Genel Başkanımız Sayın Mustafa Destici'nin Kırşehir İl Kongremizde yaptığı konuşma şu şekilde:
"13. yüzyıllarda Kırşehir'de, şimdiki adıyla üniversite olan büyük bir medrese kuran Cacabey'in torunlarına; bu ülkeye, bu topraklara esnaflık ve yardımlaşma ahlakını getiren Pir Ahi Evran'ın torunlarına; Aşık Paşazade'nin torunlarına, yani siz kıymetli Kırşehirli gönül insanlarına, gönül kardeşlerime bir kez daha selam olsun; hoş geldiniz, şeref verdiniz.
‘Bildiğim yolda ayrı gitmedim. Kovular getirip gıybet etmedim. Gönüller kırıp can incitmedim. Bir garip sazımı çaldım giderim’ diyen Neşet Ertaş'a rahmet olsun.
GÜRCİSTAN’DA DÜŞEN ASKERÎ UÇAK
Sözlerimin başında Azerbaycan'dan kalktıktan sonra hemen Gürcistan sınırı girişinde düşen askerî nakliye uçağımızda bulunan ve bu elim hadisede hayatını kaybeden 20 kahramanımıza, 20 şehidimize bir kez daha Allah'tan rahmet diliyorum. Ruhları şad olsun, mekânları cennet olsun. Başta eşleri, çocukları, ana babaları olmak üzere tüm aile fertlerine, yakınlarına, Türk Silahlı Kuvvetlerimizin, askerimizin her bir ferdine, aziz ve necip Müslüman Türk milletimize başsağlığı ve sabır niyaz ediyorum.
“BİZ BU VATANI EMLAK OFİSİNDEN SATIN ALMADIK”
Elbette ki bu topraklar şehit kanlarıyla sulanmıştır. Biz bu toprakları birilerinden bağış olarak almadık. Birileri bize hibe etmedi. Ya da emlak ofisinden de satın almadık. Biz bu toprakları şehitlerimizin kanlarıyla aldık. Yani aziz ve necip Türk Milleti bu toprakları kan dökerek, kan vererek aldı. Şehit vererek aldı. Bu Anadolu topraklarında 1071'den 1923'e kadar milyonlarca şehit verdik. Yüz binler demiyorum bakın, milyonlarca şehit verdik. Ve o şehitlerimizin aziz hatırasına sahip çıkmak gibi bir vebali, mesuliyeti, sorumluluğu taşıyoruz. Atalarımız Sultan Alparslan'dan Gazi Mustafa Kemal Paşa'ya kadar bize müstakil, hür, bağımsız bir vatan teslim ettiler. Bize düşen bu vatanı korumaktır. Bu devleti korumaktır. Ülkenin bütünlüğünü genişleterek, misak-ı milli sınırlarına ulaştırarak korumak ve muhafaza etmektir. Ve milletin birliğini muhafaza etmektir. Milletin kardeşliğini muhafaza etmektir.
“BU MİLLETİN ADI TÜRK MİLLETİDİR”
Şimdi birileri buna ortakçı çıkmaya çalışıyor. Bugüne kadar buna müsaade etmedi. Bundan sonra da müsaade etmeyecektir. Bu devletin adı Türkiye Cumhuriyeti'dir. Bu milletin adı Türk milletidir. Bayrağımız rengini şehitlerimizin kanından alan ay yıldızlı al bayraktır. Marşımız İstiklal Marşı, başkentimiz Ankara'dır. İnşallah bu millet bugüne kadar 32 yıldır Büyük Birlik Partisi'ne böyle bir imkân, böyle bir fırsat, böyle bir yetki vermedi. Versin, bakalım çekiyor muyuz, çekmiyor muyuz? O zaman herkes görür.
TERÖRSÜZ TÜRKİYE
Hepimiz terörsüz Türkiye isteriz. Kürdüyle, Türkmeniyle, Alevisiyle, Sünnisiyle, Çerkeziyle, Arabıyla, Boşnağıyla, Arnavutuyla; Doğulusu, Batılısı, Kuzeylisi, Güneylisi; kadını, erkeği, yaşlısı, genci... Elbette hepimiz terörsüz Türkiye isteriz. Niye şehitler verelim? Niye gençlerimize harcayacağımız, geleceğimize yapacağımız yatırımları, niye terörle mücadele için harcayalım? 2 trilyon dolardan fazla terörle mücadele için para harcamışız 40 yılda. Bu öyle devasa bir rakam ki, bakın bizim ülke olarak şu anda iç-dış, kamu-özel -yani özel şirketlerin de borçları dahil, Devletin de borçları dahil- bütün borç toplamımız 550 milyar dolar civarındadır. Sadece terörle mücadeleye 2 trilyon dolardan fazla para harcamışız. Bakın bize ettikleri kötülüğü görüyor musunuz? Sadece binlerce şehidimizin kanına girmekle kalmadılar. Bu kansızlar 40 bin insanın kanına girdiler. Gencecik öğretmenlerimizi şehit ettiler. Gencecik askerlerimizi, polislerimizi, imamlarımızı şehit ettiler. Ama milletimizin geleceğine de ipotek koydular. 2 trilyon dolar bütün borcumuzun 4 katı parayı bize terörle mücadele için harcatırdılar.
