Genel Başkanımız Sayın Mustafa Destici'nin yaptığı açıklama şu şekilde:
“Kıymetli hanımefendiler, kıymetli beyefendiler, çok değerli Rizeliler, kıymetli hemşerilerim! Sizleri sevgiyle, saygıyla, hürmetle, muhabbetle selamlıyor. Rize olağan il kongremize hoş geldiniz, şeref verdiniz diyorum.
Öncelikle kongremizin Rize'mize, Ardeşen'e, Çamlıhemşin'e, Çayeli'ne, Fındıklı'ya, Güneysu'ya, Hemşin'e, İkizdere'ye, İyidere'ye, Kalkandere'ye, Pazar'a ve Güneysu'ya, Derepazarı’na hayırlı olmasını Cenab-ı Hak'tan niyaz ediyorum. Katılımınız için şükranlarımı sunuyorum.
Kıymetli misafirlerimiz, siyasi partilerimizin değerli temsilcileri, sivil toplum örgütlerimizin kıymetli temsilcileri, kıymetli muhtarlarımız ve kıymetli hanımefendiler, kıymetli beyefendiler.
Bugün burada, Rize olan ilk kongremizde sizlerle birlikte olmaktan, siz kıymetli hemşerilerimle bir araya gelmiş olmaktan tekrar büyük bir memnuniyet duyduğumu ifade ediyor. Katılımınız için şahsım ve partimiz adına camiamız adına şükranlarımı sunuyorum. Tekrar hoş geldiniz, şeref verdiniz diyorum.
Sözlerimin başında Rize'nin yetiştirdiği eski başbakanlarımızdan merhum Mesut Yılmaz'ı rahmetle yâd ediyorum. Yine Rize'mizin yetiştirdiği büyük devlet adamlarından Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ı da memleketinden sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Kıymetli hemşehrilerim, niye hemşehrilerim diyorum? Benim de dörtte birim Rizeli. Diyeceksiniz ki dörtte bir nasıl oluyor? İşte bu da Rize hesabı, Karadeniz hesabı, Fıkra gibi. Şimdi bizim köyümüz Selçuklu köyü. Eskişehir'in daha önce Sivrihisar ilçesine bağlıydı, Günyüzü şimdi müstakil ilçe, Gecek köyü, bir medrese köyü. 1200 yılında kurulmuş, 33 odalı yatılısı da olan bir medrese. Buradan gelen bir hocaefendi de medrese görev yapmak için bizim köyden evlenmiş, benim de annemin dedesi olmuş. İkizdereli. Onun için dörtte üçüm Eskişehirli, Gecekli, dörtte birimde İkizdereli, Rizeli. Onun için hemşehrilerim diyorum.
ÇAYDA DESTEKLEMELER HATIRI SAYILIR ŞEKİLDE ARTMALI
Kıymetli hemşehrilerim, kıymetli kardeşlerim! Önce yerelden başlamak gerekir diye düşünüyorum. Şöyle ki Rize deyince aklımıza ne gelir? Çay gelir. Nasıl Giresun deyince fındık geliyorsa, Rize deyince de çay geliyor. Dolayısıyla buradaki hemşehrilerimizin önemli bir gelir kaynağı çaydır. Geçmişte birinci gelir kaynağı çaydı. Şu anda da bazı ailelerimiz için birinci ama bazı ailelerimiz için ikinci gelir kaynağı çaydır. 16 bin 800 lira alan bir emeklinin herhalde o maaşla geçineceğini kimse söyleyemez. Onun için çay geliri yoksa burada emeklinin de işi zordur, asgari ücretlinin de işi zordur, esnafın da işi zordur, çiftçinin de işi zordur. Bunun için çayda desteklemelerin hatırı sayılır şekilde önümüzdeki dönemde artmasını talep ediyoruz.
TMO’NUN TABAN FİYATLARI
İkincisi tıpkı buğdayda, arpada olduğu gibi TMO taban fiyatları ya biraz geç açıklıyor ya da açıklıyor ama Toprak Mahsulleri Ofisinin ofisi geç açılıyor, hasat başlıyor. Çiftçi ne yapıyor? Çay üreticisi, fındık üreticisi, buğday üreticisi. Burada çayı konuşuyoruz. Ne yapıyor? Bir de fiyatı açıklıyor ama diyelim 25 lira yaş çay. Ama parayı 45 gün sonra ödüyor. İki ay sonra ödüyor. O zaman çiftçi ne yapıyor? Elindeki malı götürüyor. 17 liraya, 18 liraya, 19 liraya veriyor tüccara ve kilo başına 5-6 lira gibi bir kaybı meydana geliyor. Çay da değerini kaybediyor. Çünkü kuruyor. Çayın yaşı olanı, taze olanı makbuldür. Onun için biz şimdiden diyoruz ki buradan, Rize'den, Toprak Mahsulleri Ofisleri ya da Çaykur alımı zamanında yapsın, para zamanda ödensin. Üreticimiz elindeki çayı tüccara daha düşük fiyata vermek zorunda kalmasın diyoruz.
MEVSİMLİK İŞÇİLER
Bir de mevsimlik işçilerimiz var. Çaykur'da çalışan ama bunlar belki 5 yıldır, 10 yıldır orada, 15 yıldır çalışanlar var. Bunlar 6 ay çalışıyorlar. Yani yılın yarısı kadar. 6 ay Çaykur'da mevsimlik işçi olarak çalıştıkları için başka bir işte çalışma imkânları yok. Çünkü başka birisi onu niye çalıştırsın? 6 ay sonra gidecek. Onun için diyoruz ki bu kardeşlerimiz, bu işçilerimiz 12 ay çalışsınlar. Yani üretimde de satışta da, dolayısıyla da Çaykur kendisini geliştirsin. Yeni yatırımlar yapsın. Ondan yeni mamuller üretsin. Dolayısıyla da bu işçilerimiz de burada çalışsınlar ve kadrolu işçiler gibi 12 ay çalışabilir hale gelsinler. İşte biraz önce Rize sokaklarındaydık. Pek çok vatandaşımız bu talebini bize dile getirdi. Biz de hem burada bunu söyleyeceğiz hem de Ankara'ya gittiğimizde de bu işin takipçisi olacağız Allah'ın izniyle.
