜ PKK KONUSU

Bugün burada Akdeniz bölgemizden Adana, Antalya, Hatay, Isparta, Mersin, Kahramanmaraş; Güneydoğu Anadolu bölgemizden Gaziantep, Diyarbakır, Şanlıurfa, Batman, Adıyaman, Mardin, Şırnak ve Hakkâri il temsilcilerimiz var. Öncelikle bir kez daha saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum.

102 YILDA TERÖRLE MÜCADELE İÇİN HARCANAN PARA, TÜM BORÇLARIN 4 KATI

Ülkemiz 41 yıldır kanlı hain ve kahpe bir terör örgütünün saldırılarıyla karşı karşıya kaldı. Bu saldırılarda on binlerce insanımızı kaybettik. Binlerce şehit verdik. Binlerce gazimiz ülkemizin kaynakları 2 trilyon dolardan fazla kaynağımızı terörle mücadeleye harcadık. Önce de bunun büyüklüğünün anlaşılması açısından verdiğim örneği tekrar vermek istiyorum. Türkiye'nin, 102 yıllık Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin iç-dış kamu-özel borç toplamı 550 milyar dolar civarında. Ama bu 40 yılda terörle mücadeleye bunun dört katına yakın yani 2 trilyon dolardan fazla para harcanmış.

BÖLGE İNSANIMIZIN MAĞDURİYETİ

Bölge insanımız en çok mağdur edilmiş. Topraklarını terk etmek zorunda kalmış. Şimdi istatistiki rakamlara bakıyorsunuz; en çok göç veren bölge. İşsizliğin en yoğun olduğu bölge. Eğitim seviyesinin en düşük olduğu bölge. Kişi başına milli gelirin en düşük olduğu bölge. Yani bütün olumsuzluklarda ilk sıralarda.

-İyi bir tercih- Allah'tan nüfus artışında birinci sırada. Yani onlarda da böyle nüfus artışı olmasa bugün bir buçuklara düşmüş olan nüfus artışımız birler seviyesine inecek. Bu konuda bütün bölgelerimizi Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgemizi örnek almaya davet ediyorum.

Bu 41 yıllık süreç içerisinde en çok bölge insanımız hayatını kaybetti. Güvenlik korucularımızdan binlerce şehit ve gazi var. Onların köyleri, mezraları, evleri basıldı. Onların öğretmenleri, imamları şehit edildi. Onların köyüne, şehrine, ilçesine hizmet götürmek için çalışan işçiler katledildi. Aileler yok edildi. Ailelerin kızları, erkekleri zorla dağa, terör örgütüne götürüldü. Onun için PKK terör örgütü en çok kime zarar verirdi diye baktığımızda, en çok bölge insanına ve bölgede yaşayan kardeşlerimize ve daha da açıkçası Kürt köken kardeşlerimize zarar verdi.

PKK, EMPERYALİSTLERİN VE SİYONİSTLERİN MAŞASIDIR

Bugün işte bütün teşkilatlarımız burada. Gaziantep, Adıyaman, Mardin, Şırnak il başkanlarımız burada, ilçe başkanlarımız burada. Ve biz kendileriyle sürekli de istişare halindeyiz. Bir tanesi bile PKK'nın Kürtlerin ve bölgenin temsilcisi olduğunu kabul etmiyor. Çünkü hepimiz biliyoruz ki bu kanlı ve hain terör örgütü PKK asla Kürtlerin değil, emperyalistlerin, siyonistlerin daha da açıkçası ABD'nin, batılı bazı devletlerin ve o devletlerin CIA gibi MOSSAD gibi istihbarat örgütlerinin temsilcisidir. Onların maşasıdır.