TERÖRÜN ARKASINDAKİ GÜÇLER
Peki, ne için yaptılar bunu? Ya da kim istedi de bunu yaptılar? ABD istediği için yaptılar. İsrail istediği için yaptılar. Batı, Almanya'sı, İngiltere'si, Fransa'sı istediği için yaptılar. Yani Batıya, ABD'ye, İsrail'e köpeklik ettiler.
Önce o ABD ve İsrail'in batının tasmasını boyunlarından bir çıkarsınlar, ondan sonra gelsinler konuşsunlar. Biz güvenmiyoruz. Biz devletimize güveniyoruz. Biz Cumhur İttifakı'mıza güveniyoruz. Ama biz PKK'ya onun uzantılarına güvenmiyoruz. Daha doğrusu onun onların tasmasını ellerinde tutanlara güvenmiyoruz. Yani emperyalist ABD'ye, siyonist İsrail'e ve AB üyesi emperyalist ülkelere güvenmiyoruz. Ve güvenmediğimizin haklı sebepleri de ortaya çıkıyor.
Pazarlıksız, şartsız, müzakeresiz silah bırakılacaktı. Niye bırakılmıyor? Niye bekleniyor? Sadece 25-30 tane göstermelik silah yakıldı. 25-30 tane çapulcu güya Türkiye'den çıkmış gibi Kandil'e gitti. Silah bırakmadılar. Terör örgütünden ayrılmadılar. Terör örgütü feshedilmedi. Neyi bekliyorlar? Yani bütün unsurlarıyla silah bırakmak için neyi bekliyorlar? Bütün yapılarıyla kendilerini feshetmek için neyi bekliyorlar? Çıksınlar bize bunu açıkça söylesinler.
Eş başkanları her gün cangır cangır konuşuyor. Dün Tunceli'de konuşuyor. Bakın ne diyor? Biz diyor ‘devletin Alevisi olmayacağız’ diyor. Ya sen zaten olamazsın ki. Sen bölücü bir teröristsin. Sen olsan olsan Almanya'nın, İngiltere'nin, AB'nin, ABD'nin Alevisi ya da köpeği olursun. Devletin Alevisi olmayacakmış. Hepimiz bu devletin vatandaşıyız. Alevisiyle, Sünnisiyle; Kürdüyle, Türkmeniyle; Kırşehirlisiyle, Sivaslısıyla, Hataylısıyla, Diyarbakırlısıyla, İzmirlisiyle, Edirnelisiyle, Eskişehirlisiyle. Hepimiz bu devletin insanıyız, bu devletin vatandaşıyız. O devletin Alevisi olmayacakmış. Sen zaten Alevi değilsin ki. Yani bize kendinizi Alevi'yiz diye yutturmaya çalışıyorlar. Siz Alevi değilsiniz. Bu ülkeye ihanet eden bu ülkeye bölünsün, millet bölünsün, devlet yıkılsın diye mücadele eden PKK terör örgütünün sözcülüğünü yapanlarsınız siz. Biz bunu biliyoruz.
ERMENİLERİN TEHCİRİ
Bakın, her devlet kendi iç huzurunu, birliğini sağlamak için tedbirler alır. Osmanlı Devleti'nin son dönemlerinde 800 yıl bu topraklarda ‘Millet-i Sadıka’ diye anılan ve her türlü özgürlüğünü sonuna kadar yaşamış olan Ermenilerin Birinci Dünya Savaşı'nda topraklarımız işgal edilince, Ruslarla ve diğer milletlerle iş birliği yaparak arkadan saldırması ve Doğu Anadolu ve bu İç Anadolu bölgelerinde bir mezalim gerçekleştirmesi neticesinde ne yaptı? Osmanlı Devleti dönemin başbakanı, nazırı, savunma bakanı Enver Paşa Gazi Namdar Şehide Ala -ruhu şat, mekânı cennet olsun- Enver Paşa ve Talat Paşalar bir karar alarak Anadolu topraklarındaki Ermenileri tehcir ettiler. Neden? İç huzur için, iç güvenlik için bunu yaptılar. İyi ki yaptılar. Eğer o zaman onu yapmasalardı şu anda o dönemde 1 milyon olan Ermeni nüfusu Bugün Anadolu'da 8-10 milyon civarında olacaktı ve bize karşı açılmış ikinci bir cephe daha olacaktı. İçeride PKK ile birlikte yine Taşnak ve Hınçak çeteleriyle de uğraşmak zorunda kalacaktık. Ama Allah razı olsun o paşalarımızdan, Enver Paşa ve diğerlerinden ki bizi, Türk milletini böyle bir beladan kurtardı.