EMEKLİ MAAŞI
Kıymetli kardeşlerim, kıymetli vatandaşlarım! Yine Rize sokaklarında esnafı ziyaret ettik. Oturduk, emeklimizle çay içtik. Asgari ücretlimizle çay içtik. Çay üreticimizle çay içtik. Pazarda satış yapan hanım ablalarımızla sohbet ettik. Her yerde olduğu gibi en çok serzenişte bulunan kesim, haklı olarak emeklilerimiz. Neden? Çünkü bakın, emekli büyük bir hak kaybı yaşadı ve yaşıyor. Ben afaki olarak başka partiler gibi şöyle olsun böyle olsun demiyorum. Ben temellendirerek söylüyorum. Gerekçesini ortaya koyarak konuşuyorum. O da nedir? 2023 Ocak maaşları. Emekli 7 bin 500 lira alıyordu en düşük emekli. En düşük memur ve en düşük kamu işçisi de 11-12 bin seviyesinde alıyordu. Yani en düşük emekli maaşı, en düşük kamuda çalışan memur ya da kamuda çalışan işçinin maaşının üçte ikisiydi. Yani memur 3 alıyordu, emekli 2 alıyordu. Bugün bakalım en düşük emekli maaşı 16 bin 800, en düşük kamu memuru maaşı 50 bin, kamu işçisi maaşı 60 bin. Yani neye düşmüş? Üçte bire düşmüş. Emeklinin tam bir maaşı bu iki yıl içinde kaybolmuş, buharlaşmış. Onun için biz diyoruz ki, emeklinin bu bir maaşını verin ve en düşük emekli maaşını 30 bin liranın üzerine çıkarın diyoruz. Biz bunu söyleyince Maliye Bakanı başta olmak üzere bazı arkadaşlar diyor ki, ‘başkanım tamam güzel söylüyorsun da bütçe buna müsait değil.’ Kardeşim bütçe diğerine müsaitse buna da müsait hâle getirin. Yok bütçe müsait değilse o zaman herkese müsait olmasın. Yani adalet sağlansın. Vatandaş maaşta da adalet istiyor.
ASGARİ ÜCRET
Aynı şey asgari ücretli için geçerli. Bakın önümüzdeki hafta Asgari Ücret Tespit Komisyonu bir araya gelecek. Kaç lira asgari ücret şu anda? 22 bin 100 lira. Peki, 22 bin 100 lirayla eğer tek gelirse, evi de kira ise insanın dört kişilik bir ailenin ister Kars'ta olsun, ister Edirne'de, ister Trabzon'da olsun, ister Aydın'da, ister Diyarbakır'da olsun, ister İstanbul'da geçinmesi mümkün müdür? İster Rize'de olsun, ister Eskişehir'de geçinmesi mümkün müdür? Değildir. Eğer evi yoksa ve eşi de çalışmıyorsa eve başka bir gelir girmiyorsa burada da. Her konuşmamda söylüyorum. Burada da söylüyorum. Bakın bunu da temellendirerek söylüyorum. Yani birileri gibi kafadan atıp 45 olsun, 55 olsun, 39 olsun demiyorum. Diyorum ki asgari ücret bütün artışlar enflasyona göre yapılıyor. 2024 yılı enflasyonu bu ülkede yüzde 50 gerçekleşti.
Ocak ayında yani 2025'in Ocak ayında yani bu. Bu senenin Ocak ayında ne yapması lazımdı? Memur, memur emeklisi, işçi emeklisi, hepsi yüzde 50 aldı. Yarısını Temmuz'da aldılar, yarısını Ocak’ta aldılar. Ama asgari ücretliye Ocak ayında zam yapılmadı. Tek artış yapıldı 2025 Ocak ayında. Ne kadar yapıldı? Yüzde 30 yapıldı. Enflasyon yüzde 50 çıktı. Asgari ücret yüzde 30 yapıldı. Biz diyoruz ki işte asgari ücretli yüzde 20 oradan alacaklıdır. Bu 2025 yılı enflasyonu da yüzde 30-31 çıkacak. O zaman asgari ücreti en az yüzde 50 artırarak 33 bin lira seviyesine getirmeliyiz. Başka türlüsü asgari ücretlimizi kurtarmaz ve asgari geçimini temin etmez. Onun için diyoruz ki asgari ücret en az yüzde 30 artarak 33 bin lira olmalıdır, diyoruz.
ÇİFTÇİLER İÇİN ÜRETİM DESTEKLERİNİN ARTIRILMASI
Kıymetli kardeşlerim, değerli dava arkadaşlarım, değerli vatandaşlarım! Çiftçilerimizin desteklerinin arttırılması, yani üretimin arttırılması, hayat pahalılığının son bulması. İşte gelirken fiyatlara da baktık. Yine geçmişe göre bir nebze olsa bir durgunluk var. Ama bunun sürekli olabilmesi neye bağlı? İki şeye bağlı. Bir üretim. Yani en az tükettiğimiz kadar üreteceğiz. Ette, sütte, sebzede, meyvede dışarıya mahkûm olmayacağız. İkincisi piyasaya hâkim olacak devleti yöneten kurumlarımız. Piyasada kalpazanlık yapana, vurgunculuk yapana, kafasına göre satış yapana müsaade etmeyecek. Tarladan 2 liraya alınan limonun, 5 liraya alınan mandalinanın, 3 liraya alınan soğanın, 5 liraya alınan patatesin pazarda 20 liraya, 30 liraya, 40 liraya, 70 liraya satılmasına müsaade etmeyecek. Ve bir fiyat istikrarı olacak.
