Genel Başkanımız Sayın Mustafa Destici, son günlerde basında yer alan asayiş olaylarına dikkat çektiği basın toplantısında, bölücü terör örgütü PKK’nın ve onun siyasi uzantısının her terör cinayeti sonrası dillendirdiği “barış” söylemine tepki göstererek, “Terör örgütleriyle müzakere değil mücadele edilir” dedi.
Genel Merkezimizde kahraman şehitlerimizin aziz ailelerini misafir eden Genel Başkanımız Sayın Mustafa Destici, basın toplantısına iştiraklerinden ötürü de teşekkürlerini bildirerek konuşmasını gerçekleştirdi.
Sayın Genel Başkanımızın konuşması şu şekilde:
Kıymetli basın mensupları, değerli dava arkadaşlarım, bizleri ekranları başında, sosyal medya hesaplarında takip eden kıymetli vatandaşlarım, kıymetli kardeşlerim ve salonumuzda bugün bizim misafirimiz olan en kıymetlilerimiz şehitlerimizin kıymetli aileleri, eşleri, anne babaları, çocukları öncelikle sizleri ve biraz önce telaffuz ettiğim tüm kesimlerimizi sevgiyle, saygıyla, hürmetle, muhabbetle selamlıyor.
Bir haftalık olağan basın toplantımızın daha hayırlara vesile olması dileğimle hoş geldiniz, şeref verdiniz diyorum.
Bir dizi ziyaret ve temas için Ankara'da bulunan Türkiye Gaziler ve Şehit Aileleri Vakfımızın Çanakkale Şube Başkanı Gülşen Uz Hanımefendi ve heyeti, yine Çanakkale Şehit ve Gaziler Derneği Başkanı Sayın Gökhan Uz ve yönetim kurulu üyeleri, yine Çanakkale Kahraman Kadınlar Derneği Başkanı ve yönetimi ve şehit ve gazi ailelerinden oluşan siz kıymetli heyeti bir kez daha sevgiyle saygıyla hürmetle ve muhabbetle selamlıyor. Sizleri bugün Büyük Birlik Partimizde ağırlamaktan, misafir etmekten büyük bir onur ve şeref duyduğumu ifade ediyor, ziyaretiniz için teşekkür ediyor ve tekrar hoş geldiniz, şeref verdiniz diyor, bu vesile kahraman şehitlerimizi bir kez daha rahmetle, minnetle ve şükranla yad ediyorum. Ruhları şad olsun, mekanları cennet olsun. Yine kahraman gazilerimizin gazilerimizden vefat etmiş olanları rahmetle ve şükranla yad ediyor, hayatta olanlara -ve burada da gazilerimiz var- onları da şahsım ve Büyük Birlik Partisi camiası adına saygıyla ve hürmetle selamlıyorum.
Eğer bugün Türkiye Cumhuriyeti Devleti bağımsız, hür, müstakil ve güçlü bir şekilde birliğini, beraberliğini, kardeşliğini koruyarak yoluna devam ediyorsa, bunu aziz şehitlerimize ve kahraman gazilerimize borçluyuz. Evet, sizler evlatlarınızı, eşlerinizi, çocuklarınızı şehit verdiniz. Büyük acılar yaşadınız. Ama diğer taraftan büyük bir şeref kazandığınızın da idrakinde olduğunuzu da görmekten büyük bir memnuniyet duyuyorum. Ve inancımıza göre şehitlerimiz bu fani dünyada kazanılabilecek en büyük zaferi kazanarak ahirete ithal etmişlerdir. Çünkü Cenab-ı Hakk'ın bize mesajı, ayeti bunu açıkça ifade etmektedir. Yine sevgili Peygamber Efendimizin hadislerinde, sözlerinde de bunu çok açık ve net bir şekilde görmekteyiz. Cenab-ı Hak şehitlerimizi inşallah cennetinin en güzel köşesinde misafir etmektedir. Ve yine bizler inanıyoruz ki şehitlerimizin şefaatçi olma hakkı vardır. Cenab-ı Hak aziz şehitlerimizi sizlere şefaatçi kılsın inşallah diyorum.
ŞİDDET HABERLERİ
Değerli basın mensupları, kıymetli kardeşlerim. Gün geçmiyor ki yeni bir şiddet haberi almayalım.
-Ankara'da 86 yaşındaki bir kadın maalesef gelini tarafından dövülerek öldürülüyor.
-Konya'da 16 yaşındaki bir genç babasını kalbinden bıçaklıyor.
-İstanbul'da bir vatandaş 9 yaşındaki oğlunu ve öz kardeşini bıçaklayarak öldürüyor.
-Kahramanmaraş'ta bir vatandaş daha önce boşandığı kızı, eşi ve kayınvalidesini tabancayla vuruyor.
-Giresun'da meydana gelen bir trafik kazası sonrasında çıkan tartışmada emekli bir öğretmen 68 yaşındaki emekli bir öğretmen ailesinin ve çocuklarının gözü önünde dövülerek öldürülüyor.
-Sakarya'da komşular arasında çıkan bir tartışma neticesinde maalesef 5 insanımız hayatını kaybediyor.
-İstanbul'da 16 yaşındaki liseli bir genç akranları tarafından katlediliyor.
-Trabzon'da bir öğretmen öğrencinin velisi tarafından darbediliyor.
“MİLLET OLARAK NASIL BU HÂLE GELDİK?”