PKK’NIN TASMASININ ZİNCİRİNİ ELİNDE TUTANLAR

Geçtiğimiz günlerde yaptığım konuşmada şunu demiştim: Emperyalistlerin, siyonistlerin, bu istihbarat örgütlerinin, terör örgütlerinin boyunlarındaki tasmaları çıkarmadan onlarla muhatap olunamaz. Çünkü görünürde terörist başı muhatap sanırsınız ya da terör örgütünün temsilcilerini ya da siyasi uzantılarını muhatap sanırsınız ama aslında muhatap, onların boynundaki tasmanın zincirini elinde tutanlardır. Bunu asla ve kat'a aklımızdan çıkarmamalıyız.

TERÖRLE, TERÖRİSTLE MÜZAKERE OLMAZ

Büyük Birlik Partisi olarak kurulduğumuz günden bu tarafa İlkesel bir duruş ortaya koyduk. Terörle, teröristle müzakere olmaz, bunlarla müzakere edilerek sorun çözülmez. Daha önce bunlar denendi ve maalesef faturayı Türkiye Cumhuriyeti Devleti ödedi. Kürdüyle, Türkmeniyle, Arabıyla, Çerkeziyle, Alevisiyle, Sünnisiyle Türk milleti ödedi ve en çok da bölgede yaşayan kardeşlerimiz ödedi. Onlar ağır bedeller ödediler. Ve şimdi yine bölgede bugüne kadar devletin yanında durmuş, güvenlik korucusu olarak can vermiş, her türlü varını yoğunu terörle mücadeleyi adamış, devletin varlığının, ülkenin bütünlüğünün yanında durmuş olan kardeşlerimiz endişelidir. Acaba geçmişteki gibi bir süreç mi yaşanacaktır? Ve buralarda sözde hâkimiyet tekrar PKK ve onların uzantılarının eline mi geçecektir? Biz yine geçmiş çözüm süreçlerinde olduğu gibi burada mağdur ve masum bir hale mi düşeceğiz, diye bir endişe vardır. Bunu onlara yaşatmaya kimsenin hakkı yoktur.

Benim tarafım bugüne kadar her türlü tehdide, şantaja, ölüme rağmen devletinin yanında duran, birliğin yanında duran Kürt kardeşimin yanında. Onun için biz asla terör örgütünü Kürt kardeşlerimizin temsilcisi olarak kabul etmedik ve kabul etmiyoruz. Onun için muhatap alınmasını da doğru bulmadık ve doğru bulmuyoruz. Muhatap alınması gereken birisi varsa o da bugüne kadar bin yıllık bu süreçte -öyle aileler var ki- bin yıldır bu devletin ve milletin yanındalar. İşte muhatap almanız gereken asıl onlardır. Ama onlar zaten hazır çantada keklik diye bakarsanız, yarın onları da yanınızda bulamazsınız.

TERÖRSÜZ TÜRKİYE

Geçmiş süreçlerin faturası hep devlete, ülkeye, millete en çok da bölge insanımıza çıktı. Bugün de biz terörsüz Türkiye'nin karşısında değiliz. Elbette terörsüz Türkiye istiyoruz. Hatta coğrafyamızın terörsüz olmasını istiyoruz. Şu anda zaten terörsüz bir Türkiye var. Türkiye Cumhuriyeti devleti, kahraman Türk ordusu, terör örgütünü yendi zaten. Büyük bir mücadelenin sonunda yendi. Kendi topraklarında neredeyse bir tane bile terörist bırakmadı. Askerinin, güvenlik korucusunun kahramanlığıyla, savunma sanayinde son yıllarda attığı adımlarla, özellikle İHA ve SİHA'ların terörle mücadelede devreye girmesiyle, daha farklı silahların devreye girmesiyle Türkiye bu mücadeleyi kazandı. Onun için bugün Türkiye'de terör yok.

25-30 SİLAHIN KAZANDA YAKILMASI MIDIR SİLAH BIRAKMAK?