Şimdi burada, Rize'de bile gidin marketleri gezin ya da manavları gezin, pazarları gezin. Bu pazarda domates 30 lira, öbür pazarda 40 lira, öbüründe 50 lira. Burada üretilen çayın bile marketlerde 3-5 lira da olsa farklı fiyatlarla satıldığını görüyoruz. Dolayısıyla da fiyat istikrarı korunmalı ve bu yani hileli fiyat artışlarına sebepsiz fiyat artışlarına. Devletin bu konudaki sorumlu kurumları asla müsaade etmemeli, vatandaşı bu vurgunculara ezdirmemelidir. Yıllardır komisyonda bekletilen Hal Yasası bir an önce Genel Kurula gelerek yasalaşmalıdır. Tek başına Hal Yasası’yla da iş düzelmez. Burada da Tarım Kredi Kooperatifleri devreye sokulmalıdır. Bakın bunu da söyleyen tek parti biziz. Hal Yasası ile ilgili herkes görüş bildiriyor. Hal Yasası çıkması da tek başına işi düzeltmez. Orayı denetlemek lazım. Hem yasayla denetlemek lazım hem de uygulamada. Tarım Kredi Kooperatifleri bütün hallerde şube açmalı ve malı ederinden alarak çiftçiyi mağdur etmemeli, malı ederinden satarak da tüketiciyi mağdur etmemelidir.
NÜFUS AZALMASI
Kıymetli kardeşlerim, değerli Rizeliler! Geçtiğimiz hafta sonu, pazar günü Mardin Kongresi'nde yaptığım konuşmada bizim için, milletimiz için, ülkemiz için, devletimiz için beka meselesi olan nüfus ve nüfus eksilmemizden bahsettim. Bakın şu elimdeki tablo. Bu elimdeki tablo ne diyor biliyor musunuz? Son 7 yılda aynen üstünde yazanı ben size okuyacağım. Son 7 yılda dünyada nesli en hızlı kesilen ülkeler. Yani nüfusumuz azalıyor. Biz kaçıncı sıradayız? Beşinci sırada. 2,08’miş yedi sene önce, şimdi 1,51. Bu ne zaman? Bu 2024 sonu raporu. Şimdi 2025 sonu raporunda muhtemelen bunu 1,5 ya da 1,4’e düştüğünü göreceğiz. Onun için biz dedik ki, devletimiz, hükümetimiz, Aile Yılı ilan etti 2025 yılını ve aileyi destekleme, çocuk sahibi olmayı destekleme, çocuğu olan ailelere destek, çocuk başı destekler. Bunların hepsinin arttırıldı. Ama bütün bunlar ne yapıyor? Yeterli olmuyor. Daha kalıcı, kapsayıcı ve radikal tedbirler alınması gerekiyor.
EVLİLİK VE ÇOCUK TEŞVİK EDİLMELİ
Bakın bu tablo da bize neyi gösteriyor biliyor musun? İllere göre, bölgelere göre çocuk doğum oranlarını gösteriyor. Bakın arkadaşlar çok vahim bir tablo daha söyleyeceğim. Bu 2017. Yani bundan 8 sene önce. Sadece Edirne, Bartın burada. Gümüşhane ilimizde nüfus 1 buçuk seviyelerindeymiş. Diğer yerlerde daha yüksek. Şu yeşil en yüksek, Güneydoğu Anadolu bölgesi. Sarı, geneli sarı, ortalama. Yani ne oluyor? Sarı da 1,50 ile 2 arası. Maviler ikiyle iki buçuk arası. Yeşiller de 3’ün üstünde. Şimdi 1,5’in altında sadece üç ilimiz varken, bakın şimdi 1,5’in altında 2024’te kaç ilimiz var? Neredeyse Türkiye'nin tamamı kırmızı olmuş. Yani 1,5’in altına düşmüş. Bu bir ülke için, bir devlet için, bir millet için beka meselesidir. Çünkü toplumlar nüfuslarıyla var olurlar. Aynı aileler gibi çevremizde aileler var. Çocuğu olmayan ya da bir çocuğu olan ne oluyor? Belli bir süre sonra nesli kesiliyor. O neslini sürdüremiyor. İşte ülkeler de böyledir, milletler de böyledir. Eğer nüfusunuzu koruyamazsanız bile en azından mevcudu koruyamazsanız siz yok olmaya ya da demografik yapıda alta düşerek başkalarının egemenliğine girmek zorunda kalırsınız. Onun için biz bu konuya dikkat çekiyoruz ve diyoruz ki evlilikleri teşvik edelim. Ailelerimizi bu konuda bilinçlendirelim. Evlendikten sonra çocuk sahibi olmaları için teşvik edelim. Bununla ilgili devlet, hükümet, sivil toplum örgütlerimiz hepimiz siyasi partiler bu kampanyaya destek verelim, dedik. Biz Büyük Birlik Partisi olarak geçtiğimiz yıl Ankara'da yaptığımız gençlik kurultayımızda 25 yaş altı evlenen gençlerimizi oraya davet ettik hem tebrik ettik hem de kendilerine hediyelerimizi de takdim ettik ki diğer gençlerimize de örnek olsunlar diye. Şimdi Mardin'de ben dedim ki, Mardin'de bir işe başvurduğunda ehliyeti ve liyakatı aynı olan eğitimi aynı olan adaylar arasında evli olanlar tercih edilsin. Evli olanların içinde çocuk sahibi olanlar tercih edilsin, dedim. Bunu niye söyledim? Evliliği teşvik etmek, çocuk sahibi olmayı teşvik etmek için söyledim. Aynı sözümün arkasında durduğumu Rize'den de ilan ediyorum. Ama lafı çevirdiler. Efendim yok gençler işe girmesin, yok ehliyet ve liyakat bir tarafa bırakılsın. Hayır. Ehliyet ve liyakatı, eğitimi aynı olan adaylar arasında. Vicdan da bunu söyler. Evli olan aile geçindirecek. Çocuğu olan aile geçindirecek. Elbette ki biz istiyoruz ki Türkiye yeni istihdam alanları açsın. Rize'de açsın, Karadeniz'de açsın, Doğu'da açsın, Ege'de açsın, Anadolu'da açsın ve bir tane genç işsizimiz kalmasın. Üniversite mezunu işsizimiz kalmasın. Gönlümüz bunu istiyor ve Büyük Birlik Partisi olarak da biz milletimize bunu vaat ediyoruz.