Kıymetli kardeşlerim, değerli basın mensupları. Bize, toplumumuza ne oluyor? İnsanlarımız hangi ruh haletiyle yaşıyorlar? Çatışmalar, saldırılar, tecavüzler, cinayetler her gün daha da artıyor ve maalesef daha da yaygınlaşıyor. Şahit olduğumuz şiddet her kesimden vatandaşlarımızı içine sürükleyen bir girdap haline gelmiş durumda. Eşler arası geçimsizlikler, boşanmalar, aile içi kavgalar, küslükler hanelerimizi adeta yok ediyor ve mutsuzluğa ve karanlığa sürüklüyor. Millet olarak nasıl bu hâle geldik? Nasıl olur da bu kadar tahammülsüz, hoşgörüsüz ve saygısız olabildik? Sevgisiz bir yaşamı ne zaman hayatımıza soktuk da normalleştirdik.
“TOPLUMSAL ÇÖZÜLME YAŞIYORUZ”
Kıymetli kardeşlerim, değerli vatandaşlarım, aziz misafirlerimiz doğru analiz etmeliyiz. Maalesef toplumsal bir çözülme yaşıyoruz. Kültürel değerlerimizin, geleneklerimizin, göreneklerimizin, örf ve aletlerimizin günden güne yok olması, inançlarımızdaki erozyon, ruhsuz şehirleşme değer yargılarımızı maalesef altüst etmiş durumda. Değerlerimize yabancılaşan toplumumuz kendine de yabancılaştı. Saygı, sevgi, dayanışma ve paylaşmanın yerini maalesef tahammülsüzlük, hadsizlik, nefret ve en kötüsü de saldırganlık aldı.
Türk milleti geçmişte bugünden çok zor günler gördü. Milyonlarca evladını toprağa verdi. Evsiz, barksız, yersiz, yurtsuz kaldı. Her türlü zulme, katliama, üç kıtada soykırıma maruz kaldı. Her türlü zorluğu değerlerine, inançlarına ve birbirine sarılarak aşmasını bildi. Lakin bugün bu zorlukları aşmak için neler yapabileceğini bilemeyen, inancımızdan, kimliğimizden ve kültürümüzden kopuk bir zümreyle bir kesimle karşı karşıyayız.
“NİÇİN BU DURUMDAYIZ?”
Bugün niçin bu durumdayız? Çünkü değerlerimize saldırdılar. Kimliğimize saldırdılar. İnançlarımıza saldırdılar. Kültürümüze saldırdılar. Bizi biz yapan tüm gelenek, görenek, töre ve varlığımızı yok etmek için inanılmaz bir karşı mücadele verdiler. Bugün geldiğimiz nokta işte maalesef bu şekilde ortadadır. Yeni bir çıkışa ihtiyacımız var. Bizi karanlıktan kurtaracak yeni bir yola ihtiyacımız var. Bu yol gücünü, inançlarımızdan, değerlerimizden, kültürümüzden alan büyük birlik yoludur. Büyük Birlik Partisi'nin Türk siyasetindeki güçlü varlığı Türk milletini aydınlığa çıkaracak yegâne yoldur. Hep birlikte çok çalışacak milletimizi kendimizi anlatacak ve büyük Türk milletini mutlu yarınlara inşallah sizlerle birlikte ulaştıracağız. Ümitsizliğe karamsarla gerek yok. Problemleri biliyoruz ve çözümünü de biliyoruz. İnşallah çözümünü de milletimizle birlikte gerçekleştireceğiz. Ve bu değerlerimize kültürümüze saldıran ahlakımıza saldıran toplumumuzdaki saldırganlığı bu kadar yaygınlaştıran kesimlere ve bu kesimlerin kullandıkları her güce de her materyale de savaş açmış vaziyetteyiz. Bu savaşı da milletimizle sizlerle birlikte inşallah kazanacağız ve Müslüman Türk milleti eski sevgi dolu hoşgörülü günlerine yeniden dönecektir.
YÜKSEK ENFLASYON VE HAYAT PAHALILIĞI
Kıymetli kardeşlerim değerli basın mensupları her hafta sonu bir ya da iki ilimizi ziyaret ediyoruz. Daha önceki hafta Mersin'deydik. Bu hafta pazar günü de Kırşehir'deydik. Bu hafta sonu da inşallah Balıkesir'de olacağız. Yaptığımız ziyaretlerde bir kez daha gördük ki yüksek enflasyon ve hayat pahalılığı milletimizin adeta belini bükmektedir. Hayatın zorlukları milletimizin önemli bir kısmını mutsuz etmektedir. Emeklilerimiz mutsuzdur. Asgari ücretlerimiz mutsuzdur. Küçük esnafımız ve küçük çiftçimiz mutsuzdur. Gıda, giyim ve barınma masraflarındaki durmayan artışlar maalesef milletimizde bir karamsarlığa ve ümitsizliğe sebep olmaktadır. Sorunlar herkes tarafından da dillendirilmektedir.
ÇARE, MİLLİYETÇİ EKONOMİ MODELİ
Peki çare nedir? Çare, ekonomide aktif rol oynayan, etkin, kararlı, kendi milletini kollayan bir milliyetçi ekonomi modelidir. Bu model, Büyük Birlik Partisi'nin millî üretime dayalı, yersiz, gereksiz ithalata karşı milliyetçi ekonomi modelidir. Bu modelde tarım, hayvancılık, sanayi ve teknolojide işletmeleri ağırlıklı olarak yerli üreticilerin kontrolünde olacak ve üretilen malların satışı da ekseriyatlı Türk esnaf ve tüccarın kontrolünde olacaktır. Bu modelde gereksiz, sebepsiz hayat pahalılığına asla müsaade edilmeyecektir. Bahçede 5 lira olan mandalina pazarda 60 liraya satılmayacaktır. Buna asla müsaade etmeyecek. Ya da domates ya da salatalık ya da başka bir gıda ürünü.