“SOYKIRIM YERİNE TERTELE İFADESİNİ KULLANIYOR”
Cumhuriyet'in ilanıyla birlikte de yine Anadolu'da bir takım isyanlar çıkartıldı. Ben haklıdır, haksızdır noktasına girmek istemiyorum. Doğrudur, yanlıştır noktasına girmek istemiyorum. Bu tarihçilerimizin işidir daha çok. Ama her devlet kendine başkaldıran başı keser. İşin gerçeği ve doğası budur. Bakın ne diyor yine Dem Parti'nin Eş Başkanı? Bir de millet anlamasın diye ‘soykırım’ yerine ‘tertele’ ifadesini kullanıyor. 1915’teki tehcire ABD bile ‘soykırım’ demedi bu sene. Paşinyan bile demedi. Bunlar soykırım dedi. Ve Anadolu'nun bir bölgesinde yaşanan İsyana karşı devletin aldığı tedbirleri de hem de Gazi Mustafa Kemal Atatürk döneminde tertele olarak nitelendiriyor. Açıkça soykırım demiyor, tepki almaktan korkuyor ve tertele ifadesini kullanıyor. Kaçınız biliyor tertelenin anlamını? Belki hiçbiriniz bilmiyor. Okuyup geçiyorsunuz. Ama kadın ‘soykırım’ diyor, soykırım. ‘Hem Osmanlı Devleti soykırım yapmıştır, hem Türkiye Cumhuriyeti Devleti yani Gazi Mustafa Kemal Paşa soykırım yapmıştır’ diyor. Haine bak! Haine bak!
“TÜRK ADALETİNE TESLİM OLSUNLAR”
Hain hainliğinden vazgeçmiyor kıymetli kardeşlerim. Vazgeçmez de. Onun için bir kere daha söylüyorum. Çok da uzatmadan: Şartsız, pazarlıksız, müzakeresiz silahlarını bıraksınlar. Bütün yapılarını feshetsinler. Gelsinler, teslim olsunlar. Türk adaletine teslim olsunlar. Adaletin vereceği karara da herkes razı olsun. Bunu yapacaklar mı? Yapmıyorlar. Ne istiyorlar? Karınlarından konuşuyorlar. Efendim ‘milletin adı değişsin’ istiyorlar. Yani ortakçı geliyorlar. Peki ‘devletin adı değişsin’ diyorlar. ‘Eğitim dili farklı dillerde eğitim ve resmi dil olsun’ diyorlar. ‘Avrupa yerel yönetimler özerklik şartı kabul edilsin’ diyorlar. Ve 40 bin kişinin katili, terörist başı Abdullah Öcalan başta olmak üzere ‘bütün teröristler de affedilsin’ diyorlar. Kırşehir buna evet mi diyor?
Görüyoruz ki bütün Anadolu, bütün Türkiye barış istiyor. Terörsüz Türkiye istiyor. Ama bu hainlerin taleplerine ve affına da hayır diyor. Net. Mesaj bu kadar net.
“TÜRKİYE TEKRAR AYNI TUZAKLARA DÜŞMEMELİ”
Biz Büyük Birlik Partisi olarak kurulduğumuz günden bugüne kadar bu meseleyle ilgili netiz ve ilkesel bir duruş sergiliyoruz. O da nedir? Biz altını kalın harflerle çizerek söylüyorum. ‘Terörle, teröristle müzakere edilerek terör bitirilmez.’ Şehit liderimiz Muhsin Yazıcıoğlu'nun sözüdür bu. Bunu gördük. Daha önce de müzakere süreçleri yaşandı. Bunu gördük. Çözüm süreçlerinde bunu gördük. Bakın bir önceki çözüm süreci olmasaydı bugün Suriye'nin kuzeyinde PKK-SDG adıyla Suriye'nin üçte birini kontrol edebiliyor olmayacaktı. Bu bir gerçek. O süreçte geçtiler. O sürecin imtiyazlarıyla, o süreçte kazandıkları meşruiyetle, o süreçte kendilerine gösterilen müsamahalarla geçtiler. Onun için Türkiye Cumhuriyeti Devleti tekrar aynı tuzaklara düşmemeli ve terörle mücadelesini aksatmadan devam ettirmelidir.
“VATANDAŞIN BİRİNCİ PROBLEMİ EKONOMİ”
Vatandaşımıza yapılan kamuoyu araştırmalarında, sağ çalışmalarında ‘birinci problemin nedir’ dendiğinde verilen cevap ‘ekonomi’ olmaktadır. Yani vatandaş hayat pahalılığı karşısında zorluk çektiğini, düşük maaş alan emekli geçinemediğini, asgari ücretli geçinemediğini, küçük esnaf iş yapamadığını, küçük çiftçi tarlasını bile ekmekte zorlandığını ifade etmektedir.
Kırşehir'de bu anlamda ekonomik zorluk çeken, üretim zorluğu çeken, hayat pahalılığı karşısında büyük bir külfetin altına giren vatandaşlarımızın yaşadığı bir şehirdir. Onun için sizin sıkıntılarınızın idrakindeyiz, bilincindeyiz, şuurundayız ve bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da düşük maaş alan emeklimizin, asgari ücretlimizin, küçük esnafımızın ve çiftçimizin üreticimizin yanında durmaya sizinle birlikte mücadele etmeye devam edeceğiz.