TEKNİK VE TEKNOLOJİ LİSELERİNE İHTİYACIMIZ VAR
Bakın İstanbul'da geçtiğimiz cuma günü bu cuma. Gebze Güzeller Organize Sanayi Bölgesi'ni ziyaret ettim. Orada Adem Ceylan kardeşimiz, arkadaşımız, OSB'nin başkanı. Kendi ismini verdiği bir okul yaptırmış. Teknik Lise. Tam 3 bin 400 öğrenci eğitim görüyor. Bin 700 hafta içi, bin 700 hafta sonu. İşte bizim böyle teknik liselere, teknoloji liselerine ihtiyacımız var. Neden? Çünkü çağın bilimini yakalamak ve ara eleman ihtiyacını karşılamak, katma değeri yüksek ürünler -tıpkı savunma sanayisinde olduğu gibi- üretmek için bunlara ihtiyacımız var. Bunları üretmek zorundayız. Bizim teknik üniversitelere ihtiyacımız var. Teknoloji üniversitelerine ihtiyacımız var.
ÜNİVERSİTELERDEKİ BÖLÜM SAYISI PLANLANMALI
Şimdi milyonlarca öğretmen adayımız var. Devletin alacağı öğretmen sayısı belli. Haliyle ne yapıyor bu kardeşlerimiz? Mecburen başka işlere yönelmek zorunda kalıyor. Hemen hemen her üniversitede bazı bölümler, bölüm adı vererek orada okuyan kardeşlerimizi de yanlış anlaşılmak istemem. Ama Türkiye'de diyelim ki 10 üniversitede olması gereken bir bölüm 200 üniversitenin tamamında var. Ne yapacak şimdi bunlar mezun olunca? Dolayısıyla bir planlama… Ben bir eğitimciyim. Hem lisede hem üniversitede öğretmenlik ve akademisyenlik yapmış ve oradan emekli olmuş birisiyim. Dolayısıyla biliyorum, işin içinde bulundum çünkü. Onun için bu planlamaların iyi yapılması gerektiğini buradan ifade etmek istiyorum.
KADIN ÇALIŞANLARIN DESTEKLENMESİ
Aynı zamanda ya bir taraftan çok çocuk sahibi olsun ailelerimiz diyoruz. Öbür taraftan erkeğe yüklediğimiz yükün tamamını kadınlarımıza yüklüyoruz. Tamam çocuk sahibi olsun. Çalışan kadınlarımızdan bahsediyorum. E şimdi burada çalışan kadınlarımız işe gidiyor. Çocuğu alıyor. 6 ay doğum izni alıyor. İstiyorsa bu doğum izni iki yıla çıkarılsın. Ve mutlaka ama mutlaka her kurumda o çocuklarımıza bedava hizmet verecek kreşler açılsın. Çünkü anneler çocuğu nereye bırakacak? Annesi olanlar, kayınvalidesi müsait olanlar bırakıyor. Diğeri nereye bırakacak? Onun için bu imkânın verilmesi lazım. Artı kadınlarımız 5 Aralık Dünya Kadın Hakları Günü programımızda da İstanbul'da da söyledim. -Ki, Kadın Kollarımıza da teşekkür ediyorum. Çok muhteşem bir program gerçekleştirdiler. 500 hanım kardeşimizle bizi orada buluşturdular.- Kadınlarımızın çalışma hayatlarını esnekleştirmemiz lazım. Esnetmemiz lazım. Nasıl? Kadınlar bir saat geç gitsin işe. Bir saatte erken çıksınlar. Yani 8 saat değil 6 saat çalışsınlar. Böylece hem çocuklarının bakımı hem ev işlerinde de en azından iki saatlik bir nefes alsınlar. Bayram öncesi yarım gün tatil oluyor Arefe'de ya da yılbaşı öncesi. Kadınlarımıza bu tam gün olarak verilsin. Hafta sonu kadınlarımız mesaide çalıştırılmasın. Yani biz kadınımızı koruyacağız ki onlar da neslimizin daha çoğalması için üzerlerine düşen vazifeyi gerçekleştirecekler. Çocuklarını da şekilde mutlu bir şekilde, huzurlu bir şekilde yetiştirecekler. Biz bunu istiyoruz.
KADIN HASTANELERİ KURULMALI
Aynı zamanda bir şey daha söyledim. Yine bazı kesimler hopladı. İstediğiniz gibi hoplayın, sizi hoplatmaya devam edeceğim. O da nedir? Dedim ki Kadın Hastanesi olsun, dedim. A Tercih eden oraya gitsin, tercih etmeyen öbürüne gidiyor zaten. Şimdi şehir hastaneleri kuruluyor her elde, her ilde. Mesela Ankara'da iki tane çok büyük şehir hastanesi var. Bilkent Şehir Hastanesi, Etlik Şehir Hastanesi. Her birinde 10-11 kule var. Ayrı hastane var. Ya bunun bir tanesi de kadın hastanesi olsun. İsteyen hanım kardeşimiz oraya gitsin. Göz muayenesi içinde oraya gitsin. Efendim dâhiliye, ne bileyim grip içinde oraya gitsin, ameliyat olacaksa oraya gitsin, bütün tedavisini orada görsün. Sen bundan niye rahatsız oluyorsun?