İşte bölge teşkilat mensuplarımız burada. Hangisinin ilinde ya da ilçesinde ya da köyünde bugün terör var ya da terörist var? Yok zaten. O halde yapılmak istenen nedir? PKK'nın silah bırakması, kendini feshetmesi -bundan da memnuniyet duyarız- şartsız, pazarlıksız, müzakeresiz silah bırakma ve kendini feshetme ama aradan geçen bir yıldan fazla bir süreçte… Bunu gördük mü? Görmedik. Hiç kimse bunu unutturmaya çalışmasın. Bunu unutmadık ve unutmayız. 25-30 tane silahın bir kazana atarak yakılması mıdır silah bırakmak? Ya da 20-25 çapulcunun ‘Türkiye'den çıktı, Kandil'e gitti’ görüntüsü müdür, PKK'nın kendisini feshetmesi? Bunları kabul etmemiz mümkün değil. Milletimizin kahir ekseriyeti de bunları kabul etmiyor. PKK silah bırakmamışken, kendini feshetmemişken, silah bıraktığı ya da kendini feshettiği varsayılarak yeni adımların atılmasını kabul etmenin, Türkiye ve Türk milleti adına da tehlikeli bulduğumuzu ifade etmek istiyorum.

Bakın Suriye'deki yapısı Amerika'nın kontrolünde olduğu gibi devam etmektedir, Irak'taki varlığı devam etmektedir. Türkiye'de siyasi bölücülüğün temsilcisi haline gelmiş, siyasi parti ya da onun uzantıları varlıklarını devam ettirmektedir. Hal böyleyken bizim sanki PKK tümüyle sıra silah bırakmış, tümüyle kendini feshetmiş gibi bir durumu kabul etmemiz mümkün değildir. Bunu milletimizin de kabul etmediği çok açık ve nettir.

KOMİSYONUN, ÖCALAN’LA GÖRÜŞME KARARI

Bakın işte dün Terörsüz Türkiye Komisyonunda -ki, bu komisyonun adı da biliyorsunuz, PKK'nın siyasi partisinin talebiyle Terörsüz Türkiye olarak değil başka bir isimle adlandırıldı- yapılan oylamada oy çokluğuyla PKK terör örgütünün elebaşısı Öcalan'la görüşmek için, işlediği terör suçları nedeniyle hüküm giydiği, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının infaz edildiği İmralı’da görüşme kararı aldı.

Bir kere daha ifade ediyorum. Konunun gündeme geldiği ilk gün ne söylediysek bugün de aynı noktadayız. Çünkü hiçbir değişiklik olmadı, silah bırakma ve kendini feshetme konusunda. Aslında söylememiz ve yapmamız gerekenler Türkiye'nin bölücü terör eylemlerine maruz kaldığı ilk günden bu yana da değişmedi. 

Çarşamba günü yaptığımız basın toplantısında genel hatlarıyla ifade etmiştim. Kısaca birkaç cümleyle değinmek istiyorum.

Geçmişte terör örgütünün işlemiş olduğu suçlar asla yok sayılamaz. O suçları yok saydığınızda bölge insanınızı yok saymış olursunuz. Devletin yanında duranı yok saymış olursunuz. Şehitlerinizi, gazilerinizi, onun geride kalan ailelerinizi yok saymış olursunuz. Bir kere herkes işlediği suçun bedelini hukuk önünde ödemelidir. Nedamet getirmelidir ve özür dilemelidir. Böyle bir şey görüyor muyuz? Görmüyoruz. PKK'nın Kürtlerin temsilcisiymiş gibi kabul edilmesi, terörle mücadele konusunda yapılabilecek en yıkıcı hata olmasının yanında -biraz önce de ifade ettim- Kürt kökenli vatandaşlarımıza, kardeşlerimize yapılmış çok büyük bir haksızlık ve hakarettir.

KÜRTLER PKK’YI, TERÖRİST BAŞINI TEMSİLCİ OLARAK KABUL EDİYOR MU?

İşte Kürtler bu salondadır. Hangisi PKK'yı ya da terörist başını temsilci olarak kabul ediyor? Ediyor musunuz? (Hayır.) Ediyor musunuz? (Hayır.) Ediyor musunuz? (Hayır.) Evet bakın, bir tane bile kabul eden yoktur. PKK terör örgütünü Türkiye Cumhuriyeti ile, terör örgütü mensuplarını da güvenlik güçlerimizle denk taraflarmış gibi görüntü verilmesini bırakın, aynı cümlenin içinde telaffuz edilmesini dahi kabul edemeyiz ve doğru bulmayız. 