EMEKLİ MAAŞLARI
2023 Ocak ayında en düşük emekli maaşı en düşük kamu işçisi ve kamu memuru maaşının üçte ikisiydi. Yani kamu işçisi ve kamu memuru en düşüğü 11 bin lira alırken en düşük emekli maaşı da 7 bin 500 liraydı. Ocak 2023. Doğru mu? Şimdi ne alıyor? En düşük memur 50 bin lira seviyesinde alıyor. Kamu işçisi onun da üstünde alıyor. 60 bine yakın alıyor. Ama en düşük emekli maaşı 16 bin 800 lira. Yani üçte bire düşmüş vaziyette. Öncelikle diyoruz ki bu yanlış bu önümüzdeki 2026 Ocak maaş düzenlemelerinde düzeltilsin ve en düşük emekli maaşı, en düşük kamu işçisi ve kamu memuru maaşının üçte iki seviyesine yani 30 bin liranın üzerine çıkarılsın diyoruz.
ASGARİ ÜCRET
Asgari ücret 22 bin lira seviyesinde. O da hemen hemen kamu işçisinin üçte biri seviyesinde. Onun için asgari ücretin de kamu işçisinin aldığı maaşın en azından üçte ikisi seviyesine getirilmesi gerekiyor. Şimdi bunları söylüyorum, bana Maliye Bakanımız başta olmak üzere, hükümet çevreleri, hükümetimizin içindeki bu konularla yetkili olan Bakan, bakan yardımcısı, bürokrat, ‘İyi de Başkanım, 16 milyon emekli var. Bu EYT ile emekli sayısı 16 milyon oldu. Bin lira zam versek, yılda 192 milyar yapıyor. 10 bin lira zam versek, 1 trilyon 920 milyar yapıyor senede. Bütçe imkânlarımız buna el vermiyor’ diyorlar. Ben de diyorum ki ‘Adaleti tesis edin, adaleti tesis edin, kamu işçisi, kamu memuru ve emekli ve asgari ücretliyle dengeyi sağlayın’ diyorum. ‘Yani külfeti sadece emekli, düşük maaş alan emekli ve asgari ücretli çekmesin’ diyorum. Peki, buna bütçeniz mi yetmiyor?
O zaman size diyorum, çok makul bir teklifte bulunuyorum. O da nedir? Aynen Asgari Ücret Tespit Komisyonu gibi bir asgari hane geçim rakamı komisyonu kurulsun. Bölge bölge, il il. Örneğin: Kırşehir'de 4 kişilik bir aile asgari kaç lirayla hayatını devam ettirebilir? Farzımuhal 30 bin lirayla. Tamam. O zaman hanelerin rakamları tespit edilecek. Bir hanede bir eve tek maaş giriyorsa yani 22 bin lira asgari ücret ya da 16 bin 800 lira ya da 20 bin lira emekli maaşı ve bu ev kira ise, o emeklimizin ya da asgari ücretlimizin eşi de çalışmıyorsa, başka bir kira ya da farklı bir geliri yoksa, işte o aradaki rakamı devlet ödesin. Ve böylece adil ve sosyal devlet olmanın gereğini de yerine getirsin istiyorum. Çünkü emekli var, emekli var. Emekli var, adam emekli maaşı alıyor. Hanımı da emekli maaşı alıyor. Kendi evi var. Birkaç tane kira geliri var. Başka gelirleri var. E şimdi biz ama emekli var. Tek maaşı var. Hanımı çalışmıyor. Evi kira. Hiçbir geliri yok. İki de çocuk okutuyor. Şimdi dolayısıyla da bununla buna aynı bakamayız. Biz tek maaş olana, evi kira olana destek olmalıyız ve yardım etmeliyiz. Aynı şey asgari ücreti içinde geçerlidir. Küçük esnafımız ve çiftçimiz içinde geçerlidir. Yani biz düşük gelirli ailelerimizi korumalı, yaşatmalı ve onları refahla buluşturmalıyız.
KADEMELİ EMEKLİLİK
Bu yapılırsa işte dar gelirli olan vatandaşımız bir nebzede olsa rahatlar. İkinci bir teklif daha yaptık. Dedi ki ‘madem diyorsunuz ki emekli bu kadar fazla. Orada da tabii kademeli bir emeklilik sistemi getirilmesi gerekirken farklı bir uygulama yapıldı ve 1 günle 15 yıllık mağduriyet yaşayan vatandaşlarımız çıktı. Yani bir gün önce işe başlamış olan 40 yaşında emeklilik hakkı kazandı. Bir gün sonra işe başlamış olan 55 yaşını beklemek zorunda. Şimdi bu da adaletsizlik. Bunun da düzeltilmesi lazım.