KADIN ÜNİVERSİTELERİ KURULSUN
İki, kadın üniversiteleri kurulsun. Ya bu kadın üniversitesi Japonya'da var, başka ülkelerde var, orada oluyor da niye benim ülkemde olmasın? Amerika'da kadın hastanesi var, Finlandiya'da kadın hastanesi var, pek çok Avrupa ülkesinde kadın hastanesi var, Yani Türkiye'de olunca neymiş efendim laiklik elden gidermiş. Neymiş şeriat özlemi duyuyorlarmış. Ya yıllarca laiklik elden gidiyor diye başörtülü kızlarımızı okullarından attınız. Öğretmenlikten işlerinden attınız. Bak şu anda başörtüsü başa açı kardeşi oturuyor. Gitti mi laiklik elden? Gitti mi? Gitmedi, gitmez. Hem demokrasi diyorsunuz hem insan hakları diyorsunuz ama iş gereğini yapmaya gelince hopluyorsunuz. İstediğiniz kadar hoplayın, istediğiniz kadar zıplayın, nasıl başörtüllerin mağduriyeti giderilmişse inşallah önümüzdeki günlerde bu ülkede kadın hastanelerde hizmet vermeye başlamalı, kadın üniversitelerimizde mutlaka kurulmalıdır.
GENÇLERİN DÜĞÜNÜNE DESTEK VERİLMELİ
Gençlerimizi teşvik için yani evliliğe çocuk sahibi olmaya teşvik için elbette ki iş isteyene iş vermeliyiz. Ve evlilik için imkânı olmayanları şaşalı düğünlerden bahsetmiyorum. Asgari düğün masraflarının da devletimiz tarafından hükümet tarafından, Aile Bakanlığı tarafından karşılanması gerektiğini ifade ediyoruz. Yardımlar açıklandı. Efendim hibeler, faizsiz krediler ama buna da imkânı olmayanlarınkini devletimiz nikâh salondan bir düğünün masrafı ne kadarsa bunun masrafı da devlet tarafından ya da belediyeler tarafından karşılanmalıdır. Belediyeler bakıyoruz, konserlere onlarca milyon para dağıtıyorlar. 100 milyon 50 milyon. Onu yapacağına gençlerin düğününü yap kardeşim.
EVLENEN GENÇLERİN İŞ DURUMU
Bir başka husus, evlenen gençlerimizin ilk alacakları arabada ÖTV, MTV, KDV ödemesinler. Bundan muaf tutulsunlar. 2 yıl motorlu taşlar vergisinden de muaf olsunlar. Bunun gibi pek çok husus var gençlerimizle ilgili. Ama en önemlisi gençlerimizin dediğim gibi ülkeye, millete hizmet edecek şekilde eğitimli yetiştirilmeleri ve bitirdikleri mesleğe göre de iş sahibi olmaları, istihdam alanları meydana getirilmesi gerekiyor.
SANAL BAHİS TEHLİKESİ
Yine bu Rize sokaklarında gezerken -bak erkeklerden duymadım hanım kardeşlerimizden duydum- ne dediler biliyor musunuz? İş istemediler, aş istemediler. Dediler ki ‘maalesef gençlerimizi kaybediyoruz. Ahlak yönünden kaybediyoruz. İnanç yönünden kaybediyoruz. Lütfen bunlara sahip çıkın’ dediler. Kadınlarımız bu kaygıyı yaşıyor. Anneler, babalar bu kaygıyı yaşıyor. Devlet ben inanıyorum ki istesin, bu sanal bahsin kökünü çok kısa zamanda kazır. Ve kazımalarını bekliyoruz. Devletin Toto'dan, Loto'dan, bahisten, kumardan gelecek paraya ihtiyacı yoktur kardeşim. Bunların tamamının kaldırılmasını istiyorum. Ocaklar sönüyor, ocaklar. Bütün parasını yatırıyor bir devlet memuru, ödeyemiyor, intihar ediyor. Bir genç intihar ediyor. Ondan sonra uyuşturucu madde kullanmaya başlıyor. Ahlak, maneviyat yok oluyor. Onun için istirham ediyoruz. Büyük Birlik Partisi olarak bunun için siyasetteyiz. İ'lâ-yi kelimetullah için, nizam-ı alem için bu yolun yolcusuyuz, bu davanın neferiyiz, bekçisiyiz. Bizim için önce ahlak, maneviyat, önce devlet, vatan, millet, ezan, bayrak. Onun için annelerimizin kaygılarını anlıyorum. Babalarımızın kaygılarını anlıyorum. Onun için bir an önce onların bu taleplerinin yerine getirilmesini beklediğimizi de buradan ifade ediyorum.
TERÖR SORUNU
Kıymetli kardeşlerim, değerli dava arkadaşlarım! Türkiye 40 yıldan fazla bir süredir maalesef hain ve kahpe bir terör örgütüyle mücadele ediyor. Ve bu mücadelede binlerce şehit verdik. Rahmetle, minnetle ve şükranla yâd ediyorum şehitlerimizi. Ruhları şad olsun, mekânları cennet olsun. Gazilerimizden hayatını kaybedenleri de rahmetle anıyorum. Yaşayanlara da hürmetlerimi, muhabbetlerimi sunuyorum. Bununla birlikte tam 2 trilyon dolardan fazla para harcadık. Bu ne kadar büyük bir rakam biliyor musunuz? Bunu iyi anlatmak için şu örneği lütfen dikkatle dinleyin. Bu ülke cumhuriyet kurulduğundan bu yana yani 102 yılda iç-dış, kamu-özel yani hem içerideki finans kuruluşlarına hem dışarıdaki ülkelere ve finans kuruluşlarına, hem devletin borcu hem özel şirketlerin borcu. Toplamı ne kadar? 550 milyar dolar. Biz bunun dört katını terörle mücadeleye harcamışız. İşte böyle kahpelik yaptılar bu millete. Böyle hainlik yaptılar bu millete. Emperyalistlerin, siyonistlerin maşası oldular. Ve neticede işte bugün bizim ekonomik problemlerimizin bir kısmı yönetimlerden kaynaklanıyorsa yönetim hatalarından büyük bir kısmı da işte bu teröre harcadığımız iki trilyon dolardan fazla paradan ya da kaynaktan kaynaklanıyor.