HAYAT NİÇİN PAHALI?
Bugün hayat niçin pahalıdır? Çünkü yeterince üretemiyoruz. Daha da kötüsü üreticinin elinden ucuz alınan ürün pazarda ya da markette çok yüksek fiyatla satılmaktadır. Üretimimiz yetersiz olduğu için fiyatlar her geçen gün artmaktadır. Düşünün yumurtanın tanesi 10 lira, domatesin kilosu 60 lira, kıymanın kilosunun 900 lira olduğu gıda fiyatlarının sürekli arttığı bir ortamda hayatı ucuzlatmanın yegane yolu üretimdir. Üretimle birlikte üreticiyi koruyarak onun hakkını almasını sağlamak ve onun yanında da işte bu aracıların yüksek kâr hırsıyla marketlerde ve pazarlarda bu ürünlerin fiyatının yüksek şekilde satılmasını engellemektir.
Şimdi 5 liraya üreticiden alınan bir ürün ya da 2 liraya alınan bir ürün on katı fiyatına neden satılır? En az beş katı fiyatına neden satılır? Hadi bir katı olabilir, iki katı olabilir. Efendim nakliye masrafı vardır, kar payı vardır. Ama on katı ne demektir? Buna hâlâ neden dur denilmemektedir? Biz bir an önce buna dur denilmesini ve bu şekilde hem üreticinin hem de tüketicinin korunmasını bir kez daha buradan açıklıkla ifade ediyoruz.
Daha fazla üreteceğiz ki fiyatlar düşsün. Daha fazla üreteceğiz ki ihracatımız yani dış satışımız artsın. Daha fazla üreteceğiz ki istihdam genişlesin ve işsizlik azalsın. Aksi takdirde hayatımız pahalanmaya devam edecektir. İşte bu yüzden mesela her yıl en az 60 milyar dolar açık vermemize sebep olan Çin ile ticaretimiz mutlaka gözden geçirilmeli ve biz 5 milyar dolar satıyoruz Çin'e 65 milyar dolar alıyoruz. Bu kabul edilebilir bir şey değildir. Ve biz Çin'den bizim asıl ihtiyacımız olan kendi üretemediğimiz enerji de almıyoruz. Petrol, gaz da almıyoruz. Birçoğu zıvır diyebileceğimiz ürünleri alıyoruz. Çay tabağına kadar Çin'den alıyoruz. Bu kabul edilebilir bir şey değildir. Onun için ya yüksek vergi getireceğiz, ithalat vergisi Çin mallarına ya da kısıtlamaya gideceğiz. Bunun başka yolu yoktur. Benzerleri için de böyle yapılmalıdır.
İÇ ÜRETİMİN DESTEKLENMESİ
Ve iç üretim desteklenmelidir. Evet belki başta biraz pahalıya üretebiliriz. Ama daha sonra kazanan Türk milleti ve Türkiye Cumhuriyeti devleti olacaktır. Bakın bugün ithalat olmaksızın iç talebe maalesef cevap verilememektedir. İthalat ise hem içeride fiyatların artmasına sebep olmakta hem de cari açığımızı arttıracak ve her geçen gün ekonomimizi zora sokacak bir süreci yaşatmaktadır. İthalat bağımlılığı cari açığa yol açmaktadır. Cari açık dış borcu artırmaktadır. Kanımızı kurutan dışarıya kar transferleri sermayemizi tüketmektedir. Ülke olarak kaynaklarımızı zenginleştir zenginleştirmemize engel olmaktadır. Ve bu şekilde vatandaşımız da refaha erişememektedir. Bu kısır döngüleri kırmanın yegâne yolu Büyük Birlik Partisi'nin milliyetçi ekonomi programıdır. Esnafımızı, üreticimizi, çiftçimizi ve girişimcimizi mutlaka güçlendireceğiz.
TEKNOLOJİ VE KATMA DEĞERLİ ÜRETİM
Teknolojik ve katma değerli üretim modeline yönelik bir eğitim sistemini inşa etmemiz gerekiyor. Milli sanayiciyi koruyan, milli eğitim ve teknolojiye yatırım yapan, çiftçi, esnaf ve küçük üreticiyi güçlendiren milliyetçi bir kalkınma modelini yürürlüğe koymalıyız. Büyük Birlik Partisi'nin milliyetçi ekonomi programı, emekçileri, esnafları, Türk üreticilerini zenginleştirecek yeni bir ekonomik sistemi meydana getirecektir. Yine Büyük Birlik Partimizin milliyetçi ekonomi modeli, tohum, gübre, ilaç, kredi sarmalında varlığını tüketen evini, barkını satarak, tarlasını, tapanını satarak büyük şehirlere göç etmek zorunda kalan Türk çiftçisinin de kurtuluş reçetesidir. Bizim milliyetçi ekonomi anlayışımız, müşteri kaybettiği için hasılatı düşen, kirasını ödeyemeyen, bankaların adeta esiri olmuş, zincir marketler ve dev perakende kartellerinin ihatası altında can çekeceğin, Türk esnafının başını yerden kaldıracak olan özgürlük yoludur. Küresel sermaye feodallerinin karşısında Türk iş insanlarımıza umut olacağız. Türkiye'de mevcut hayat pahalılığı ve ekonomik sıkıntıların çözüm adresi bu sebeple Büyük Birlik Partisi ve ona inanmış, adanmış, inançlı ve milliyetçi kadrolarıdır. İnşallah sizlerle, aziz milletimizle birlikte ve inanmış, tecrübeli, bilgili kadrolarımızla birlikte bu sorunu da biz çözeceğiz.
İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ SORUŞTURMASI
Değerli vatandaşlarım, kıymetli kardeşlerim çok uzatmadan şu anda ülkemizin de gündemini meşgul eden bazı dava süreçleriyle ilgili de birkaç cümle sarf etmek istiyorum. İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve diğer soruşturma ve davalar konusunda ilk günden beri söylediğimiz sözlerin arkasındayız. O da nedir? Bütün süreçler hukuk ve demokrasi içerisinde adalet duygusu içerisinde yürütülmelidir. Masumiyet karinesi korunmalıdır. Herkesin ve her kesimin şikâyetçi olduğu uzun tutukluluk ve uzun yargılama süreçlerine son verilmelidir. Davalar şeffaf ve hızlı bir şekilde yürütülmelidir. İddianame yayınlandı. 3 bin 900 sayfa doküman var. Allah aşkına herkes konuşuyor. Kaç kişi okudu acaba? Kaç kişi okudu? Tamamını kaç kişi okudu? Yani okumadan adeta yani sallıyorlar, işin doğrusu bu. Bilmişlik taslıyorlar. Elbette herkes görüşlerini söyleyecek. Bununla birlikte özellikle siyasetçilerimizin peşinen hüküm vermesinin doğru olmadığını kararın yargıya bırakılması gerektiğini ve herkesin de yargının kararına ve yargıçlarımıza saygılı olması gerektiğinin altını bir kere daha çiziyorum. Onun için herkes yargıyı takip etmelidir diyorum.
MİLLETVEKİLİ DOKUNULMAZLIĞI
Yine gündemde olan bir konu var. Aslında bu önemli bir mesele. O da nedir? Milletvekilliği dokunulmazlıkları. Şimdi bir kişi milletvekili oldu diye suç işleme özgürlüğüne sahip değildir. Milletimiz milletin herhangi bir ferdi bir suç işlediğinde nasıl yargılanıyorsa milletvekilleri de aynı şekilde yargılanmalıdır. Milletvekilliğinin dokunulmazlığı nerede olmalıdır? İşte kürsüde olmalıdır. Sözle, söylediği sözlerle ilgili olmalıdır. Meclis kürsüsünde olmalıdır. Kürsüyle sınırlandırılmalıdır. Biz bunu bugün söylemiyoruz. Kurulduğumuzdan beri söylüyoruz. Yani milletvekili hırsızlık yaptı, yolsuzluk yaptı, ayır dosyasını beklesin. Milletvekili birisini darp etti, ayır dosyasını beklesin. Milletvekili birisine küfür etti, hakaret etti, ayır dosyasını beklesin. Milletvekili sözde milletvekili terör örgütünün sözcülüğünü yaptı, ayır dosyasını beklesin. Bunu kabul etmiyoruz ve bir an önce milletvekillerinin dokunulmazlığının kürsü hariç tamamının kaldırılmasını istiyoruz. Adam alenen terör örgütünün ya da kadın savunuculuğunu yapıyor. Milletvekili zırhını almış ve ağzına geleni söylüyor. Buna artık bir son verilmelidir.
DOKUNULMAZLIK DOSYALARI
Bakın Türkiye Büyük Millet Meclisi Anayasa ve Adalet Karma Komisyonu'nda milletvekillerine ait toplam 955 dokunulmazlık dosyası bulunuyor. Yani fezlekeleri hazırlanmış, Adalet Bakanı'ndan meclise gönderilmiş ama orada bekliyor. İşlem yapılmıyor. E getirin genel kurula, oy atın. Kalkanlık ki kalksın. Yargılansın. Zaten hemen milletvekilliği sona ermiyor dokunulmazlığı kalkınca. Sadece yargılamanın önü açılıyor. Eğer yargılama sonunda suçu kesinleşirse o da Yargıtay onayana kadar da süresi var. Ancak o zaman milletvekilliği düşüyor. E bırakın düşsün. Bırakın yargılansın.
Bakın dosyalar arasında en çok fezleke DEM ve CHP milletvekillerine ait. 41 DEM yani PKK aslında. PKK milletvekili hakkında 587. Yani 41 milletvekilinin 587, yani neredeyse her birinin 15 tane dosyası var ayrı ayrı. Ve bunlar bekliyor. Ama normal bir vatandaşımız bunların işlediği suçun birini işleseydi bugün ya yargılanıyordu ya cezası kesinleşmiş hapisteydi.
Bir kere daha söylüyorum: Milletvekili olmak kimseye suç işleme hakkı vermemelidir. 67 Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili hakkında ise 279 dosya bulunuyor. Yani burada da neredeyse kişi başına 4-5 dosya var. Ve diğer partilerden de daha az sayıda fezlekeler maalesef Karma Komisyon'da bekletiliyor.
“DOKUNULMAZLIK KÜRSÜYLE SINIRLANDIRILSIN”
Bir kere daha söylüyorum. Biz Büyük Birlik Partisi olarak milletvekillerinin dokunulmazlığının kürsüyle sınırlandırılmasını ve diğer konularda dokunulmazlığın kaldırılmasını buradan bir kez daha meclisimize çağrı yapıyoruz. Milletimizin de bu konunun takipsiz olmasını istiyoruz.