STAJ VE ÇIRAKLIK MAĞDURLARI
Staj ve çıraklık mağdurlarımız var. Ya bir adamın staj yaptığı dönem ya da çıraklık yaptığı dönem niye çalışma hayatından sayılmaz? Niye emekliliğine sayılmaz? Böyle bir şey olabilir mi ya? Bunun da düzenlenmesi lazım. Ama gelelim bizim bu hane geçim rakamı gibi bir teklifimiz daha oldu. Emekli fazla savunmasına karşı. Dedik ki madem öyle emeklilerimize bir çağrı yapalım. 16 milyon emeklimize. Diyelim ki özel sigorta şirketleri bunu yapıyor. Diyelim ki ihtiyacı olmayan şu anda verilen emekli maaşına ihtiyacı olmayan emeklilerimiz kendi isteklerine bağlı olarak 10 yıl sonra emekli maaşı almayı kabul ederlerse, onların maaşları işletilecek ve bugün diyelim ki 16 bin alıyorsa o zaman bugünün rakamlarıyla 25 bin lira alacak. Böyle bir teklif yapın. Çünkü biz de tanıyoruz. Bir sürü insan var. Siz de tanıyorsunuz. Aldığı 16 bin 800 liraya ihtiyacı yok. Ama alıyor. Emekli olmuş. Dolayısıyla da bütçeyi rahatlatmak için bence çok alternatifli yollar var. Bence Maliye Bakanımızın ve hükümetimizin buna kafa yorması gerekiyor. Başta bizim tekliflerimiz olmak üzere bu tür makul teklifleri gündemine alarak ki gündemini alıyorlar ama bir an önce uygulamaya geçilmesini bekliyoruz ve emeklimizin, asgari ücretlimizin, köylümüzün, çiftçimizin, küçük esnafımızın, Kırşehir’imizin, Türkiye'mizin rahatlamasını bekliyoruz.
KIRŞEHİR’İN EKONOMİK SORUNLARI
Kırşehir'in de sorunları nedir diye baktığımızda işsizlik ve ekonomik kalkınma. Türkiye'nin adeta göbeğinde yer alan bu tarih-kültür mirası olan şehrimiz niye kalkınamıyor? Niye hâlâ işsizlik yaşıyor? Dolayısıyla da bunlar mutlaka sebepleri ortaya konulmalı ve Kırşehir'imize gerekli yatırımlar ivedilikle yapılmalıdır. Daha önce 4-5 milletvekili çıkaran Kırşehir'imiz bugün sadece 2 milletvekili çıkarmaktadır. Neden? Çünkü iş yok, gençlerimiz maalesef Ankara, Kayseri başta olma üzere başka sanayi kentlerimize göç etmektedir. Onun için tarım, hayvancılık ve sanayi başta olmak üzere küçük KOBİ’lerin desteklenmesi başta olmak üzere, Kırşehir mutlaka desteklenmeli, işsizlik sona erdirilmeli ve gençlerimizin Kırşehir'de kalması, doğduğu yerde doyarak hayatını burada devam ettirmesi temin edilmelidir.
KIRŞEHİR’İN ALTYAPI VE ÇEVRE SORUNLARI
Kırşehir’imiz bununla birlikte maalesef altyapı ve çevresel sorunlarla da mücadele etmektedir. Hâlbuki Kırşehir nüfusu giderek azalmış bir şehrimizdir. Onun için buraya yapılacak yatırımlar çok öyle yüksek maliyetli olmayacaktır. Devletimizin hazinesini, bütçesini yoğurmayacaktır. Ama Kırşehir'e yapılacak yatırımlar göçü önleyecektir. Tıpkı çevre illerimize yapılacak yatırımlar gibi. Ve insanlarımızın doğduğu bu topraklarda yaşamasına imkân sağlayacaktır.
AHİ EVRAN ÜNİVERSİTESİ
Bakın Kırşehir'imizde üniversitemiz var, değil mi? Ve gayet güzel ve büyük bir üniversite. Ahi Evran Üniversitesi. Dolayısıyla da hem Kırşehirli gençlerimiz başta olmak üzere çevre illerden ve Türkiye'nin her tarafından gençlerimiz buraya okumak için gelmektedirler. Onun için bu gençlerimizin de okul ve eğitim hayatında da rahat etmeleri için de yine Kırşehir'in yatırıma ihtiyacı vardır, istihdama ihtiyacı vardır. Sadece Türkiye'den değil, başta Can Azerbaycan olmak üzere diğer Türk dünyası ülkelerinden ve başka ülkelerden de Ahi Evran Üniversitesinde okumak için gelen öğrencilerimiz vardır. Onlar da burada bu güzellikleri gördüklerinde gidip kendi ülkelerinde Kırşehir'i anlatacaklardır, Türkiye'yi anlatacaklardır.