Onun için elbette istiyoruz terör bitsin. Elbette isteriz PKK tüm unsurlarıyla pazarlıksız, müzakeresiz silah bıraksın. Kendini feshetsin. Bunu kim istemez? Bunu hepimiz isteriz. Ama ortada bir oyun varsa, ortada bir oyalamaca varsa, ortada bir kandırmaca varsa, ortada böyle deyip de terör örgütü ve uzantıları ağızlarından başka laf çıkıyorsa, Amerika'nın İsrail'in Batının uşaklığını yapmaya devam ediyorlarsa, hâlâ ilçe binalarına, il binalarına, ay yıldızı al bayrağımızı asmıyorlarsa… Bakın dün bir görüntü gördüm sosyal medyada. Bazı partiler var, Diyarbakır'da ve o bölgede. Tabelalarında da Kürtçe yazıyor. Devlet buna da müsaade etmiş. Kürtçe isimleri, efendim söylemleri, 3-5 tane parti var böyle. DEM’de bunların başında geliyor. Ve bakıyorsun parti binalarında Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin partileri bunlar. Bu yasalara göre kurulmuşlar. Kuranlar da bu ülkenin vatandaşları.
Sözde bakıyorsun özellikle bu Barzani ziyaretinden sonra parti binalarına sözde Kürdistan bayrağı asmışlar. İşte bunlar böyle hain. Bunlar böyle kahpe. İki tarafa da o bayrağı asmış. Yani şunu bile kabul etmiyorlar. Bir tarafına Türk bayrağı, bir tarafına o. O bile yok. Bakabilirsiniz. Sadece o bölgenin bayrağı var. Çık git o zaman kardeşim. Kendini ona ait hissediyorsan, kendini Türkiye'ye ait hissetmiyorsan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti olmayı kabul etmiyorsan, bu rengini şehitlerimizin kanından alan bu bayrağın altında yaşamak istemiyorsan, bu bayrağı eline almak istemiyorsan, bağımsızlığımızın timsali olan İstiklal Marşı'nı okumak istiyorsan çık git kardeşim! Cehennemin dibine kadar git! Sözümüz Kürtlere değil, sözümüz bu devletin varlığının, bu ülkenin birliğinin, milletin kardeşliğinin yanında duran Kürtlere değil. Onlar bizim kardeşimiz. Sözümüz hainleredir, sözümüz kahpelik yapanlaradır. Sözümüz ihanet edenleredir. Sözümüz bunlaradır bizim. Yoksa biz Kürt, Arap, Türkmen, Laz, Çerkez, Alevi, Sünni… Biz biriz ve hepimizin ortak adı milletçe Türk milletidir. Bayrağımız Türk bayrağıdır. Marşımız Türk İstiklal Marşı’dır. Bu millete başka kimlik, bayrağımızın yanına bayrak, dilimizin yanına başka dil arayanlara bugüne kadar nasıl fırsat vermemişsek, Allah'ın inayeti ve izniyle bundan sonra da fırsat vermeyeceğiz. Amerika'ya güvenenler, Batı'ya güvenenler, İsrail'e güvenenler sonlarının hüsran olduğunu iyi bilsinler. İyi bilsinler. Devlet bir süreç başlatmıştır. Hükümet bir süreç başlatmıştır.
TERÖRSÜZ TÜRKİYE
Biz Büyük Birlik Partisi olarak bunlara itirazlarımızı koyduk. Biz ilkesel olarak dedik ki, kardeşim terörle teröristle müzakere edilerek terör çözülmez. Bitmez. Tam tersine terör ve terörist mevzi kazanır, meşruiyet kazanır. Güç kazanır. Ne dendi millete? Müzakere yok. Pazarlık yok. Efendim, şart yok. Şimdi bakıyorsunuz, bu hainler topluluğunun elebaşları -Kandil’deki- açıklama yapıyor. Diyor ki terörist başı Öcalan için ‘o bırakılmazsa biz de silah bırakmayız’ diyor. Hani şart yoktu? Bir kadın elebaşı çıkıyor diyor ki: Biz suç işlemedik ki niye af isteyelim, diyor. Binlerce polisi, askeri, güvenlik koruyusunu şehit etmiş, binlerce masum insanı -çoğu da Kürt kökenli- öldürmüş, Aybüke Yalçın gibi, Neşe Alten gibi, Necmeddin Yılmaz gibi sırf o bölgedeki çocukları eğitmek için gitmiş yüzlerce öğretmenimizi şehit etmiş, katletmiş katiller sürüsünün elebaşlarından birisi diyor ki ‘biz suç işlemedik ki ne affı’ diyor. ‘Biz kimseden af dilenmiyoruz’ diyor. Yani burunlarından da kıl aldırmıyorlar. Sanki bunlar galip gelmiş. Hâlbuki Türkiye Cumhuriyeti Devleti ordusuyla, askeriyle, polisiyle, güvenlik ordusuyla mutlak bir zafer kazanmıştır PKK'ya karşı ve diz çöktürmüştür. Bugün Türkiye terörsüz bir Türkiye'dir, Türkiye'nin hiçbir köşesinde zaten terör yoktur, terörist de yoktur. Geçtiğimiz hafta sonu Mardin'deydim. Ondan önce Şırnak'taydım. Yüksekova'ya da gittim. Diyarbakır'ı her bölgeyi geziyoruz. Bizim belediyemiz de var Şırnak'ta. İlçe belediyemiz, Güçlü Konak. Oraya da gidiyoruz. Dolayısıyla terör yok.