TERÖR ÖRGÜTÜ PKK VE TERÖRİST BAŞI
Kıymetli kardeşlerim, değerli dava arkadaşlarım. Terör, PKK ve Öcalan terörist başı tartışmaları devam ediyor. Neyi tartışıyoruz? Şartsız, pazarlıksız silah bırakacaklardı. Bıraksınlar. Kim engel oluyor? Kimin ne söylediği tartışmalarına girmeyeceğim. Kimseyle karşılıklı polemik yaşamak derdinde de değiliz. Biz milletimizin bizden beklentilerine cevap vermek milletin vicdanının sesi olmak gibi bir görevimiz var. Her zaman bu görevi şehit liderimiz Muhsin Yazıcıoğlu'yla partimizi kurduğumuz günden beri yaptık. Bundan sonra da yapmaya devam edeceğiz. Söylediklerimiz tıpkı gerçekler gibi hiçbir izaha gerek duyulmayacak kadar net ve açıktır.
“KÜRT KARDEŞLERİMİZE EN BÜYÜK HAKSIZLIK…”
İnsanlık tarihinin en karanlık suç örgütlerinden birisi olan terör örgütü PKK'yı Kürtlerin temsilcisiymiş gibi kabul etmek gerçeklere, hukuka, insanlığa en çok da Kürt kardeşlerimize yapılmış büyük bir haksızlıktır. Niye onların temsilcisi bir kanlı terör örgütü olsun? Bir hain terör örgütü olsun. Onların da milletvekilleri var. Onların da belediye başkanları var. Sivil toplum örgütleri var. Biz varız. Bütün siyasi partiler var. Büyük Birlik Partisi'nin Güneydoğu'nun bütün ilçelerinde teşkilatı var. Belediyesi var. Dolayısıyla biz bugüne kadar vatandaşlarımız arasında bir ayrım yapmadık. Etnik kökenine ya da inha mezhebi anlayışına göre. Biz nerede ayrım yaptık? Katille masum, hainle vatansever, teröristle teröristle karşı duran arasında ayrım yaptık.
“TERÖR VE SUÇ ÖRGÜTÜ, DEVLETLE DENK DEĞİLDİR”
Biz elbette ki şehit ailelerimizin yanındayız. Elbette ki gazilerimizin yanındayız. Elbette ki devletimizin varlığının, ülkemizin bütünlüğünün, milletimizin birliğinin ve kardeşliğinin yanında onu yıkmaya bölmeye çalışanların da karşısındayız. Hiçbir ahlak, vicdan ve hukuk ölçüsü işlenmiş suçları yok sayamaz. PKK'yı başka bir terör örgütünü ya da başka bir suç örgütünü devletle denk taraflarmış gibi aynı masaya oturtmaya, terör örgütü mensuplarını devletin ailelerinin yanından alıp vatan savunmasına gönderdiği gencecik evlatlarıyla Mehmetçik'le aynı teraziye koymaya milletimiz de razı değildir, biz de razı değiliz ve asla razı olmayacağız.
“DEVLET İLE TERÖR ÖRGÜTÜ GÖRÜŞÜR MÜ?”
Devletle terör örgütü görüşür mü? Görüşür. Polisle görüşür. Askerle görüşür. İstihbaratçıyla görüşür. Savcıyla görüşür. Hâkim görüşür. Gardiyan görüşür. Bunun ötesi tartışmalara neden olmaktadır. Tartışmaya açılacak olan ise devlet ve adalet kavramlarıdır.
“NİYE BEBEKLERİ ÖLDÜRDÜNÜZ DİYORUZ, ‘BARIŞ’ DİYORLAR”
Yıllardır barış kelimesinin etrafında döndürülen saçma sapan bir demagojiyle muhatap oluyoruz. İşledikleri cinayetlerin, ihanetlerinin sebepleri sorulduğunda izah etmek için barış istiyoruz diyorlar. Niye öğretmenleri öldürdünüz diyoruz, barış istiyoruz diyorlar. Niye gencecik askerlerimizi öldürdünüz, barış istiyoruz. Köyleri yakıp kadınları, bebekleri neden öldürdünüz dendiğinde barış istiyoruz diyorlar. Caddenin ortasında çalışanların işten çıktığı saatte niye bomba patlatıp onlarca kişiyi öldürdünüz dediğimizde barış istiyoruz diyorlar. ABD ya da diğer batılı ülkeler niye sana on binlerce tır silah verdi diyoruz, barış istiyoruz diyorlar. O kadar da pişkin ve o kadar da yüzsüzler.
“TARİHİ ŞEREFLİ İNSANLAR YAZAR, TARİH SAHNESİ AHIR DEĞİLDİR”
Hepimiz biliyoruz ki aslında barıştan bahsedilmesini gerektirecek bir savaş yoktur. Alçakça, namussuzca, hayasızca işlenmiş terör cinayetleri vardır. PKK hiçbir zaman savaşmamıştır. Güneydoğu Anadolu'ya giden silahsız masum öğretmenlerimizi vahşice katleden, yaşlı kadın bebek demeden sayısız sivil ve silahsız insanımızı öldüren, şehir merkezlerinde işine giden işinden dönen gariban vatandaşların en yoğun oldukları yerlerde bombalar patlatan, gelirlerinin büyük bir kısmını Batı’dan ve uyuşturucu ticaretinden sağlayan, asla savaşmayan, bunun yerine pusu kuran, sabotaj yapan, mayın döşeyen, yangın çıkaran alçaklar için kahramanlık hikayesi mi uydurulmaktadır? Tarih mi yazılacaktır? Tarihi şerefli insanlar yazar. Tarih sahnesi ahır değildir. Tarihi İşte kimler yazar? Aziz şehitlerimiz yazmıştır. Gazilerimiz yazmıştır. Biz de onlarla gurur duyuyoruz. Onları rahmetle, şükranla ve minnetle iade ediyoruz.