PKK, ABD’NİN DESTEĞİ OLMADAN BİR MERMİ, BİR DİLİM EKMEK BULAMAZ

Konunun gündeme geldiği ilk günden beri milletimizin; özellikle terör mağdurlarının, şehit ailelerinin, güvenlik güçlerimizin, güvenlik korucularımızın, mensuplarının ve Güneydoğu Anadolu'da 40 yıldır terör tehdidiyle yaşayan, buna rağmen devletine, milletine, bayrağına, İstiklal Marşına ve hukuka bağlı kalan aziz vatandaşlarımızın, Kürt kardeşlerimizin son derece rencide olduğunu görmekteyiz. Bugünün dünyasında hiçbir terör örgütü, arkasında bir istihbarat kuruluşunun, dolayısıyla da bir devletin desteği olmadan ayakta duramaz. PKK da ABD'nin desteği olmadan bırakın ayakta durmayı, elemanlarına tek bir mermi, bir dilim ekmek ulaştıramaz. Gerçek budur. Onun için neyle, kimle karşı karşıya olduğumuzu görmek zorundayız.

DEVLET SUÇLULARLA PAZARLIK MASASINA OTURURSA İKİ BÜYÜK BEDEL ÖDENİR

Bugün yaşananların, gelecekte ağır bir şekilde bedelini ödeyeceğimiz iki yönü daha var. Birincisi; devlet suçlularla pazarlık masasına oturmaz. Bu yaklaşım devletin güvenlik ve adalet kurumlarına dair her şeyi tahrip eder. İkincisi; terör yoluyla netice alınabileceğine dair bir kapı aralanmasıdır. Bu hata sadece ülkemiz için değil, dünya üzerinde emperyalizmin hedefindeki her yer için bugünkü terör riskini misliyle güçlendirecektir.

Hukuktan ve Cumhuriyetin temel niteliklerinden verilecek herhangi bir taviz, bu kararın müsebbipleri tarafından tarih önünde de, milletimizin karşısında da asla izah edilemeyecektir.

DEM EŞBAŞKANI ‘DERHAL’ DİYEREK TALİMAT VERİYOR

Bakın ‘pazarlık yok, müzakere yok’ deniyor. Peki niye gidiliyor o zaman İmralı Adası'na? Terörist başının söylediği demokratik dönüşümden kastedilen nedir? Ya da daha dün DEM eş başkanlarından bir tanesi normalleşme şartlarını açıklıyor. Neymiş? ‘Geçiş dönemi yasası çıkarılmalı ve demokratik entegrasyon sağlanmalıdır.’ Allah aşkına soruyorum. Ne anlıyorsunuz demokratik entegrasyon denilince? Nedir yani buradan talep edilen? ‘Kayyum yasası acilen kaldırılmalıdır. Barış akademisyenleri ve KKK'lılar iade edilmelidir. Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Osman Kavala, Can Atalay ve daha adını saymadığımız yüzlerce, binlerce terör örgütü tutuklusu arkadaşımız’ diyor, -tırnak içinde kendi arkadaşlarını ifade ediyor- ‘Derhal serbest bırakılmalıdır’ diyor. ‘Derhal.’ Talimat veriyor. ‘Derhal serbest bırakılmalıdır.’ Yani bu gücü nereden alıyor? Bu sözü söyleme cüretini nereden alıyor? İşte bugün yaşananlardan alıyor. Bunu söyler, ses çıkarmazsanız; Mecliste gelir, ‘terörist başı’ için slogan atılır. Ses çıkarmazsanız, Diyarbakır Sur'da terörist başının bayrağı asılmaya çalışılır. Ses çıkarmazsanız, işte size bugün talimat gibi ‘derhal serbest bırakın’ der. Emrivaki.