Biz geçtiğimiz günlerde Azerbaycan'daydık. Beş günlük bir ziyaret gerçekleştirdik. Karabağ'a da gittik, Şuşa'ya, Ağdam'a, Hocalı'ya. O Ermenilerin işgal, katliam yaptıkları yerleri de gördük. Ama burada söylemek istediğim şu: İlk akşam bizi Türkiye'de okuyan üniversite mezunları derneği misafir etti. Kaç kişi Türkiye'de üniversite okuyup mezun olmuş biliyor musunuz? Kaç kişi Şafak Hocam mesela? Şafak Hocam eski Anadolu Üniversitesi Eskişehir Rektörümüz, şimdi Genel Başkanı Yardımcım. Evet. 100 binden fazla öğrenci mezun olmuş burada okuyarak. Ne büyük bir rakam değil mi? Dolayısıyla da onları buradan memnun göndermeliyiz. Onların da taleplerini, ihtiyaçlarını tam manasıyla karşılamalıyız.
Hatta bizim Büyük Birlik Partisi olarak teklifimiz; Türk dünyasında yaşayan bütün kardeşlerimiz, özellikle devletleri olmayan Doğu Türkistanlı Uygur Türk'ü kardeşlerimiz gibi, Türkmeneli Türk'ü kardeşlerimiz gibi, Suriye Türk'ü kardeşlerimiz gibi, Balkanlardaki Türk kardeşlerimiz gibi… Bunların çocuklarının oralardaki gençlerimizin eğitimine Türkiye daha büyük önem vermeli ve onların okuması için Türkiye'deki şartları kolaylaştırmalıdır. Yani Türk soylu olanlarla diğerlerinin arasına böyle çok fark edilir bir ayrıcalık koymalı ve Türk soylu öğrencilerin mutlaka Türkiye'ye gelmesi ve Türkiye'nin havasını soluması, suyunu içmesi gerekmektedir.
KIRŞEHİR’İN İÇME SUYU SORUNU
Ama tabii Kırşehir'in suyunun tehlikeli olduğu söyleniyor. O konuda da musluklarda akan suyun bir an önce insanlarımızın sağlıklı bir şekilde içeceği seviyeye getirilmesinde beklediğimizi buradan ifade ediyorum.
“KENDİ KENDİNE YETER ÜLKE OLMAK ZORUNDAYIZ”
Tarım ve hayvancılıkla ilgili biraz önce söyledim. Kısmen de tarım yapan bir kardeşiniz olarak şunu ifade etmek istiyorum.
Yaşadığımız pandemi süreci, yani salgın hastalık süreci ve savaşlar bize şunu gösterdi ki, üç konuda kendi kendinize yetmeniz gerekiyor ülke olarak:
-Birincisi gıda. Eğer kendiniz yetiştirmiyorsanız, bir salgın ya da savaş hâlinde paranızla bile size buğday vermezler.
-İkincisi ilaç ve aşı. Paranızla alamazsınız.
-Üçüncüsü savunma sanayi. Bakın bize aşağı yukarı 50 yıldır Avrupa, Amerika, Batı, Rusya her neyse savaş uçağı satmıyorlar. Bizim uçaklarımızın en yenisi F-16’larımız, 80 model. 87-88 model. 90 model değil. 90 model olsa 45 yıl yapacak. Onun için kendi uçağımızı yapmamızı da istemiyorlar. Bakın motorunu vermiyorlar. Hiçbir ülkeye, Türkiye'ye savaş uçağı, motoru sattırmıyorlar. Sadece Amerika'sı, Almanya'sı değil. Kanada'ya da verdirmiyorlar. Japonya'da verdirmiyorlar, Çin'e de verdirmiyorlar. Hiçbir ülkeye verdirmiyorlar.
Onun için kendimiz yapmak zorundayız. Bunun için üreticiyi desteklemek zorundayız. Çiftçiyi desteklemek zorundayız.
“ÇİFTÇİNİN, ÜRETİCİNİN DESTEKLENMESİ GEREKİYOR”
Taban fiyatların erken açıklanması gerekiyor. Ve Toprak Mahsulleri Ofisimiz başta olmak üzere bu tür tarım ürünleri alan devlet kurumlarımız ya da devlete bağlı iştirakler burada çiftçiyi öncelemelidir. Çiftçi hak ettiği parayı, ürünün hakkını almalıdır ve doğrudan destekler daha da arttırılmalıdır. Çünkü bu olmadığı zaman köyde insan kalmıyor. Köyde genç kalmayınca, köyde büyükbaş ya da küçükbaş hayvan kalmıyor. Tarlalar ekilmiyor. Bağlar harap oluyor. Cevizlikler, bademlikler kuruyor gidiyor. Onun için bizim çiftçiyi, köylüyü desteklemekten başka üreticiyi çıkar yolumuz yok Türkiye için.