“ÜÇ GRAM ŞEREFİNİZ VAR MI SİZİN?”
Bakın Mecliste kurulan komisyonun adını değiştirdiler. Terör kelimesinden rahatsız olmuşlar. Sanki 41 yıldır terörü yapan onlar değil. Ne dememiz gerekiyor? Görev yaptığı köyde görevinin daha 26’ıncı gününde 65 yaşındaki babasıyla birlikte otomatik silahlarla taranarak öldürülen, şehit edilen 21 yaşındaki öğretmen kızımızın, evladımızın katledilmesine ‘meydan muharebesi’ mi diyeceğiz? Ey hainler! Kurtuluş savaşını kazanan, devlet kuran Gazi Meclisten ayrıcalık talep etmenize yetecek 3 gram şerefiniz var mı sizin?
“KAYMAKAMIMIZI, AYNI KURUMDA ÇALIŞAN TERÖRİST ŞEHİT ETTİ”
Geçen hafta 9 yıl önce katledilen Mardin Derik Kaymakamımız Muhammed Fatih Safi Türk'ün şehit edilmesinin yıl dönümüydü. 10 Kasım 2016 tarihinde başında olduğu kurumda görevdeyken, aynı kurumda çalışan bir terörist tarafından, masanın altına konulan, bakın aynı kurumda çalışan bir terörist. Dolayısıyla da terörle mücadele topyekûn yapılmalıdır dedik ve demeye devam ediyoruz. Sadece dağdaki eli silahlı teröristle değil, işte kamuya sızmış olanlarıyla da, meclistekiyle de, televizyondakiyle de ya da sivil toplum ya da sendika adı altında kurulan yapılardakiyle de mücadele etmemiz gerekiyor. Evet, aynı kurumda çalışan bir terörist tarafından masanın altına konulan bombayla şehit edildi.
“BİZ ASLA BARIŞMAYACAĞIZ VE ASLA AFFETMEYECEĞİZ”
Devletin görevi katillerle şehitlerimizi aynı cümlenin öznesi yapmak olamaz. Olmamalıdır. Devletin görevi halen yakalanmayan Muhammed Fatih Safi Türk'ün öldürülmesi emrini verenleri, bombayı hazırlayanları, bombayı Derik’e getirenleri, katille birlikte aynı çuvalın içine koyup cezalandırmaktır. Bunun başka yolu yoktur. Milletimizin beklentisi budur. Bombayı koyanın dışındakiler hâlâ ellerini kollarını sallayarak geziyorlar. Onlarla da mı barışacağız? Onlar da mı affedeceğiz? Biz asla barışmayacağız ve asla affetmeyeceğiz.
“TÜRKİYE’YE DİZ ÇÖKTÜRDÜK, DİYORLAR”
‘PKK şartsız pazarlıksız silah bırakacak ve kendini feshedecek’ dendi. Ama terör örgütü bunu söylemiyor. Ne diyorlar? Çok yüksek sesle söylemeseler de kendi mahfillerinde ‘Türkiye'ye diz çöktürdük. Tüm taleplerimizi kabul ettirdik. Silahlı mücadeleye gerek kalmadı’ diyorlar. Nerede kalmadı? Sadece Türkiye sınırları içinde. Peki, Suriye'nin kuzeyinde neredeyse devletleştiler. Irak'ın kuzeyinde varlıkları devam ediyor. Irak'ın kuzeyinde, İran'ın güneyinde devam ediyor. Avrupa'da devam ediyor. Amerika'da devam ediyor. Her yerde devam ediyor. Topyekûn silah bırakma, topyekûn kendini feshetme gördük mü? Görmedik.
Batı'nın 150 yıldır iliğini kemiğini sömürdükleri bölgemizde yağmaya devam etmek için kurdukları, sivilleri öldürmeleri için 40 yıl boyunca silah, para, erzak yağdırdıkları çakal sürüsü taltif edilirken, hayatları pahasına terörle mücadele eden güvenlik güçlerimizin mensupları, şehitlerimizin değerli aileleri ve en çok da her şartla devletinin, milletinin yanında durmuş bölgede yaşayan vatandaşlarımız maalesef bu süreçte rencide edilmektedir.
“BİR HAİNE, BİR SOYTARIYA, BİR İTE ‘KÜRTLERİN ÖNDERİ’ DİYE SIFAT UYDURUYORLAR”
Bir haine, bir soytarıya, bir ite, ‘Kürtlerin önderi’ diye bir sıfat uyduruluyor. Ve bunu herkesin kabul etmesi bekleniyor. Asla kabul etmedik, asla etmeyeceğiz. İte it, haine hain, terörist de terörist demeye devam edeceğiz.
Bakın bugünlerde moda oldu. Terörist başı Apo'nun eski röportajları internet kanallarında döndürüle döndürüle yayınlanıyor. Hepinize, konunun muhataplarına, muhataplarının tümüne buradan soruyorum. Görüntüye, sese, üsluba iğrenmeden bakabiliyor musunuz? Utanmadan izleyebiliyor musunuz? Önder sıfatı kondurduğunuz bu mahlûk mu?