‘KÜRT SORUNU’NDAN KASITLARI ‘STATÜ’ SORUNUDUR

Bu millet bunları kabul etmez. Kendimizi asla kandırmayalım. Yani ne terörist başını ne terör örgütünün konumunda, düşüncesinde bir değişiklik asla yoktur. Olması da mümkün değildir. Terörist başının ifadeleri, durduğu yer ve sözleri gayet açıktır. Kürt sorunundan kasıtları bir statü sorunudur. Bir egemenliği paylaşmak istemektedirler. Nasıl ki tevhit inancı şirk kabul etmezse; egemenlik de, devlet de kendisine ortak kabul etmez. Herkes bunu aklına soksun.

Bu millet, Kürt'üyle, Türkmen’iyle buna müsaade etmez. Kürt’ü PKK'dan ya da Apo'dan, terörden ayıran ahlaki, siyasi ve stratejik çizgiyi koruyamayan hem kendine hem de bu coğrafyaya büyük kötülük eder. Bunu asla unutmamamız gerekiyor.

İMRALI İLE GÖRÜŞME!

‘İmralı ile görüşme’, üstü kapalı ve dolaylı bir ifadedir. Aslında ve özünde Öcalan'ın ayağına gitme teklifidir bu. Mukadderatına 40 yıl ihanet etmiş, dünyanın en kanlı örgütünü kurmuş ve buna 40 yıl boyunca liderlik etmiş, işlediği bütün suçların sorumluluğunu üzerinde taşıyan bir terörist başının bu denli legalize ve sempatize edilmesini kabul etmez, bu kabul edilemez. Bu hukuka da kamu vicdanına da aykırıdır. Hiçbir büyük ülke, bir numaralı halk düşmanı haline gelmiş birisiyle barış yapmaz ve yapamaz. Bunun adı barış olmaz. Bu durum ileride devlet ve topluma savaş ilan edeceklere de büyük bir cesaret verir ve yol olur.

HER DEVLETİN BİR RESMÎ DİLİ OLUR, EĞİTİM DİLİ OLUR

Onun için elbette Türkiye Cumhuriyeti Devleti hukuk içerisinde terörle mücadelesini devam ettirecektir. Bunu başından itibaren ifade ediyoruz. Elbette sapla samanı, yaşla kuruyu aynı kefeye koymayacaktır. Elbette bugüne kadar bu konularda da devletimiz başarıyla bir sınav vermiştir. Aynı şekilde ordumuz ve güvenlik güçlerimiz de başarılı bir sınav vermişlerdir. Bir kere daha söylüyorum. Biz birlikten yanayız, büyük birlikten yanayız, kardeşlikten yanayız. Bin yıldır bu topraklarda kardeşçe yaşıyoruz. Ve bu ülkede yaşayan her bir vatandaşımız Kürt, Arap, Türkmen, Çerkez, Boşnak, Alevi, Sünni elbette ki doğuştan getirdikleri haklarını kullanmalıdır. Bunlar onların ana sütü gibi haklarıdır ve helaldir. Elbette ki herkes ana dilini konuşmalıdır. Ana dilini öğrenmelidir. Ana dilinde yazmalıdır. Müzik söyler, dinler. Ama devletin varlığı ve ülkenin bütünlüğü, milletin birliği için her devletin bir resmi dili olur. Eğitim dili olur. Olmazsa ne olur? Irak gibi olursun. Olmazsa ne olur? Suriye gibi olursun. ‘Olmayabilir.’ Ama sonun öyle olur.