BÜYÜK BİRLİK BELEDİYELERİ
Büyük Birlik Partisi olarak son yerel seçimlerde biliyorsunuz yine Cumhur İttifakı'yla seçimlere gittik ve Türkiye'nin sadece dörtte birinde aday gösterdik. Büyükşehirlerin ve büyükşehir ilçelerinin, büyükşehirlerin hiçbirinde büyükşehir ilçelerinde tamamına yakınında istisnalar hariç aday çıkarmadık. Buna rağmen 20 belediye kazandık. Sivas Belediyesi -ki çoğu büyükşehirden daha büyük bir şehir- Türkiye'nin en büyük ikinci coğrafi büyüklüğüne sahip şehrimiz ve 14 ilçe ve 5 belde. Büyük ilçeler. işte bunlardan birisi de sizin Mucur. Yine bu 5 beldemiz içerisinde bunlar büyük beldeler. İlçe düzeyinde beldeler. Tıpkı Özbağ gibi. Tıpkı burada Aksaray Demirci Belediye Başkanımız da gelmiş. Demirci gibi. Ve o günden bugüne yani 31 Mart 2024'den bugüne kadar biz belediyelerimizle, belediye başkanlarımızla tam bir uyum içerisinde çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Belediye başkanlarımız burada. Bugüne kadar ne istedilerse hemen hemen bütün taleplerini karşıladık. Asfalt dediler, verdirdik. Yol dediler, yaptırdık. Borcumuz var, geçmiş belediyeyi, geçmiş dönemden borçlu devraldık. Maaşları ödemekte sıkıntı çekeceğiz dediler, nakli yardımlar gönderttirdik. Park yapacağız dediler, verdirdik. Bahçe yapacağız dediler, verdirdik. Çöp arabası lazım dediler, verdirdik. Süpürme aracı lazım dediler, verdirdik. Su arasözü lazım dediler, verdirdik. Konteyner lazım dediler, istemediğiniz kadar dedik. Verdirdik. Bütün lazım dediler, Enerji Bakanlığından gönderdik bakanlığımızdan. Yol için asfalt lazım dediler, Ulaştırma Bakanlığımızdan, Karayollarından gönderttirdik.
Şahsım, yerel yönetimlerden sorumlu genel başkan yardımcılığımız, Alaeddin Bey ve ekibi, diğer genel başkan yardımcılarımız, yani bütün teşkilatımız, İl Başkanımız Ali Boyacı kardeşimiz, diğer yönetimdeki arkadaşlar, el birliğiyle Kırşehir'deki iki belediyemize bugüne kadar göz bebeğimiz gibi baktık. Bundan sonra da bakmaya devam edeceğiz. Çünkü özellikle Mucur Belediyemizi çok yüksek borçla devraldık. Değil mi Ali Başkan? Çok yüksek. Yani adım atamaz seviyesindeydi. Ben çok detaya girmek istemiyorum. Maaşları ödeyemeyecek şekilde devraldık. Bütün sokakları kazılmış, altyapısı böyle mahvedilmiş bir şekilde devraldık. İşin doğrusu bu. Ama Allah'a hamdolsun borçlar bir yola koyuldu. Önemli bir kısmı ödendi ve şimdi bundan sonra daha çok milletle hizmeti buluşturacak bir seviyeye geldi. Özbağ Belediyemiz, belediye başkanımız, tıpkı Mucur Belediye Başkanımız gibi gayretli, işi bilen ve bilgili, tecrübeli devlet umuru görmüş bir arkadaşımız. Dolayısıyla o da başından itibaren bizimle uyum içerisinde çalışmalarını yürüttü ve bundan sonra da daha güçlü bir şekilde yürütmeye devam edeceğiz. Demirci Belediye Başkanımız burada olduğu için söylüyorum. Daha doğrusu bizim bütün belediyelerimiz öyle.
Ben belediye başkanlarımızın, belediyelerimizin işlerini elbette ki Yerel Yönetimler Başkanlığımız öncelikle takip ediyor. Ama belediye başkanlarımız şahit, ben bire bir ilgileniyorum. Çünkü bunlar, bu belediyelerimiz, bu belediye başkanlarımız; sizlerin, vatandaşımızın bize emaneti. Vatandaşımız bir önceki dönem uygulamalarından memnun kalmadı ki yetkiyi bizim belediye başkanlarımıza ve Büyük Birlik Partisi'ne verdi. Dolayısıyla biz sizlerin, ne Mucur halkının, ne Özbağ'da yaşayan kardeşlerimizin, ne Demirci'dekilerin, ne Sivas'takilerin, ne Şarkışla'dakilerin, ne Şırnak Güçlü Konak Belediye'mizdekilerin, ne Erzurum Uzundere'dekilerin, ne Samsun Salıpazarı'ndakilerin, ne Erzincan Refahiye'dekilerin, ne Elazığ Kovancılar ve Yazıkonak Belediyelerimizin, ne Hatay Kumlu'nun, ne Eskişehir Günyüzü'nün, ne Sakarya Erenler ve Hendek'te yaşayan vatandaşlarımızın, ne Konya Bozkır ve Halkapınar'da yaşayan vatandaşlarımızın ne de Yozgat, Gülşehir ve Yeniyer'de yaşayan vatandaşlarımızın bu güvenini asla ve kata boşa çıkarmadık, çıkarmayacağız. Bundan sonra daha güçlü yatırımlarla ve hizmetlerle yolumuza devam edeceğiz.