Evet, milletimiz sabrediyor. Olanı biteni anlamaya çalışıyor. Ancak elbette günün sonunda milletimizin de bir cevabı olacaktır.
“BİZ ‘BARIŞ’ AMBALAJLI, ‘DEVLET AKLI’ KILIKLI MÜZAKERE SÜREÇLERİNİ REDDEDİYORUZ”
Değerli basın mensupları, kıymetli kardeşlerim, şehitlerimizin, aziz şehitlerimizin kıymetli aileleri, hülasa, özet olarak, Büyük Birlik Partisi olarak bizler rahmetli Muhsin Başkanımızın çizgisinden bugüne dek hiç ayrılmadık. Bu parti, Büyük Birlik Partisi tıpkı rahmetli liderin hassasiyeti istikametinde en başından beri devreye sokulan tüm açılım ve çözüm süreçlerinden nerede durduysa bugün de aynı yerde dimdik durmaktadır. Dün yanlış dediğimize bugün doğru demiyoruz. Dün kötü dediğimize bugün iyi demiyoruz. Kadim ve kaideli devlet anlayışımıza göre 40 yıl boyunca tüm emperyalistlerin maşası olmuş, bu milletin mukadderatına 40 yıl boyunca kastetmiş dünyanın en kanlı ve en kahpe örgütüyle ve onun ele başlarıyla ‘barış’ ambalajlı, ‘devlet aklı’ kılıflı müzakere süreçlerine girilmesini en başından beri reddettik. Terörle müzakere edilmez ve terörle mücadele edilerek terör sonlandırılır dedik. Bu tür süreçlerin her defasında Türkiye'nin egemenlik haklarına ağır zararlar verdiğini, masadan güçlenmiş çıkanın her zaman terör örgütü ve türevleri olduğunu defalarca haykırdık. İHA-SİHA baskısından başını ininden çıkaramaz ve bitme noktasına gelmiş kanlı bir terör örgütüyle müzakereye girişmenin zamanlamasını da, gerekçesini de manidar ve kuşkulu bulduk. Niyetler iyi olsa dahi terör örgütünün müzakere edecek muhatap olma onurundan yoksun olduğunu dün de söyledik, bugün de söylüyoruz. Bu işletilen süreçlerin örgüte ve onun içerideki uzantılarına meşruiyet kazandırdığını, gücüne güç kattığını ve adeta bir can suyu etkisi yarattığını da açıkça ifade ettik. Dün neleri söylediysek bugün de aynı şeyleri söylüyoruz ve aynı noktadayız.
“PKK VE ÖCALAN, ASİMETRİK SAVAŞIN PARÇASIDIR”
Değerli arkadaşlar, kıymetli kardeşlerim! Şu tespitimizin altını özellikle tekrar çizmek istiyorum: PKK ve Öcalan tüm türevleriyle birlikte hâlâ devam eden bir asimetrik savaşın parçasıdır ve uluslararası emperyalistlerin bu bölgedeki kullanışlı aparatı olmaya devam etmektedir. Maalesef süreci yönetmeye çalışanlar ise ya da yönetenler ise bu aparatı müzakere ve açılım hamleleriyle emperyalistlerin elinden alabileceklerini sanmaktadır. Oysa tam tersine PKK'nın ve Öcalan'ın savaşarak elde edemeyeceği avantajları, bu masa süreçleriyle onlara ikram ettiklerinin farkında değiller mi de onları dış müdahalelere daha açık hale getirmektedirler?
“MİLLETİN YÜZDE 90’I, İMRALI’YA ZİYARETE KARŞIDIR”
Türkiye Büyük Millet Meclisinde kurulan komisyon İmralı'nın ayağına gitmemeli, terör örgütünün değirmenine asla su taşımamalıdır. Yapılan kamuoyu yoklamalarında da milletimizin yüzde 80’inden fazlası buna karşı çıkmaktadır. Büyük Birlik Partisi ve Alperenler olarak bizler bu sürecin terörist başı üzerinden işletilmesine onun ve arkasındaki karanlık ağların önünün açılmasına net bir şekilde karşıyız. Kaldı ki bugün elimizdeki kamuoyu veriler de bizim dediğimizi doğrulamaktadır. Aziz milletimizin çoğunluğu terör örgütüyle pazarlık olmaz çizgisindedir. İmralı'ya ziyaret fikrine destek ise sadece yüzde 10'dur. Yüzde 90 buna karşı çıkmaktadır.
ÇÖZÜM SÜRECİNDE DE MİLLET “PKK İLE MASAYA OTURMA” DEMİŞTİ
Lütfen hatırlayınız. 2015 çözüm sürecinin en sıcak günlerinde bile PKK ile masaya oturulsun diyenlerin oranı yüzde 20 ya da 30’u geçmemişti. Ve sonuç da ortada. Yani sonucu belli olan süreçlerin tekrar devreye sokulmasının Allah aşkına ne anlamı var?
“TÜRKİYE ZATEN TERÖRSÜZ ŞU ANDA”
Türkiye'de zaten terör yok ki bitmiş. Türkiye zaten terörsüz şu anda. Ben iki seçimdir bütün bölgeyi gezdim. Ve her zaman gidiyoruz. Terör yok ki zaten şu anda Türkiye'de. Esas terör örgütü nerede? Suriye'nin kuzeyinde. Irak'ın kuzeyinde. Fırat Kalkanı, Zeytindalı Harekâtı, Barış Pınarı Harekâtları'nda evet bellerini kırdık. Ama Amerika Birleşik Devletleri'nin devreye girmesiyle Barış Pınarı Harekâtı'mız yarım kaldı ve şu anda Suriye'nin kuzeyinde Suriye'nin neredeyse üçte birini ABD'nin desteğiyle kontrol altında tutan bir PKK var. O silah bırakıyor mu? O kendini feshediyor mu? Önemli olan o. Türkiye'de yok ki zaten PKK. Eli silahlı PKK yok Türkiye'de. Mecliste sözde milletvekilleri var PKK'lı.