Ama bunlar nereye gittiler? Önce Irak'a gittiler. Kandil başta olmak üzere, Mahmur, Hakurk, Sincar, bu bölgede. Sonra Suriye'nin kuzeyi. Neden? Şimdi orada bir devlet kurma hayalleri var. Amerika'yla birlikte şu anda Suriye'nin üçte birini kontrol ediyorlar. Ve bakın Suriye'de Esad rejimi gitti. Yeni bir yönetim geldi. Türkiye'yle birlikte hareket eden 300 bin kişilik Suriye Milli Ordusu, Özgür Suriye Ordusu tamamı yeni sisteme ve yeni hükümete tabi oldu. Bunlar direniyor. Diyor ki ‘biz direniyor, entegrasyon için direniyoruz.’ Ve ne dedi Dışişleri Bakanımız haklı olarak? Amerika'da yapılan üçlü görüşmenin ardından ve birkaç gün önce yine benzer açıklaması vardı. Suriye'nin kuzeyindeki PYD, YPG, SDG yan çiziyor dedi. Samimi davranmıyor dedi. Peki, arkadaşlar, sokaktaki çocuğun da cevabını bildiği bir soru. Bunlar Amerika ne yap derse onu yapar mı? Onu yapacak. Amerika silah bırakma derse bırakır mı? Bırakmaz. Anca bırak derse bırakır. Anlaşmaya imza at derse. Çünkü bütün varlığını ona borçlu. Para oradan geliyor, silah oradan geliyor, eğitim oradan geliyor, siyasi güç oradan geliyor.
ABD ANKARA BÜYÜKELÇİSİ TOM BARRACK
Ve şimdi Türkiye'de bir Amerikan Büyükelçisi var. Bu Amerikan Büyükelçisi sanki sadece büyükelçi değil de -bu Tom Barrack- sanki zamanın Lawrence'i. Yeni Sykes-Picot Anlaşmaları yani Suriye'yi bölecek, Irak'ı böldüler. Gazze'yi bile bölmeyi yani küçücük Gazze'yi bile yarısını o kadar 60-70 bin masum kadın çoluk çocuk öldürdüler, yetmediler. Şimdi yarısını da İsrail'e vermeyi. Bir sonraki aşamada da tamamını. Çünkü 1948’den bugüne baktığınız zaman İsrail, Filistin topraklarının onda birini kontrol ederken 1948’de bugün onda dokuzunu kontrol ediyor. O bölgenin tamamına gitmiş, Gazze'ye de gitmiş bir genel başkan olarak konuşuyorum. Ramallah'a da, Batışehir'e de, El Halil'e de, Eriha'ya da gitmiş bir kardeşiniz olarak konuşuyorum. Dolayısıyla da Tom Barrack bakın son günlerde Türkiye'ye ayar vermeye çalışıyor. Sen kimsin ya? Senin ülkenin tarihi daha 250 yıllık. Ben 4 bin yıllık tarihe sahip büyük Türk milletiyim. Türk devletiyim. Sen kimsin? Bu devlete, bu millete ayar vermeye çalışıyorsun. Senin karşında ayar verebileceğin bir devlet yok. Bir millet yok. Bu millet sabırlıdır ama zamanı geldiğinde herkese haddini bildirmeyi de bilir. Onun için bu Tom Barrack haddini açmıştır. Bu had size de gerekli makamlarımız haddini bildirmeli ve gerekli cevabı vermelidir.
TRAFİK POLİSİNİN “TERÖRSÜZ TÜRKİYE” İLE İLGİLİ SÖZLERİ
Kıymetli kardeşlerim! Son olarak biliyorsunuz Eskişehir'de bir trafik polisimiz, bir konuşma gerçekleştirdi ve bu konuşma Türkiye'nin gündemine düştü. Videoda polis memurumuz, ‘Bu süreç başladığından beri uyku uyuyamıyorum, Apo çıkacakmış, Güneydoğu Kürdistan olacakmış. Bunlar hayal’ sözleriyle içindeki birikmiş kaygıyı dile getirdi. Polisin isyanı sadece bir anlık öfke değil. Açık konuşalım. Türkiye'de terör meselesi ve terörle mücadele güvenlik politikaları bunların her biri yıllardır toplumun sinir uçlarını zorlamaktadır. Bu meselelerin yükünü sahada en fazla hissedenlerden biri de güvenlik güçlerimiz, yani askerimiz, polisimiz ve korucularımızdır. Çoğu zaman rahat koltuklarda verilen kararların sonuçlarını bizzat sahada yaşayan onlardır. Bu polis memurunun tepkisi yalnızca bireysel bir öfke patlaması değil, yılların biriktirdiği kurumsal yorgunluğun, toplumsal güvensizliğin ve belirsizlik korkusunun da bize göre bir dışa vurumudur. Bu polisimiz kahraman mı yoksa disiplin suçu mu işlemiştir? Burada ince bir çizgi vardır. Devlet memurlarının özellikle de güvenlik güçlerinin üniforma ile politik içerikli açıklamalar yapması elbette ki disiplin açısından tartışmasız bir sorundur. Fakat bu memurun sözlerindeki samimiyeti ve toplumdaki gerçek bir kırılmayı yansıtıyor oluşunu da ortadan kaldırmamaktadır. Cesaret var mı? Var. Yanlış bir zeminde mi yapılmış? Evet, yanlış bir zeminde bu konuşma yapılmış. Ama bu ikisi aynı anda da doğru olabilir mi? Evet, doğru da olabilir. Bu nedenle açılan soruşturmanın adil, ölçülü ve siyasetten bağımsız yürütülmesi kritiktir. Aksi takdirde kamu vicdanı daha da yaralanır ve kutuplaşma daha da derinleşir.