Yatırımların bu belediyelerimize gelmesinde biz her yılda Cumhurbaşkanlığından da para gönderttiriyoruz. Belediyelerimize hibe olarak. Bu yatırımların belediyelerimize, şehrimize, Sivas’ımıza, ilçelerimize, beldelerimize gelmesinde tabii ki Sayın Cumhurbaşkanımızın da ilgisi ve hassasiyeti var. Biz talep ediyoruz. O da onaylıyor. Aynı şekilde başta Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanımız Sayın Murat Kurum Bey olmak üzere Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanımız Sayın Alparslan Bayraktar Bey, Ulaştırma ve Altyapı Bakanımız Sayın Abdulkadir Uraloğlu Bey ve diğer bakanlarımıza da ben teşekkür ediyorum. Sağ olsunlar neredeyse bir dediğimizi iki etmiyorlar. Allah razı olsun.
Ama tabii bunların takibi önemli. Ben bunları takip etmezsem, benim sorumlu genel başkan yardımcım bunları takip etmezse, elbette belediye başkanlarımız başta takip etmezse bu iş olmaz. Ne demiş atalarımız? At binenin, kılıç kuşananın. Nice belediyeler var Türkiye'de. Çok büyük güçlere sahipler ama hizmet götüremiyorlar. İşte aldığımız belediyeler de buna örnek. Daha fazla detaya girmek istemiyorum. Ama herkes şunu bilsin ki, bu hizmetler belediye başkanlarımızın çalışkanlığı, Büyük Birlik Partisi Yerel Yönetimler Başkanlığının ve Kırşehir Büyük Birlik Partisi il ve ilçe teşkilatlarının çabası ve Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı'nın çabasıyla olmaktadır.
Gayreti olan, katkısı olan herkese de teşekkür ederiz. Kırşehir milletvekilimiz Necmettin Bey bizim kardeşimizdir. Kendisiyle çok öncelere dayanan dostluğumuz, hukukumuz vardır. Elbette ki destek olacaklardır. Onların, ilin milletvekilinin ve diğerlerinin sorumluluk sahibi olanların elbette her belediyeye destek olmak gibi bir mükellefiyetleri, bir sorumlulukları vardır. Hiçbirisi bu sorumluluktan kaçmamalıdır. Hizmetler eşit, adil bir şekilde belediyelere götürülmelidir ve dağıtılmalıdır. Çünkü kime oyunu verirse versin -yerel yönetim olarak söylüyorum- bölücüler hariç, terör örgütleri hariç. Milletin tercihine hepimiz saygı duymak zorundayız. Milleti tercihinden dolayı cezalandıramayız. Tam tersine… Demek ki bir eksiklik olmuş ki millet gitmiş oyunu oraya vermiş. O halde biz bu eksik hizmeti tamamlamalıyız demeliyiz. Biz bu şiarla çalışıyoruz. Ha Kırşehir merkezde yaşayan vatandaşlarımız, ha Mucur'da ya da Özbağ'da yaşayan vatandaşlarımız, ha Çiçek Dağı'nda, ha Kaman'da yaşayan vatandaşlarımız, hepsi bizim vatandaşlarımızdır. Onun için hepsi de hizmetin en iyisini, en güzelliğini hak etmektedir. Onun için hizmet, eşit ve adil bir şekilde dağıtılmalıdır. Bütün Türkiye için bu böyle olmalıdır. Çünkü adalet mülkün temelidir. Adalet sadece mahkemede olmaz. Ya da sadece mahkemede aranmaz. İşte bu tür paylaşımlarda da, ücretler maaşlar belirlenirken de, destekler verilirken de adaletli olmak bizim inancımızın bir gereğidir. Kültürümüzün bir gereğidir. Türklüğümüzün gereğidir. Allah'ın emridir her şeyden önemlisi. Onun için biz adaleti önde tutanlardanız. Ve böyle olmaya da devam edeceğiz.
Belediyelerimizle ilgili çok önemli mesafeler aldık. Çok önemli işler başardık. Ama bundan sonra artık yolumuz biraz daha düz. Zorlukların önemli bir kısmını açtık. Bundan sonra inşallah daha hızlı gidecek ve daha acil ve önemli büyük hizmetlerle başta Mucur’umuz, Özbağ’ımız, Demirci’miz olmak üzere bütün belediyelerimizi ve burada yaşayan vatandaşlarımızı hizmetle buluşturacağız.
Bu duygu ve düşüncelerle bir kez daha siz kıymetli dava arkadaşlarımız, Kırşehirli kıymetli vatandaşlarımı, bizleri takip eden tüm kardeşlerimi, kıymetli hanımefendileri ve beyefendileri sevgiyle, saygıyla, hürmetle, muhabbetle selamlıyor; Kırşehir olağan il kongremizin hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Hak'tan niyaz ediyor; hepinizi yüce Allah'a emanet ediyorum. Sağ olun, var olun; Allah'a emanet olun. Allah yar ve yardımcımız olsun."
Genel Başkanımız Sayın Mustafa Destici, Ege Bölge Parti İçi Eğitim Toplantısında konuştu