“KALICI BARIŞ; HUKUKLA, ŞAFFAFLIKLA VE MİLLET İRADESİYLE SAĞLANMALI”
Sahada kalıcı barış, kapalı kapılar ardında yürütülen müzakerelerle değil, hukukla, şeffaflıkla ve millet iradesiyle sağlanmalıdır. Gerçek devlet haklı milletin rızasına yok sayarak değil, yapay ve zorlama hukuki çözüm ve bahanelerle değil, hukukun üstünlüğünü koruyarak işletilmelidir. Aksi halde Kandil'in ve İmralı'nın söylemleriyle meşruiyet üretilen her süreç devlete ve millete sadece güvensizlik kırılganlık ve yeni tehditler bırakarak geri dönecektir. Bunun faturasını da önümüzdeki yıllarda bu millet ödeyecektir. Onun için herkesi her kesimin her siyasi parti ve siyasetçi bu süreçle ilgili tekrar düşünmeye ve bütün bu söylediklerimizin de dikkate alınarak bir değerlendirme yapmaya davet ediyorum.
“PKK’NIN TASMASI ABD, İSRAİL VE BATILI EMPERYALİST GÜÇLERİN ELİNDE”
Kıymetli kardeşlerim, kıymetli dava arkadaşlarım! Konuşmalarımın içinde söylediğim bir kez daha altını kalın harflerle çizerek söylüyorum. Biz terörle teröristle müzakere edilerek sonuç alınacağını ya da terörün biteceğine, PKK'nın kendini fesh edeceğine, silah bırakacağına asla inanmıyoruz. İpi tasması ABD'nin, İsrail'in ve Batılı emperyalist güçlerinin elinde olan PKK'ya da, onun uzantılarına da güvenmiyoruz. Başta terörist başı olmak üzere, güvenmiyoruz. Bu geçmiş yıllarda defalarca denenmiştir. Onun için yanlışı denemenin ya da yanlışta ısrar etmenin bir faydası yoktur.
“ZATEN KAHRAMAN TÜRK ORDUSU VE POLİSİ, PKK’YI YENMİŞTİR”
PKK'yı bitirmenin yolu nereden geçer? Dediğim gibi mücadeleden geçer. Biz bugün Türkiye Cumhuriyeti Devleti kahraman ordusuyla Mehmetçiğiyle, polisiyle bu mücadeleyi zaten kazanmıştır. Şehitlerimizden Allah razı olsun. Zaten Türkiye Cumhuriyeti Devleti kahraman Türk ordusu, polisi, güvenlik güçleri PKK'yı yenmiştir. Bu mücadeleyi kazanmıştır.
“ABD VE BATILI EMPERYALİSTLERE ‘YA İTİNE SAHİP OL YA DA BİZ EZİP GEÇECEĞİZ’ DEMELİYİZ”
En önemlisi de Suriye PKK'sını yenmek ve Suriye'den de çıkarıp atmaktan geçmektedir. Bunun için de dediğim gibi PKK'yla süreç yürütülerek PKK bitirilemez. Çünkü Amerika dur demeden onlar durmaz. İsrail dur demeden durmaz. İngiltere'si ya da Batılı emperyalistler dur demeden, siyonistler dur demeden durmaz. O zaman biz kimle görüşmeliyiz? ABD'yle, Batılı emperyalistlerle. Ya itine köpeğine sahip ol ya da biz ezip geçeceğiz demeliyiz ve ona sahip olmadıklarında ya da onu desteklemeye devam ettiklerinde kendini feshetmediğinde de ezip geçmeliyiz. Şehitlerimizin ruhlarını da bu şekilde şad edebiliriz. Şehit ailelerimizin ve devletinin yanında duran, milletin, ülkenin bütünlüğünün yanında duran bütün aziz milletimizin her bir ferdinin yüreğini de böyle soğutabiliriz.
“ŞEHİT AİLELERİMİZİ VE GAZİLERİMİZİ AĞIRLAMAK BİZİM İÇİN ŞEREF”
Kıymetli basın mensupları, şehitlerimizin çok kıymetli aileleri, kıymetli gazilerimiz, gazilerimizin aileleri! Bir kez daha sizleri Büyük Birlik Partimizde ağırlamaktan büyük bir memnuniyet duyduğumu, bizim için şeref olduğunu, şan olduğunu ifade ediyor, ziyaretiniz için şükranlarımı sunuyorum. Hepinizi tekrar saygıyla, sevgiyle ve hürmetle selamlıyorum. İnanıyorum ki bu millet dualı bir millettir. Şehitlerimizin kanı vardır. Bu millet on asırdan fazla bir süre sırf i'lâ-yi kelimetullah için üç kıtada at koşturmuştur. Kim ne yaparsa yapsın, Cenab-ı Hak bu aziz ve necip Türk milletini koruyacak ve muhafaza edecektir. Allah yar ve yardımcımız olsun inşallah.
Genel Başkanımız Sayın Mustafa Destici, Kırşehir İl Kongremizde konuştu