SON SÖZÜ TÜRK MİLLETİ SÖYLER
‘Son sözü Türk milleti söyler’ bir slogondan öte bir irade beyanıdır. Polisin dillendirdiği o cümle bize kalırsa sadece bir tepki değil, Türk siyasetinin yüz yılı aşkın süredir sırtını yasladığı temel ilkenin hatırlatılmasıdır. Yani egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Ben ne dedim Meclis kürsünden? ‘Hakimiyet Allah'ın, irade milletindir’ dedim. Bu nedenle çözüm süreci benzeri girişimlerin ister 2013-2015 dönemi olsun, ister bugünkü aşama başarılı olabilmesi için iki temel şart vardır. Bir şeffaflık, iki toplumsal rıza. Toplumun rıza göstermesi gerekir. Evet, toplum belki yarısı bu süreci destekliyor. Hatta yarısından biraz fazlası. Ama toplumun çoğunluğu bu sürecin başarıya ulaşacağına inanmıyor. Neden? Çünkü karşımızdakiler hain, karşımızdakilerin tasması emperyalistlerin, Amerikan'ın diğerlerinin elinde. Dolayısıyla da o tasma o boyundan çıkmadan kendileri bir irade ortaya koyamazlar. Ve nitekim göstermelik bir silah bırakma olmuştur, göstermelik bir çıkış olmuştur ama devamı gelmemiştir. Hala PKK bütün unsurlarıyla devam etmekte midir? Etmektedir. Silah bırakmış mıdır? Bırakmamıştır. Kendisini feshetmiş midir? Etmemiştir. O zaman önce PKK tüm unsurlarıyla silah bırakacak. Tüm unsurlarını feshedecek. Silahlı ya da silahsız. Suriye'deki PYD-YPG şartsız bir şekilde Suriye merkezi hükümetine tabi olacak. Bir ayrıcalık almadan.
Ne diyor İmralı'daki terörist başı? Efendim askeri üniformalarını çıkarabilirlermiş, polis üniformaları giyebilirlermiş. Bak bak bak kurnaza bak. Ya ne fark ediyor? Ha asker üniforması, ha polis üniforması. Yani askeri çıkarıp polisi giyince teröristlikten, ayrımcılıktan çıkmış mı olacaklar? Asla olmayacaklar. Dolayısıyla bunların hepsi olmadan Türkiye Cumhuriyeti Devleti de ne yasasında ne anayasasında asla bir değişiklik yapmamalıdır. Hele ki, hele ki PKK'yı terör örgütü listesinden çıkarmak gibi bir düşünceyi akıllarına getirmemeli. Kimsenin ağzından bu yönde bir söz çıkmamalıdır.
Kıymetli kardeşlerim, gerçeği konuşalım. Bu yeni çözüm süreci. Daha başlangıç aşamasında bile milletimizin büyük bir çoğunluğuna güven vermemektedir. Tüm saha çalışmaları da bunun böyle olduğunu göstermektedir. Bilgi akışı kapalı. Toplum dışarıda. Meclisin bile sınırlı bilgilendirildiği iddiaları ortadadır. Bu durumda milletimizin de tedirginliği doğaldır. Türkiye'nin en kritik fay hattı olan bir konuda toplumun zihninde soru işaretleri varsa bu işin sonu er ya da geç duvara toslar. Son söz gerçekten milletindir.
İşte bu yüzden o polis kardeşimizin cümlesi sertliğine rağmen toplumda bu kadar yankı ve sahiplenme bulmuştur. Neydi o söz? ‘Son sözü Türk milleti söyler.’ O gün geldiğinde ne İmralı'dan gelen mesajlar ne Kandil'in pervasızlıkları ne de DEM’in küstahlığı hiçbir işe yaramayacaktır. Millet ne istiyorsa o olur. Türk milleti ne istiyorsa o olur. Türk milleti istemiyorsa hiçbir süreç başarılı olamaz. Ve hiçbir süreç yola devam edemez. Kaideli devlet aklı da bu istikamette işler. Evet, gerçekten bir kere daha söylüyoruz. ‘Son sözü Türk milleti söyler.’
Bu duygu ve düşüncelerle siz kıymetli vatandaşlarımı, Rizeli kardeşlerimi, dava arkadaşlarımı, basınımız burada, onlara teşekkür ediyorum. Canlı yayından bizi takip eden kardeşlerimi, tüm vatandaşlarımı bir kez daha sevgiyle, saygıyla, hürmetle ve muhabbetle selamlıyorum. Başta il başkanımız Ensar Özçelik kardeşimiz olmak üzere tüm yönetimine şimdiden hayırlı olsun diyor, bugüne kadar hizmetleri için de şükranlarımı sunuyorum. İl yönetimine, ilçe yöneticilerimize, kadın kollarımıza, Alper Ocaklı gençlerimize, velhasıl tüm dava arkadaşlarıma şükranlarımı sunuyorum. Sağ olun, var olun. Kongremiz hayırlı, mübarek olsun. Allah yâr ve yardımcımız olsun. Cenab-ı Hak sizleri, bizleri, aziz milletimizi mahcup etmesin inşallah diyorum.”
Sayın Genel Başkanımız, "Birliğe İz Bırakan Kadınlar" programında konuştu
ÖNCEKİ HABER
Genel Başkanımız Sayın Mustafa Destici gündemi değerlendirdi