‘KÜRT MESELESİ’ SÖYLEMİNİ TERÖR ÖRGÜTÜNE SÖYLETEN EMPERYALİSTLER VE SİYONİSTLERDİR

Ama bak bakalım Avrupa ülkelerine, Amerika'sına, diğer bütün gelişmiş ülkelerine, en çok övdükleri Baltık ülkelerine, Kuzey ülkelerine, İsveç'ine, Danimarka'sına, Finlandiya'sına. Her ülkenin dediğim gibi resmi bir dili olur, bir eğitim dili olur. İşte olmazsa Irak gibi olur, Suriye gibi olur. Ve benim en çok da bölgede yaşayan kardeşlerim bunun idrakindedir. Çünkü sınırlarının hemen öbür tarafında ne yaşandığını en çok onlar görmektedir. Onun için biz ‘Kürt meselesi yoktur. Bir terör meselesi vardır’ derken bunu kastediyoruz. Ve Kürt meselesi diye bugün bize dayatılan terör örgütünün bir söylemidir. Ve terör örgütünün de buna söyleten, terör örgütüne de bunu söyleten emperyalistler ve siyonistlerdir. Bölecekleri, parçalayacakları, iç huzursuz yaratacakları, iç savaşa sürükleyecekleri ülkelerde bunu yapmaktadırlar. Onun için bu oyuna asla gelmemeliyiz. 

BİR YILDIR BU TOPRAKLARDA BİRLİKTEYİZ

Bir kere daha söylüyorum: Benim yanım Kürt kardeşlerimin yanıdır, Arap kardeşlerimizin yanıdır, Türkmen kardeşlerimizin yanıdır. Yani bu ülkede yaşayan, devletin varlığının, ülkenin bütünlüğünün, milletin birliğinin yanında duran -hangi etnik kökene ya da mezhebi anlayışa bağlı olursa olsun- o kardeşlerimin tümünün yanıdır. Bizim tarih birliğimiz vardır. Bin yıldır bu topraklarda birlikteyiz. Acıları birlikte yaşamışız. Sevinçleri birlikte yaşamışız. Ve bizim bugün aynı şekilde ülkü birliğimiz vardır. Geleceğe birlikte yürüyoruz. Ve bugün bu ülkede hangi etnik kökene ya da mezhebi anlayışa sahip olursa olsun her insan bu ülkenin istediği köyünde, ilçesinde, şehrinde yaşayabilmektedir.

Bugün Güneydoğu Anadolu bölgesinden daha fazla Türk kökenli kardeşimiz Ege'de, Akdeniz'de, Marmara'da yaşamaktadır. İstanbul'da, Adana'da, Mersin'de yaşamaktadır. İşte burada Adana, Mersin Teşkilatımız da var, Diyarbakır Teşkilatımız da var, Urfa Teşkilatımız da var. Bu insanların bu yaşadıkları illerde birbirleriyle bir problemi var mı? Yok. Kim problem çıkarıyor? Terör örgütü çıkarıyor. Niye çıkarıyor? Tasmasını elinde tutanlar öyle istediği için çıkarıyor.

BİN YILLIK KARDEŞLİĞİMİZİN MASA BAŞINDA BOZULMASINA MÜSAADE ETMEYECEĞİZ

Evet terörsüz Türkiye istiyoruz. Kardeşlik istiyoruz. Barış istiyoruz. Ama bunun terörle teröristle masaya oturarak, müzakere edilerek ya da terörist başının ayağına gidilerek olmayacağına da inanıyoruz. Biz işte bu salonda olduğu gibi Türkiye'nin her tarafındaki hangi etnik köküne ya da mezhebi anlayışa sahip olursa olsun o kardeşlerimizle kucaklaşarak barışımızın kardeşliğimizin devam edeceğine inanıyoruz. Biz zaten savaşmıyoruz ki neyin barışını yapacağız? Biz zaten küs değiliz ki barışacağız? Biz zaten kardeşiz. Bin yıldır kardeşiz. Biz Allah'ın emriyle birbirimize kardeş olmuşuz. Bizim için en büyük emir o. En büyük söz Allah'ın sözü. Allah bizi birbirimize bağlamış. Onun için bizim kardeşliğimiz inancımızın, kültürümüzün, kimliğimizin bir gereğidir. Bunu bugüne kadar bozamamışlardır. Saldırılarla, terörle bozamamışlardır. Masa başında bozulmasına da asla müsaade etmeyeceğiz."

Galeri